Keyifli Okumalarr 🫶🏻
Yazım yanlışları varsa affola 👉🏻👈🏻
(Tuğrul ve İkra)
⏳
Yaralar zamanla kapanır mıydı? Fiziksel olanlar, evet. İzi kalır mıydı? Evet. Çok iyi bilirdim. Ruhunda açılan Yaralar geçer miydi? Bunu maalesef bilecek kadar deneyimlemedim hayatı. Gerçi, yaşamadığımız kalmadı ama benden daha kötü halde olanlar da olduğu için ona şükür ediyordum.
Düşmez kalkmaz bir Allah'tı. Bende mutlaka yolumu bulurdum.
Adımlarım içeri giren aileyle birlikte geri gitti ama hemen durdum. Herkes salonda koltuklara oturduğunda Tuğrul Bey'in yanına Merter'le birlikte bende oturdum. Gerici sessizliği bozan Uygar'ın telefonunun sesiydi. Özür dileyerek salondan ayrılınca Ayşegül Hanım ve Peri'nin sesi dışında ses yoktu. Herkes onları dinliyordu. İnşallah beni konuşturmazlardı.
Çünkü acı da olsa bir gerçek vardı: ben on altı yıl yanında olduğum ailenin yanında, bir haftadır yanında olduğum aileninin yanında olduğumdan daha çok çekiniyordum. Acıydı ama gerçekti.
Uygar içeri girdiğinde Peri, bir haftadır yaptıklarından bahsediyordu, Cansel arada ona katılıyor ve Peri'yle benzerliklerinden , ortak alanlarından bahsediyorlardı. Uygarcı erkekleri ve ben sadece susuyor onları dinliyorduk. Levent'le Tuğrul Bey asla konuşmuyordu. Anlam verememiştim ama hastane bahçesindeki Levent'in sert üslübundan dolayı Tuğrul Bey'in konuşmadığını düşünüyordum. Ayrıca Ayşegül Hanım ve Gül'ün samimi hallerinden daha samimiydi tavırları.
Sanki yılların ahiretliğiydiler de böyle rahattılar. İnsan bir kızımı gönderdim, kızıma sonra kavuştum diye tavır alırdı biraz. Çekinir, durulurdu. Hayretti gerçekten.
Konuşmalarına Caner de dahil olduğunda artık hayret etmenin ötesindeydim. Biz mi burada abartıyorduk onlar mı kaybedilen zamanı değerlendirme derdindelerdi?
Onlar beni neden bu kadar umursamıyorlardı? Galiba bu sorunun cevabını alana kadar merak edecektim.
Ayşenur Hanım'ın yemek için yönlendirmesiyle herkes ayağa kalkarak masaya geçti. İlker ve Uygar'ın arasında oturuyordum. Tuğrul Bey ve Ayşegül Hanım yerinde, Peri ve ailesi Tuğrul Bey'in sağında, bizse solunda oturuyorduk. Tuygar, Uygar, ben, İlker, Batur ve Merter şeklinde sıralanmıştık. Karşımda Peri, onun solunda Caner, sağında da babası, annesi ve Cansel oturuyordu.
Caner ve Cansel'in benzer yüz hatlarında gezindim gözlerim. İkizlerdi ve sadece yüzleri değil davranışları ve düşünceleri de benzerdi. İlker'le bizde ikizdik, tamam bizim de benzerliğimiz vardı ama onlar kadar hareketlerimiz de benzemezdi.
Birden bire neden onlarla kendimi karşılaştırdığımı bilmiyordum.
Çorbaları içerken herkes sessizdi. Kaşık ve çatal sesleri dışında kimseden ses çıkmıyordu. Önümdeki çorbayı bitirdiğimde, benim için de yemek bitmişti ve kalkmak istiyordum ama onlar buradayken kalkacağımı nasıl söylerdim? Önümdeki çorba kasesini aldıklarında tabağıma başka bir şey koymadım. Öylece otururken ve herkes yemeğe başladığında tabağıma Uygar tarafından konan yemekte olan bakışlarımı ona çevirdim. Tabaktakileri yemem işaret etti. Tabağa İlker tarafından da yemek konduğunda utanarak teşekkür ettim. Sesim olduğundan kısık çıktı sebebi karşımda oturan ve bana bakan Peri ve ailesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp 16 Yıl
Teen FictionKaybettiğim şey bir eşya değildi. Bir bileklik, bir toka, bir para. Kaybettiğim şey on altı yıldı. Şimdi her şeye yeniden başlamam isteniyordu. Hiç bilmediğin insanlarla yeniden başlamak. Kırılan bir güvenin yokmuş gibi, sanki şimdi yeniden doğmuşum...