Selamlar! Kavuştuk sonunda... Yeni bölümümüz sizlerle, keyifli okumalar dilerim <3 Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!
20. BÖLÜM: ACILARIN SİNESİ
"Uyumadın mı?" Dudaklarımın arasından fısıltı gibi çıkan sesim ona ulaştı. Soğuk havanın esintileriyle baş başa olan sohbeti kesildi. Keskin bakışları omuzunun arkasından beni buldu. Buzları yoktu, siyahlara bulanmıştı. "Siyah," diye mırıldandım yanına doğru adımladığım sırada. "Buzlarına ne oldu?" Cevap vermedi. Oturduğu basamakta öylece gecenin karanlığını izlemeye devam etti. Dizlerini kendine çekmiş, kollarını etrafına dolamıştı. Sanki etrafına duvar örmüş, dış dünyayla bağlantısını kesmiş gibi görünüyordu.
"Hiç fark ettin mi?" diye sordu sessizce. Adımlarım oturduğu basamağın bir altında durdu. Yanına kuruldum, onun gibi dizlerimi kendime çekip kollarımı etrafına doladım.
"Neyi?" Derince iç çekti. Siyah lensleriyle baktı yüzüme.
"Bunu." dedi, ifadesizce. "Siyahlığımı, gözlerimdeki ölen mavinin cansızlığını." Yeşillerim yüzünü talan etti. Lenslerinin ardına saklanmıştı buzları, gözükmüyordu. İşte şimdi üşüyordum. Bu siyahlık beni üşütüyordu.
"Fark ettim." dedim sessizce. Sert bir rüzgâr esti, saçlarımı savurdu. Yüzüme gelen saçlarımı ağır hareketlerle çektim, gözlerim yeniden ait olduğu yere sığındı. "Uzun zamandır takmıyordun."
"Evet," dedi başını sallayarak. "Uzun zamandır gerçeklerden uzaktım." Kaşlarım çatıldı anlamazcasına.
"Bu da ne demek?"
"Sen demek, Hazel. Sen hayatıma girdiğinden, kalbime dokunduğundan beri nefret ettiğim mavi rengiyle bile barışığım ben." Bakışlarını kaçırdı. Yeniden önüne dönüp geceye kattı siyahlarını. "Ama bugün... Bugün öğrendiğim gerçekler beni öyle bir çıkardı ki hayal dünyamdan, maviyle yeniden küstüm." Dudaklarım hissettiğim buruklukla büzüldü.
"Bugün sana çıkışmak istememiştim," diye mırıldandım sakince. "Sadece çok sıkıldım artık Kavas. Susmaktan, duyulmamaktan, göz göre göre acı çekmekten... Biz bunu mu hak ediyoruz sahiden? Biz ne yaptık onlara?"
"Hiçbir şey." diye fısıldadı. Siyah hareleri dolu doluydu ancak gözyaşları hiçbir zaman akmayacak gibi duruyordu. "Biz onlara hiçbir şey yapmadık. Bizler piyonduk. Bu öyle bir satranç ki, kim vezir kim şah göremiyorsun, kayboluyorsun."
"Ve biz kaybolduk, değil mi?" Derin bir nefes çekti içine. Omuzları taşıdığı yüklerine rağmen havalandı ve ardından öyle bir çöktü ki, Kavas'ın o enkaz altında ezildiğini hissettim.
"Öyle," dedi sessizce. "Biz kaybolduk, kaybettik. Benliğimiz yok, parçalarımız dışında elimizde hiçbir şeyimiz yok."
"Birbirimiz?" dedim sorarcasına. Bakışları bana döndü. O siyah harelerde kendimi gördüm. "Elimizde hiçbir şey olmayabilir ama kimsenin yıkamayacağı bir bağımız var." Dizlerime dolanan kollarımı açtım. Ellerimle basamaktan destek alıp ona yaklaştırdım bedenimi. Soğuktan üşüyen ellerimden birini yanağına çıkardım. İyice yakından baktım gözlerine. Sakladığı tüm duyguları okumaya çalıştım, içini görmeye çabaladım. "Hayat sana siyahı gösterdi diye maviye küsemezsin, Devrim." Hafifçe gülümsedim. "Aynaya bak, senin siyahla alakan yok. Sen hiçbir zaman siyah olmadın." Başını iki yana salladı varla yok arası bir hareketle. Dizlerine doladığı ellerinden biri yanağındaki elimi yakaladı. Üşümüş elim büyük avucunun arasında kayboldu, onun sıcaklığına sığındı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN GÖZYAŞI SERİSİ I
Narrativa generaleKüçük yaşında büyümek zorunda kalmış, çocukluğunun katilini bitirmek isteyen bir adam. Hiçbir şeyden haberi olmayan, adalete âşık bir kadın. Adamın içinde yanan intikam ateşi. İntikam ateşinden kavrulan kadın. Amansız bir hastalık... Küllerden doğ...