"Delirmiş olmalısın, yoksa ben senin yanağına değil de başını falan mı yaraladım? olmaz!"
Yüzümü çeneden kavrayıp kendisine döndürdü. Gözleri kararlı bir şekilde bana bakıyordu.
"Sadece birkaç gün Efser, bende senin yanında olacağım, eğer yerime geçersen seninle ilgili bir sırrı sana söyleyeceğim."
Yüzümü döndürmek istedim ama başaramadım daha sert bir şekilde beni kendisine daha çok yaklaştırdı.Aramizda duran ağaç dalı kaybolmuş gibiydi. Sıkı sıkıya bulunduğum ağaç dalına tutundum.
"Bunu ayaklarımın yere sağlam bastığı bir yerde konuşalım"
"Hmm bu sefer neremi yaralayacaksın, bana borçlusun biliyorsun değil mi?seni o gün ele vermedim."
"Bunu yüzüme mi vuruyorsun? üstünden kaç ay geçti! bir anda karşıma çıkıp yerime geç diyorsun! o zaman bana doğru dürüst bir açıklama yap!"
"Sadece şunu bil eğer yerime geçersen, kendinle ilgili büyük bir sırrı öğreneceksin."
Kolundan tutup kendimi ağaçtan aşağıya bıraktım.Dengesini o kadar iyi sağlıyordu ki hangi ara belimi kavradığını fark etmemiştim. Kaçacağımı düşündüğü için sürekli bana tutunuyordu.
"Ade bırak belimi bu kadar yakından konuşamam,bırak dedim."
"Efser, bana kaçmayacağına dair söz verirsen bırakırım."
"Benim hakkımda "büyük bir sırrın" olduğuna inanmıyorum. Her yerde aradığın bu kızı bulamamıştın ya hatırlatırım."
Beni öyle bir sarmıştı ki ona bir şekilde vurup kaçmak şöyle dursun, hareket dahi edemiyordum.
"Seninle ikimiz sınıra gideceğiz. Anlaşma metnini imparator, götürmem için bana verdi. Nereden biliyorsun bilmiyorum ama Hokkel'le ilgili benden daha çok bilgiye sahipsin. Sen olmadan başaramam."
"Diyelim ki tamam dedim. Söylediğin sır ya benim için bir anlam ifade etmiyorsa,bana başka ne verebilirsin?"
Belimi biraz olsun gevşetmişti.Artik gözlerime değil uzaklara bakıyor gibiydi.
"Sana kendimi verebilirim. Geleceğin kraliçesi olursun. Her istediğini yapma özgürlüğü,her istediğinin anında olmasını istemez misin?"
Aklıma istemsizce Sara geldi. Yıllardır Ade'yi seven,bekleyen Sara...
"Hayır tabiki de! her istediğimi yapmak için senin eşin olmaya ihtiyacım yok!"
Üzülmüş ve şaşırmış gibiydi böyle bir cevap beklemiyordu.
"O zaman sarayın dışına çıkabilir misin? Bakalım gerçekten her istediğini yapabiliyor musun?"
"Önden buyurun, Geleceğin imparatoru"
Belinde gizlediği daha önce fark etmediğim maskeyi alıp yüzüne taktı. Her kapı onunla hızla açılıyordu. Sarayda onu bilmeyen yoktu. Son kapıya geldiğimizde bana döndü.
"Buradan sonra yalnızsın,buraya kadar sana merhamet ettim.Ne geri dönebilirsin ne de dışarı çıkabilirsin. Gerçekten dediğin gibi özgürsen çıkarsın, seni dışarı da bekleyeceğim."
Cevap veremeden çoktan gitmişti. İki taraf da pusulam olmadan beni kabul etmezdi.Ne tam içerideydim, ne de dışarı da,sarayın iki büyük duvarının arasında sıkışmış gibiydim,az sonra dışarı çıkmak üzere olan soylu birkaç kişinin arasına girdim. Herkesin pusulasına bakıyorlardı. Önümde duran sarı saçlı,heybetli adamın arkasında görünmeyeceğimi düşünüyordum.Kendimi daha fazla gizlemek için tamamen önümdeki adama yaklaşmış, istemsizce koluna dokunmuştum. Hafiften başını bana doğru döndürmek istemişti ama bana tam dönmek yerine tuhaf bir şekilde beni kolumdan tutup kalabalığın ortasına sokmuştu. Ona bakmak istiyordum ama bir yandan da yüzümü görmesini istemiyordum. Beni göz ucuyla izlediğinin farkındaydım. Sıra ona gelmişti. Üzerinde çok farklı bir rahatlık vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝕯𝖔̈𝖓𝖌𝖚̈
Historical FictionZamanın içerisinde, birbirini takip eden akrep ve yelkovan... Döngü; zamanı, hikayemizin ilk on iki bölümü geceyi, son on iki bölümü gündüzü temsil ediyor. Bu yüzden ilk bölümler gecenin aydınlanması gibi yavaş yavaş kendini gösteriyor. Sabırla okuy...