11. BÖLÜM: KUKLANIN İPLERİ
(Hazel'den)
Darmadağın hissediyordum. Şu anki hâlimi sanırım ancak bu kelime tanımlayabilirdi, "Darmadağın." Belki de bir başka deyişle karmakarışık. Düşüncelerim oradan oraya savruluyordu zihnimde. Kalbim ne için attığını unutmak üzereydi. Bedenim sonsuz bir çaresizliğin esiri altındaydı sanki. Darmadağındım. Duygularım karmakarışıktı. Verdiğim kararlar, etrafıma diktiğim tuğlalar bir bir yıkılıyordu. Daha kaç darbe daha inmesi gerekiyordu yok olması için duvarlarımın? Kaç kere daha kalbimin kırılması ve kırıkların ruhumu alaşağı etmesi gerekiyordu? Bu nereye kadar sürecekti?
"Sağdan girmelisin." dedim arabayı süren Barça'ya. Bana gönderilen konuma doğru ilerliyorduk. Ben ön yolcu koltuğunda otururken Kavas, Artemis ve İren arkada oturuyorlardı. Barça ise arabayı hızla geçtiğimiz patikalarda sürüyordu.
"Emin misin?" İçimdeki göz devirme arzusunu bir kenara itip derin bir nefes aldım.
"Önümde konum açık Barça. Bana güvenmiyorsan şayet biraz teknolojiye güvenmeni öneririm."
"O konum sana kimden geldi?" Soruyu kimin sorduğu barizdi. Ses tonundaki gerginlik ve bastıramadığı merakı, Kavas diye bas bas bağırıyordu. Omuzlarımı silktim gözlerimi dışarıda gezdirdiğim sırada.
"Seni ilgilendirdiğini düşünmüyorum. Telefonuma karışacak kadar da kuklan değilim herhalde."
"Hazel!"
"Uzak dur Erdemir." dedim umursamaz bir tınıda. Bu onu daha da delirtti. Şu an deli gibi merak ettiğini biliyordum ama hayır, mesafemizi korumalıydık. Ona kapılmamalıydım. Celladıma kapılamazdım. "Sınırlarıma saygı duymayı öğren."
"Size ne oldu böyle?" diye sordu Artemis şaşkınlıkla. Ses tonundan da gerçekten şaşırdığı belli oluyordu. Bakışları bir bana bir Kavas'a değiyor ve uzun kirpiklerinin çevrelediği yeşil sarmaşıklarını anlamazcasına üzerimizde gezdiriyordu. "Daha birkaç saat önce artı on sekiz şeyler yapıyordunuz."
"Artemis!" Sesim yükseldi. Çatık kaşlarımla birlikte başımı hafifçe arkama döndürüp tam arkamda oturan ikizime baktım dik dik. "Ne saçmalıyorsun?" Omuzlarını silkti umursamaz bir tavırla.
"Yalan mı? İren bile fenalaştı sizin o hâlinize." Gözlerimi devirip önüme döndüm yeniden. Barça'ya tekrardan gideceğimiz yönü haber verdikten sonra dışarıyı izlemeye devam ettim.
"Bir şey olduğu yok." dedim sertçe. Derince yutkunup dudaklarımı dilimle nemlendirdim. "Sadece sınırlarımızı hatırladık, o kadar."
"Sikeyim o sınırları." Kavas'ın homurdanmaları kulaklarımı doldursa da aldırış etmeden bakışlarımı ıssız yolda gezdirdim. Konumun kimden geldiğini bilmiyordum, tanımadığım bir numaraydı ama merak da etmeden duramıyordum kim olduğunu. Edra'nın yerini nereden biliyordu? Beni nasıl bulmuştu? Dahası sır kapıları diye bahsettiği de neyin nesiydi? Burada dönen oyuna artık akıl sır erdiremiyordum.
"Bu sapaktan sonra düz git, yolun sonunu gösteriyor konum." dedim Barça'ya bakmadan. Bakışlarım telefonumdan gelen mesajlarda geziniyordu.
"Tamam." Sessizce yolun bitmesini beklerken gergindim. Sıkıntıyla telefonu bırakıp ellerimi ovuşturdum. Edra'ya bir şey yapmış mıydı? Her ne kadar benden nefret etse de başına kötü bir şey gelmesini isteyecek kadar gaddar değildim. Küçüklüğünde çok acı çekmiş bir kadındı o. Çocukluğunun katilinin kızına nefret kusmasını çok da absürt bulmuyordum ancak bilmediği o kadar fazla şey vardı ki, içimdeki kız çocuğu onun zehirli sözlerinden dolayı çığlık çığlığa haykırıyordu yaşadıklarını. Oysa o duymuyordu çünkü nefret onu öyle bir içine çekmişti ki göremiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN GÖZYAŞI SERİSİ I
Ficción GeneralKüçük yaşında büyümek zorunda kalmış, çocukluğunun katilini bitirmek isteyen bir adam. Hiçbir şeyden haberi olmayan, adalete âşık bir kadın. Adamın içinde yanan intikam ateşi. İntikam ateşinden kavrulan kadın. Amansız bir hastalık... Küllerden doğ...