29-Saldırılar başlarken

458 52 18
                                    

Phoebe

Bucfanx köyü küçük bir büyücü köyüydü. Bir uçtan diğer ucuna gitmek diagon yolunu gezmekten daha kısa sürüyordu. Renk renk tek katlı evler köyün en çekici yanıydı. Evlerin sonuna doğru büyük bir değirmen, ve ihtiyaç duyduğunuz her şeyi alabileceğiniz küçük bir dükkanı vardı.

İnsanları, daha doğrusu cadıları ve büyücülerini daha önce hayatım boyunca ne görmüş,ne de duymuştum. Profesörün söylediğine göre, ilk büyücülerin soyundan geliyorlardı. Yine de kan büyüsü hakkında hiçbir fikirleri yoktu ve profesör böyle kalması konusunda beni uyarmıştı.

Voldemort'a hala kan büyüsünü tam olarak anlatmamıştım. Gerçek güce ulaşmak için bir tür ritüel olduğunu düşünmeye devam ediyordu. Çünkü bu bilgiyi ona şimdi vermek çok riskli olurdu. Beni ve diğerlerini anında ekarte edip güce ulaşacağına şüphem yoktu.

Evet, birbirimize yemin etmiştik ama onun bu yemini bozmanın bir yolunu bulacağına neredeyse emindim. Ona çok pis gıcık oluyordum. Ama ona gıcık olmam, zeki olduğu gerçeğini maalesef ki değiştirmiyordu.

Ve küçük tek katlı sarı evde onunla, adamlarıyla,Lestrange'la ve profesörle birlikte yaşamak zorunda kalacağım gerçeğini de değiştirmiyordu. Lestrange sürekli ensemizde olacaktı. Bu belliydi. Malfoy bana kesinlikle güvenmiyordu. Helios'un yaptığı konuşmanın etkisi ya çoktan geçmişti, ya da hiç işe yaramamıştı.

Helios demişken, o da abraxas ve diğerlerini gözlemek için onların yanında kalmıştı. Bir güneş büyücüsünü yanımızda getirmek mantıklı olurdu ama ona orada ihtiyacımız vardı. Bu dünyada, arkadaşımdan daha çok güvendiğim kimse yoktu.

Ev tek katlıydı ama çok büyüktü. Profesör, buradaki en büyük ev olduğunu söylerken, şaka yaptığını düşünmüştüm ama ciddi olduğunu görmek beni oldukça şaşırttı. Evin 8 odası vardı.

Geniş, çok iyi güneş alan salonu krem rengi ve altın detaylarıyla dekore edilmişti. İki tane iki kişilik krem rengi koltuk karşı karşıya hizalanmıştı. Ortalarındaki büyük kahve sehpası eski görünümlü ve altın rengiydi. Pencerenin önünde, üzerinde antika bir çay takımının durduğu güzel altın renkli bir konsol vardı. Yerdeki halı krem rengi, beyaz ve diğer açık renklerin harmanlandığı bir tablo gibi görünüyordu.

Kalacağımız oda,-evet maalesef ki voldemort ile aynı odayı paylaşmak zorundaydım çünkü profesör hariç herkes evliliğimizin gerçek bir evlilik olduğunu sanıyordu- salondan oldukça bağımsızdı.

Bu odaya tamamen gün batımı renkleri hakimdi. Duvarlar garip bir kızıla boyanmıştı. İki kişilik büyük yatağın başlığı siyah demirdendi. Yatağın üzerindeki örtü koyu bir maviydi. İki siyah komodin ve üzerlerindeki güneş şeklinde turuncu abajurlar odanın en güzel parçalarıydı. Burası evin ana yatak odası olduğu için karanlık bir tema kullanmak istedikleri belliydi. Ama bence bu kesinlikle kötü bir fikirdi.

Profesörün odası beyaz ve gri renklerinde döşenmiş sade bir odaydı. Lestrange ise siyah duvar boyasının olduğu, içinde yalnızca yatak ve gardrop olan odayı tercih etmişti. Odalardan 4 üne adamlarımız yerleştiği için,-20 kişilerdi- onlara bakmaya da fırsatım olmamıştı ama o odaların da değişik olduğunu düşünüyordum.

Evin en sevdiğim odası, kesinlikle yerden tavana kadar yükseklikteki camları ve bir sürü kitaplığıyla dolu kütüphaneydi. Tam ortasına iki tane karşılıklı maun çalışma masası yerleştirilmişti ve bu görüntü bana Hogwarts'ı hatırlatmıştı.

Evi gezme işini bitirdikten sonra, voldemort yorgun olduğunu söyleyip beni de peşinden sürükleyerek yatak odasına adımladı.

YANSIMA|Tom Marvolo RiddleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin