Phoebe
Kılıç ve kalkan. Saldırı ve savunma. Karanlık ve aydınlık. Bir savaşı kazanmak için yalnızca birini seçerseniz, hangisi olursa olsun kaybederdiniz.
Yalnızca mutlak bir denge sizi başarıya götürürdü.
Çünkü biri olmadan diğeri var olamazdı. Birlikte bütündüler. Birlikte gerçektiler.Büyü güçleri de işte böyle var olmuştu. Işığın ve karanlığın birleşmesi sonucunda. Aslında kara büyü ya da iyi büyü diye bir şey yoktu. Onların gri olduğunu da söyleyemezdiniz. Onlar renksizdi. Ne amaca göre kullandığınıza göre bazen renk alsalar da aslında bir renge ya da tarafa bağlı değillerdi.
Voldemort şimdi karanlık taraftaydı. Gücünü yalnızca dehşet ve ölüm için kullanacak ve ileride gücünün çoğunu yitirecekti. Hortkuluklar onu içeriden bitirecek, ruhunu sonsuz bir işkenceye maruz bırakacaklardı.
Bense önceleri aydınlık tarafta olduğuma inanıyordum. Evet, başarı için yapmayacağım şey sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi ama yine de asla dediğim şeyler vardı.
Şimdiyse, tüm aslalar benden uzağa gidiyordu. Gücün aslında ortada olmaktan yana olduğunu anladığım o an, eğer yere yığılmadan önce onun beni tuttuğu o küçük an olmasaydı, gücümle, gücüyle, gücümüzle ne yapardım bilmiyordum.
Onun yaşadığı da bu muydu diye düşünmeden edemedim. Kara büyü diye bir şey olmadığını savunuyordu. Ona göre güce ulaşanlar ve ona cesaret edemeyecek kadar aptal olanlar vardı.
Ya gerçekten haklıysa? Ne olacaktı? Tamamen değil ama bir şekilde haklıysa? Güç ve refah için gerçekten de ortada kalmamız gerekiyorsa?
Aslında belki de yıllarca içimde olan şey buysa ne yapacaktım? Bu görevi bu kadar körü körüne kabul etme sebebim, aydınlıkta kalmaya çalışmama rağmen tarafsız olmamsa?
Gücü istiyordum. Hep istemiştim. Kehanette yansıması olan iki güç derken, aslında şimdiki durumu kastettiğinden asla emin olmasam da şüphelendiğim olmuştu. Ama şimdi gerçekti. Tüm bunlar gerçekti.
Ona bir hançer çekmiştim. Onun için gelmeme rağmen beni aşağıladığı için ondan hiç hoşlanmıyordum. Eğer beni biraz daha zorlasaydı, hortkuluklarını bulur ve onların icabına bakardım. Hatta beni yeterince kızdırırsa hortkuluklarını gözüm görmezdi. Ona hayatında yaşamadığı, yaşayamayacağı bir korku yaşatırdım. Onu öldüremeyeceğim için sonunda kaybeden ben olurdum ama sinirli olduğumda aklımı yitiriyordum.
Beni aşağılamıştı çünkü onun için geldiğimi bilmiyordu. Yine de ay ışığı cadısı olmam işine yarayacağı için, bana olan tavırları diğerlerini korkuttuğu için benimle ilgili başka bir planı olduğunu biliyordum. Bu planın, gücümü görmeden önce bile, beni yatağına almak olduğunu anlamıştım.
Beni toplantı için yapacağı baskına götürmesinin tek sebebi, kesinlikle bana en azından yalnızca sevişeceği kadar güvenip güvenemeyeceğini görmek istemesiydi.
Sonra gücünün aynası olduğum ortaya çıkmıştı ve o, ondan istediğim yemini bir evlilik teklifi olarak algılamıştı.
Çünkü planları pekişmişti. Çünkü, karısı olarak onun daha çok işine yarardım. Hem de bana bir rütbe vereceği için, bana güvenme ihtimali daha da artardı.
Tüm bunlar başımı ağrıttı. Eğer görevim için gerekli olursa onunla yatar mıydım? Yatmak sorun değildi. Tüm o canavar şeylerini bir kenara bıraksaydık onu hoş biri olarak görebilirdim. Benim zamanımda ya da onun zamanında iki sihirbaz olarak tanışsaydık, insanları sevemiyor olduğunu bilmeseydim, istediği tek şey birilerini manipüle edip kullanmak olmasaydı ondan hoşlanabilirdim bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANSIMA|Tom Marvolo Riddle
Fanfic"Yaşaması gereken yaşamalı. Farklı yollarla dünyanın tahtına oturmalı. İksir dolu atmayan yüreği attıracak olan,aydınlıktan doğacak bir korku. Birbirinin yansıması olan iki güç,birlikte olmalı." *Yetişkin içerik*