5. BÖLÜM: KAFESTEKİ KUŞ
Hayatım boyunca hep belli sınırlar içerisinde yaşamıştım. Bu sınırlar ailem tarafından konulmuş ve geçmem hâlinde de katı cezalar sunulmuştu önüme. Onlara uymuştum. Hiçbirini geçmemiş, hepsini benimsemiştim. Kendi yaşam stilim hâline getirmiştim ancak hiçbir zaman da tam olarak bu kurallara sığdıramamıştım ruhumu. Bir şeyler tersti, taşlar yerine oturmuyordu. Bu ben değildim ama kurallar için benliğimi ezip geçmiştim. Kendi ellerimle yapmıştım bunu. Ailem için kafese kapatılan bir kuş olmayı göze almıştım. Küçükken Artemis'le oyun oynamak yerine odama kapanır ders çalışırdım. İkinci sınıf bir çocuk ne çalışırdı? Annemin verdiği ödevler, özel dersler, kitap okumalarım... Yıllardır bana verilen ağır bir programda ilerliyordum ancak neye yaramıştı? Bu okuduklarım, kafeste öğrendiğim şeyler gerçek hayata hazırlamış mıydı beni? Mesela kardeşimin gözlerimin önünde bir kan gölünün içinde yatma olasılığına hazırlamış mıydı? Hayır, hiç sanmıyordum. Aksi takdirde kalbim bu kadar acımazdı, hazırlıksız yakalanamazdım.
"Artemis..." Fısıltım serin havaya karıştı. Kulağıma boğuk gelen bağırışlar ve hâli hazırda devam eden silah sesleri geliyordu ancak kıpırdayamıyordum. Hareket yetimi kaybetmiş gibiydim. Gözlerim sadece yerde can çekişen kardeşimdeydi. Ona doğru bir adım atacağım sırada belime dolanan kolla birlikte çığlığım gecenin karanlığında yankılandı. "Artemis!" Ellerim belimdeki kolu bulduğunda tırnaklarımı tenine geçirdim. Bırakması gerekiyordu. Beni bırakmalıydı, kardeşime gitmeme izin vermeliydi.
"Hazel, tamam yok bir şey." Bu ses tanıdıktı. Sadece birkaç hafta önce bana yabancı olan bu ses bu sefer fazla tanıdıktı. Belimdeki kol da ona aitti, kulağıma çarpan nefesin ona ait olduğu gibi. "Bana bak." Sesini o kadar sakin çıkarmaya çalışıyordu ki normal bir zamanda olsak bu sakinliğine şaşırabilirdim. Kolları arasındaki bedenimi döndürdü. Çırpınışlarıma aldanmadan yüzümü elleri arasına aldı. "Bana bak Hazel!" Yüksek sesiyle gözlerim onun siyah harelerine tutunduğunda hafif aralık dudaklarımla ona baktım. Göğsüm aldığım sık nefeslerden dolayı hızla inip kalkıyordu. Vücudum tepeden tırnağa titriyor, kalbim korkunun esiri oluyordu. "İyi olacak, tamam mı?" dedi sessizce. Naif dokunuşları yanaklarımdaydı. "Sakin olup kendinde kalmalısın."
"Devrim, çok kan kaybediyor!" Edra'nın bağırışıyla Kavas'ın elleri arasından kurtulup beni yakalamasına izin vermeden Artemis'in yanına koştum. Yanına eğildiğimde bir kan gölünün üzerinde oturuyordum. Umursamadım, her yerimin kardeşimin kanına bulanmasına izin verdim. Gözlerim solmuş yüzünü buldu. Yarı açık gözleriyle uyanık kalmaya çalışıyordu. Elim sarı saçlarına gitti. Dokunuşumu hissettiği an ise yarı açık yeşilleri benimkilerle buluştu.
"Hazel?" dedi pürüzlü sesiyle. "Burada olmamalısın." Başımı iki yana salladım.
"Hayır," dedim kısık bir tınıda. Sıkı sıkı tuttum elini. "Burada olmalıyım, yanında kalmalıyım." Güçsüz eli benimkine tutundu. Dolu gözlerimden bir damla yaş yanaklarıma aksa da silmeden boştaki elimi üstümdeki monta götürdüm. Seri bir hareketle montu çıkarırken hemen ardından üstümdeki siyah kazağı da çıkararak Artemis'in karnındaki yarasına bastırdım. Üstümdeki beyaz tişörtle kalmıştım. "Bir şey olmayacak, tamam mı? Hiçbir şey olmayacak ve biz yine birlikte eve gideceğiz."
"Hazel..." Başımı iki yana salladım. Gözyaşlarım iki yanağımı da sırılsıklam yapmıştı.
"Hayır, konuşma. Yormamalısın kendini."
"Özür dilerim." Hafif aralık dudaklarını diliyle nemlendirdi yavaşça. "Her şey için özür dilerim." Elini daha çok sıktım. Şu an bunu yapmamalıydı. Veda eder gibi konuşup zar zor ayakta kalan bedenimi daha da yıkmamalıydı. Ölmeyecekti, ölemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN GÖZYAŞI SERİSİ I
Ficción GeneralKüçük yaşında büyümek zorunda kalmış, çocukluğunun katilini bitirmek isteyen bir adam. Hiçbir şeyden haberi olmayan, adalete âşık bir kadın. Adamın içinde yanan intikam ateşi. İntikam ateşinden kavrulan kadın. Amansız bir hastalık... Küllerden doğ...