0.1

1K 67 99
                                    

19 ağustos, cumartesi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

19 ağustos, cumartesi.

istanbul'daki iş yükümden kaçıp geldiğim dubrovnik'te ilk tam günümdü. uçağım dün gece on birde inmişti. rötar, haftanın yorgunluğu derken otele vardığımda kafamı bile kaldıramayacak kadar yorgundum.

aslında bu tatili yakın kız arkadaşlarımla ayarlamıştık ama hepsi bu plandan son anda vazgeçmeyi seçmişti. şimdiyse otelde tek başımaydım. kendi kendimi sürekli 'aman boşver, tek başına tatil. daha ne istiyorsun.' diye avutsam da kızlarla ne kadar eğlenebileceğimi düşündükçe içten içe üzülüyordum.

yataktan kalktıktan sonra saatime bakmıştım. dün gece erkenden uyuduğum için bu sabah yedide, oldukça dinç bir biçimde uyanmıştım. banyoda dün geceden kalan makyajımı temizledikten sonra balkona doğru ilerlemiştim.

oda, denizin tam karşısındaydı. güneşin yeni yeni kendini gösterdiği bu saatlerde deniz harika görünüyordu. kahvaltı yapmadan önce otelin önündeki çakıl plajdan denize girme fikri oldukça mantıklı geldiği için bunu yapmaya karar vermiştim.

gece geldiğimde bir köşeye atıp öylece bıraktığım bavulumu yavaşça açtıktan sonra içindeki bazı şeyleri askıya asıp dolaba yerleştirdim. ardından en sevdiğim bikinilerimden birini elime alıp üzerimi değiştirdim. güneş kremimi sürüp belime bir pareo bağlamıştım. ardından güneş gözlüğümü ve geçen haftalarda satın alıp asla okumaya fırsat bulamadığım kitabımı da elime aldıktan sonra odadan çıkmıştım.

asansörle aşağıya indikten sonra eski taş merdivenlerden inerek plaja doğru ilerlemeye başlamıştım. yanından geçtiğim havuzun kenarındaki şezlonglar, restauranttaki masalar hepsi bomboştu. günün gerçekten en sevdiğim saatleriydi.

plaja indiğimde benim dışımda yaşlı bir çift ve genç bir adam olduğunu fark etmiştim. yaşlı çift denize girmek için hazırlık yaparken genç adam şezlongda uzanmış kitap okuyordu.

onun etrafa bakmamasını fırsat bilip gözlüğümün arkasından onu süzmüştüm. beyaz tenli, kumral, geniş omuzlu ve bence oldukça yakışıklı biriydi.

etik ve oldukça ahlaklı tarafım 'ya ben böyle bakıyorum ama yenge kızmasın' derken umursamaz yanım 'kalede kaleci var diye atağa da mı çıkmayalım be kardeşim?' diyerek aklımı çelmişti.

'aman zaten rahatsız olursa yanımdan kalkar gider.' düşüncesiyle o kadar boş şezlong içinde gidip iki şezlong yanına oturmuştum.

otel tarafından bırakılan havluyu yavaşça şezlongun üzerindeki süngere serip uzanmıştım.

elimde tuttuğum kitabın süs olsun diye yanımda geldiği artık kesinleşmişti. güya kitap okuyordum ama arada da çaktırmadan yanımdaki çocuğu kesmeye çalışıyordum. e multitasking bizim işimiz zaten...

yaklaşık on beş dakika bu şekilde devam ettikten sonra o iç çekmişti.

"konuşmadan bir yere varamazsın." ingilizce bir şekilde bunu söylediğinde az önce yarınlar yokmuş gibi ona bakan ben değilmişim gibi dediklerini umursamayıp kitabın sayfasını çevirmiştim.

ALL OF THE GIRLS YOU LOVED BEFORE|| LIVAKOVIC.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin