33-Kandırılamam

413 52 19
                                    

Voldemort

Kapıyı bir hışımla kapatıp odadan çıktı ve kendini geniş bahçeye attı. Hiddetin damarlarını kasıp kavurmasını bekledi. Böylece cadıya kızabilir, ondan nefret edebilir ve ona karşı bir oyun oynayıp kazanabilirdi. Ama hiçbir şey olmadı. Artık cadıya karşı eskisi gibi hiddetlenemiyordu. Lanet olsun.

Onu reddetmişti. Tekrar. Birbirlerine yüzlerce yıl yemek yememişler gibi bir açlıkla saldırmışlardı ama cadı onu reddetmişti. Kollarının arasındaki bedeni arzu ve istekle titremesine rağmen yapmıştı bunu.

Cadı onu istiyordu. Cinsel olarak kesinlikle istiyordu. Bu su götürmez bir gerçekti. Ama cadı onu istemiyordu. Ona karşı hiçbir şey hissetmiyordu. Ama bunun sebebi artık eskisi kadar basit değildi.

Eskiden, onu ona gıcık olduğu için istemiyordu. Şimdiyse, kendisinin onu istemeyeceğini düşündüğü için istemiyordu. Kendisinin cadıyı sevemeyeceğini düşündüğü için ondan kaçacaktı. Hem de Dumbledore onlara bariz bir oyun oynarken yapacaktı bunu.

Bilmiyordu. Onu sorguladığı gece içinde bir duvarın yıkıldığını, bazı buzların geri dönülemez bir şekilde eridiğini ve sırf o yüzden abraxas ve Lestrange'ın hayatta olduğunu bilmiyordu. Hatta cadı da bu yüzden hala nefes alıyordu. Lanet hisler, üzerine bir karabasan gibi çökmüştü. Bunu kabul etmek istemese de, yumuşamıştı. Kahretsin.

Ve yeni yumuşaklığı, onu cadıya itiyordu. Onu o kadar istiyordu ki şimdi cadıya kızgınken bile koşup onu yataklarına yatırmak ve sonsuza dek kendisinin yapmak istiyordu.

Adım seslerini anında duydu. Ona kimin yaklaştığını görmek için sesin geldiği yöne çevirdi başını. Albus Dumbledore, ellerini mor cübbesinin önünde kavuşturmuş, bir metre ötesinde dikiliyordu.

"Sizinle konuşabilir miyiz?"

Adamın onunla konuşmak için gelmesini beklemiyordu ama kavgayı en azından tahmin edecek kadar aklı vardı. Evliliğin gerçek olmadığını biliyordu ve fırsatları asla kaçırmayacaktı. Onun oyun oynadığına emindi. Kendi oyununda onu yenecekti. Albus Dumbledore'un zekası, onunkinin yanında bir hiçti.

"Hayır, size güvenmiyorum." Doğruyu söyledi. Çünkü karşısındaki büyücü yalan söylediğini anlardı.

"Yine de, Phoebe'nin kehanetle hislerinizi geri getirmesine yardım eden ve sizi kral yapmasını sağlayacak kişi benim. O yüzden biraz olsun saygıyı hak ediyor olmalıyım."

Phoebenin görevi oydu. Profesörün yardımına hiç ihtiyaçları yoktu. Ayrıca profesörün onlara yardım edeceğini hiç sanmıyordu. Yine de sinirlenmiş gibi görünerek başıyla onayladı.

"Tamam. Ama hala birbirimizden hoşlanmıyoruz."

Adam onu başıyla onaylayıp yanına, çimlere oturdu.

"Genç cadımızla kavga ettiğinizi varsayıyorum?"

Cadımız. Kelimesi yüzünden onu öldürmek istedi. Tam şimdi, orada onu çıplak elleriyle parçalamak. Ama kendini tuttu.

"Evet. Anlaşamıyoruz. Beni kral yapacağını söylüyor ama sürekli her şeye o atlıyor." Yalandı. Anlaşabiliyorlardı. Kısmen. Birbirlerini boğazlamaya çalışmadıkları zamanlarda. Özellikle dudakları temas halindeyken. Ayrıca cadı her şeye atlamak zorunda kalıyordu çünkü maalesef, patronus yapamıyordu. Ama büyücünün tersini düşünmesi gerekiyordu.

"Onu ilk gördüğümde, sizin ortağınız olmak için yanlış kişi olduğunu anlamıştım. Ama elimden bir şey gelmez."

Voldemort kaşlarını çattı.
"Nasıl yani, neden?"

YANSIMA|Tom Marvolo RiddleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin