Zal kendine gelince, başında duran Eva, Marsel ve Koman'ı görünce rahatladı.Ona o kadar korkunç bakıyorlardı ki rahatlığı, yorganı başına kadar çekmesiyle son buldu.
"İnanamıyorum sana Zal, en yakın arkadaşıma şifacı gibi davranmışsın"
Marsel gülerek devam etti.
"Biraz merhemle kapanacak yarayı ateşle yakmış, hahahha"
Koman devamını getirdi.
"Hak etmiş gibi gözüküyorsun."
Zal yorganı kaldırıp aniden doğruldu.
"Ne! acıdan bayılmışım! Ağhhh bana bunu nasıl yapar!"
"Seni uyarıyorum, Sara'dan uzak dur! zaten sana bakacak bir kız değil o!"
Zal bundan pek hoşlanmadı, egosu sarsılmıştı. İçinden"bakalım bakacak mı bakmayacak mı!?"diye geçirdi.
Marsel, Zal'ın dağılan saçını toparlayıp,
"Başında ne tilkiler dönüyor acaba Zal" dedi.
"Hepiniz pusula aldınız mı?"
"Evet Eva, şimdi sadece bu düğünü engellemek ve Sidor'u delirtmek kaldı."
"Şhtt Marsel sessiz ol! Burası saray sen burada konuşursun kuzeyden duyulur sesin."
"Haklısın Eva."
"Yarından itibaren seninle dövüş çalışacağız, Koman sende etrafta gözümüz kulağımız ol! Zal dememe gerek yok sanırım Sara'dan uzak dur!"
Zal gerinerek söze girdi.
"En zor işi ben yaptığıma göre bırakın da biraz dinleneyim. Hadi gidin! beyaz peçelerinizle korkunç görünüyorsunuz ...uzak durun benden!"
"Neden peçe takıyoruz sence? Birileri bizi tanır diye!"
"Tamam yeter ikiniz de susun! hadi herkes ayrılsın üç günde bir burada buluşalım böylelikle öğrendiklerimizi konuşuruz.Acil bir durum olduğunda büyük ağacın dalına,beyaz peçe asın."
Biraz sonra herkes köşesine çekilmişti. Marsel onlar için açılan çadırını bırakıp, Eva'ya bakmaya gitti.
Etrafta gözükmüyordu."Pişş beni mi arıyorsun?"
Nereden geldiğini anlamaya çalıştığı ses devam etti.
"Yukarı bak! Ağaçtayım!"
"Eva orada ne işin var!"
"Belki birini görürüm diye çıktım. Ama sanırım sarayda değil."
Marsel ağaca tırmanmaya çalışırken her defasında kayıp düştü.
"Marsel elimi tut!"
Marsel kendisine uzatılan eli tutup kendini yukarıda buldu.
"Sonunda çıkabildim."
Kocaman gülümsemesiyle Eva'ya bakıyordu.
"Şekilli şeker yiyelim mi güzellik!"
İkisi birlikte gülmeye başladı.
"Bende ne zaman söyleyeceksin diye bekliyorum.Seni imparatorluğun en tepesine çıkarttığım gün yiyelim. Olur mu?"
Parmağıyla imparatorluk köşkünü gösteriyordu.
"Orası Marsel, görüyor musun? senin yerin ve ben, seni ait olduğun yere geri koyacağım bu amaç için herşeyi yapmaya hazırım!"
Marsel yüzünü Eva'ya döndü.
"Her ne olursa olsun, inan bana, yapmam gerekeni yapacağım !"
Biraz sonra uzun bir sessizlik çöktü.Eva derin düşüncelere dalmıştı.
"Ne düşünüyorsun keşke bilsem."
"Eskiden herşey çok başka olsaydı diye düşünüyordum. Şimdi ise herşey çok başka olsaydı da yolun sonu yine çıkmazdı, sanırım bazı şeyler kaçınılmazdır diye düşünüyorum."
İkisi aynı anda tekrar ettiler.
"Bazı şeyler kaçınılmazdır."
"İşte bu yüzden Eva, büyük sözler söyleme, ben büyük sözlerin insanı ne kadar küçülttüğünü gördüm. Büyük sözlerin altında ezilen,durmadan düşen,hayata tutunamayan insanlar,söyledikleri büyük sözler yüzünden ortalardan kayboldular. Benimle kal seni kaybedemem, bana büyük büyük sözler verme, inanırım! seninle birlikte bende düşer, o sözlerin altında ezilirim."
"Doğru söylüyorsun Marsel, bende hep iki uç nokta oldu, ya boşvermişliğin, boşluğunda çırpındım. İnsanlardan kaçmak için kitaplara sığındım, insanlar değil farkındalık çıldırttı beni ya da kendimi inandıklarıma fazla kaptırdım, bedenimin her hücresi "farkında olduklarına savaş aç" diye ayağa kaldırdı beni. Her halükarda ben susup oturacak bir kız değilim ve güven bana seni oraya, ait olduğun yere geri koyacağım."
"Birlikte bu savaşı ya kazanacağız ya da altında ezileceğiz, ben senin yanında olduğum müddetçe hiç düşünmeden bu yolu yürürüm Eva."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝕯𝖔̈𝖓𝖌𝖚̈
Historical FictionZamanın içerisinde, birbirini takip eden akrep ve yelkovan... Döngü; zamanı, hikayemizin ilk on iki bölümü geceyi, son on iki bölümü gündüzü temsil ediyor. Bu yüzden ilk bölümler gecenin aydınlanması gibi yavaş yavaş kendini gösteriyor. Sabırla okuy...