16. BÖLÜM: Kırık Kafes

173 18 13
                                    

Bölüm şarkısı; Nefes- Serin

16. BÖLÜM: KIRIK KAFES

(Hazel'in anlatımıyla...)

"Hazel git ve eşyalarını topla!"

"O hiçbir yere gitmiyor! Senin de cehenneme kadar yolun var." Babamın bağırışı tüm evde yankılanırken gözlerim Artemis'teydi. Öyle öfkeli görünüyordu ki, bir an için babamın üstüne saldıracağını bile düşünmüştüm. Üstüne giydiği beyaz tişörtün üzerinden bile seçilebiliyordu gergin kasları. Gözleri kıpkırmızıydı, yeşil sarmaşıkları alev almış gibiydi. Sık nefesleri eşliğinde göğsü hızla inip kalkıyor ve iki yanında yumruk hâlini alan elleri her geçen saniyede daha da sıkılaşıyordu.

"O benimle geliyor." dedi Artemis dişlerinin arasından. Haluk Arsoy'a doğru bir adım attı. "Beni mi engelleyeceksin ihtiyar? Öyleyse durma," Gözleri saniyelik olarak beni bulduğunda çenesiyle olduğum yeri işaret etti. "Engellesene beni. Nasıl yapacağını Hazel'e göstersene, senin ne pislik bir herif olduğunu görsün." Babamın eli haftalar önceki gibi havalandığında bu sefer tokat ikimizde de patlamadan hızla eline atıldım. Kendimden beklemediğim bir kuvvetle asıldım bileğine, tırnaklarım tenini damgaladı. Kalbimin en derininde harmanlanan öfkeye, alev alev yanan gözlerim de eklenmişti. Var olan tüm gücümle sıktım bileğini. Afalladı, bunu mavi gözlerinden anlamamak imkânsızdı. Elini ittirdim.

"Eline hâkim olmayı öğren." dedim soğukça. "Bu iki oldu." Şaşkın bakışları yüzümü talan ediyordu ancak onu umursamadım. Omuzum sertçe omuzuna çarptı ve hemen ardında kalan salonun çıkışına yöneldi adımlarım. Günlerdir sonsuz bir hüzünde boğuluyor gibi hissediyordum. Dengesiz hareketlerime bazen ben bile inanamıyordum. Kendimle yabancılaşıyordum ve her geçtiğimiz gün biraz daha uzaklaşıyordum kendi benliğimden. Günler önceki Hazel babasına soğuk konuşamazdı, onun bileğini tutamazdı ama aynı zamanda günler önceki Hazel karşısındaki bu manzara karşısında gözyaşlarını tutamaz ve güçsüz vücudu babasına itaat ederdi. O zifiri karanlık odanın içinde saklanan ölü bedenlerle tanıştığım gün sanki benim için yeni bir sır perdesini aralamıştı. Babamın öldürdüğü her bir bedeni gözlerimle görmüş onlara dokunmuştum. Tenim, kıyafetlerim kanlarıyla kaplanmıştı ama bundan da önemlisi ruhumun o anda parçalara ayrıldığını hissetmiştim. Sanki birisi yirmi bir gramı bana çok görmüştü ve hemen ardından söke söke almıştı onun içinden. Hayır, doğru kelime bu değildi. Çalmıştı desem çok daha doğru olurdu. Hırsız belliydi, peki ya bunu kabullenmek neden bu kadar zordu?

Merdivenleri sert adımlarla çıktım. Hemen sol çaprazda kalan beyaz kapılı odamın kapısını araladım. Odam bile artık bana ait gibi gelmiyordu. Ruhu yoktu sanki. Öylesine içine eşyalar dizilmiş gibiydi, kimseye ait değildi. Yabancıydı ve burası bir yabancının kaldığı misafir odasından farksızdı artık gözümde.

Günler önce Artemis bu evden ayrılıp başka bir eve taşınacağımızı söylediğinde ilk hissettiğim his korkuydu. Nasıl yapacağım, nasıl o evden çıkacağız, nasıl gitmemize izin verecek, birimize bir şey olur mu, gibi sorular bir saniye çıkmamıştı aklımdan. Endişelerim bu süreçte geçmemiş, katlanarak artmıştı ama sanırım bu eve girdiğimiz an endişelerim bir anda kesilmişti. Sanki lâl olmuşlardı ve konuşmama yemini etmiş gibilerdi. Bu evi, büyümeme şahit olan bu duvarları, gözyaşlarımın eşlikçisi olan yatağımı, yastığımı gördüğüm an anılar çullandı üzerime. Bu anıların altında kalırdım ben, kalkamazdım. Gitmeliydik buradan o yüzden. Olabildiğince uzaklaşmalı ve ardımıza bakmamalıydık ama söz konusu Haluk Arsoy olduğundan ondan kolay kolay kurtulamayacağımızın da farkındaydım. Bir oyunun içine sokmuşlardı beni. Oyun kurucu kafamı karıştıran ve kalbime kendini ilmek ilmek işleyen Kavas Devrim Erdemir'di. Haluk Arsoy üzerine kurulan bu oyuna aylar sonra piyon olarak alınmıştım ben oyun kurucu tarafından ancak ikimizin de hesap etmediği bir şey olmuştu. Piyon yükselmişti ve artık öylesine bir kukla değildi. Oyun kurucunun hemen yanındaydı ve bir vezir edasıyla yanında almıştı yerini. Peki ya şah söz verdiği gibi veziri koruyabilecek miydi? Yoksa vezir şahın yanında durarak kendi ölümünü kendisi mi yazıyordu bir bir?

KAN GÖZYAŞI SERİSİ IHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin