17. BÖLÜM: MAHZENDEKİ KARA KUTU
"Nana?" Cevap vermedi. Yüzüme baktı öylece. "Sen... Sen... Nasıl yani? Ben..."
"Neler oluyor?" Artemis'in sesini duyuyordum, karnıma sımsıkı sarılmış kolları hissediyordum ancak tepki veremez bir hâldeydim. O neden buradaydı? Beni cezalandırmaya mı gelmişti?
"Ceza olmaz." diye mırıldandım bilinçsizce. "Ceza olmaz, karanlık olmaz." Belime sarılı kollara biraz daha bastırdım tırnaklarımı. "Bırak!" Sesim bana yabancıydı. "Bırak, girmeyeceğim oraya! Bırak beni!" Çırpındım. Buradan kaçmalıydım, karşımdaki en büyük kabusumdan uzaklaşmalıydım. Geri dönmemeliydi.
"Git!" diye haykırdım yüzüne doğru. Kavas'ın kolları arasında çırpınmaya devam ediyordum ancak beni bir saniye olsun bırakmıyordu. Tüm gücümle tırnaklarımı koluna batırsam da acıdığını belli eden hiçbir ses çıkarmadı. Sıkıca beni tutmaya, sakinleştirmeye çabaladı. "Gitsin! Söyleyin gitsin!"
"Beni annen..."
"Sus!" Bağırmaktan boğazım tahriş olmuş gibi acısa da bırakmadım. "Sus diyorum sana." Kavas'ın koluna tutunan ellerim kulaklarıma kapandı.
"Girmeyeceğim oraya işte!" Hırçınca kolları arasından kurtulmaya çalışıyordum ama nafileydi. Küçük bedenim, onun gücü karşısında zayıftı.
"Orada kalacaksın." Keskin ve bir o kadar da net sesi kulaklarımda yankılandı. "Orada kalıp cezanı çekeceksin."
"Ben bir şey yapmadım!" Çığlık çığlığa kolları arasında çırpınırken evde kimse yoktu. Artemis okuldaydı oysa ben hasta olduğum için okula gidememiştim. Annem işteydi, babamsa bir davayla ilgilendiğinden evde değildi ve ben dadımla yapayalnızdım.
"Kes sesini iblis!" Bodruma açılan merdivenlere ulaştık. İnmemek için direndiğim sırada beni öyle bir kuvvetle ittirdi ki tahtaların bedenime batışı daha dün gibi aklımdaydı. Yuvarlandım. Son hatırladığım ise başımdan akan kanla birlikte yerde sere serpe uzanıyor olduğumdu. O ise merdivenin başında durmuş ve bir an olsun ayırmamıştı gözlerini benden. Bilincimi kaybedene kadar hareket etmedi ancak gözlerim kapandığı sırada kapıdan çıkıp gittiğini anımsıyordum.
"Hazel bana bak!" Gözlerim odağını kaybetmişti. Karşımdaki yüzü algılayamıyordum. Zihnim bulanıktı. Duyduğum ve gördüğüm şeyleri algılamakta zorlanıyordum. "Çıkarın şu kadını!" Kavas'ın bağırtısını ayırt ettim tüm o seslerin içinden. Sesi yakından geliyordu. Çok yakınımdaydı.
"Kavas, Hazel'i odalardan birine götür. Uzaklaşsın buradan." İren'in gergin sesi kulaklarıma ulaştığında Kavas'ın belimdeki kolları sıklaştı. Bedenimi tamamen bedenime yaslayıp sadece bir saat önce Artemis'le ele ele geçtiğimiz koridora yöneldi. Sık nefeslerim eşliğinde koridorun karşısındaki odaya vardığımızda Kavas ardımızdan kapıyı kapattı. İçeriden gelen bağrışmaları duymamak adına kulaklarımı kapadım. Bedenim yatağa uzandı. Anında cenin pozisyonu alarak gözlerimi kapattım. Avuçlarım kulaklarımı kapatıyordu. Görmek istemiyordum. O anılara dalmak en son istediğim şey bile değildi. Kaldıramıyordum. Çok fazlaydı. Her şey o kadar fazlaydı ki ne yapacağımı bilemez hâldeydim. Nereden çıkmıştı şimdi bu kadın? Neden bir an olsun gülümsesem başıma bir şey geliyordu?
"Hazel..." Sesi boğuktu. "Açar mısın o sarmaşıklarını?" Başımı iki yana salladım can havliyle.
"Gitsin."
"Gitti." dedi yumuşacık çıkardığı sesiyle. "Aç gözlerini." Göz kapaklarım aralandı, kısık bakan harelerim aradığı buz hareleri buldu. Sıkı sıkı tutundu ona.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN GÖZYAŞI SERİSİ I
Fiction généraleKüçük yaşında büyümek zorunda kalmış, çocukluğunun katilini bitirmek isteyen bir adam. Hiçbir şeyden haberi olmayan, adalete âşık bir kadın. Adamın içinde yanan intikam ateşi. İntikam ateşinden kavrulan kadın. Amansız bir hastalık... Küllerden doğ...