40. Bölüm: "Ölümle Yaşam Arasında"

2.9K 219 131
                                    

Biliyorum çok uzun zaman oldu. Hepinizden özür dilerim. Araya o kadar şey girdi ki bir türlü oturup adam akıllı bölümü yazamadım. Birçok işi aynı anda yapmak zorundaysanız hayat gerçekten fazla berbat:(

Umarım beklediğinize değen bir bölüm olur.

Belki ne kadar da uzattın diyeceksiniz ama bazı şeylerin olabilmesi ve sonuçlanabilmesi için bazı şeylerin sebebiyet vermesi gerekiyor. Biliyorum fazla açıklayıcı bir cümle oldu dhdhdsjs 

Kitabımız adım adım finale giderken son toparlamaları yapmaya çalışıyorum ve emin olun en zor kısmı da sonuç oluyor. Dağılan birçok konu var ve hepsini nihayete erdirmek gerekiyor. Merak etmeyin ama bitiriyoruz kurguyu. 

Bölümümüzün ismi şarkıdan geliyor.

Mavi Gri & Ahmet Hatipoğlu - Ölümle Yaşam Arasında

Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum güzellerim.

Keyifli Okumalar🤎

Gerçeklik algımın yitip gittiği bu anlar bana uzaktan görünen bir hayal, bilincimi kaybettiğimde zihnimin bana sunduğu bir rüyanın içinde olduğumu düşündürüyordu.

Evet. Kesinlikle zihnimin bana oynadığı acımasızca bir oyundu. Yoksa onun burada olmasının nasıl bir açıklaması olabilirdi ki? Benim babam öl... Ama hayır! Şu an kanlı canlı karşımdaydı işte.

Gözlerimin gördüklerini aklım inkâr ediyordu, aklımın kabul etmesiyle kalbimin derinliklerindeki mezar kendini hatırlatıyordu. Karmaşık bir çelişkinin ortasına düşmüştüm.
Dakikalarca karşımdaki adamı izledim ama onun hâlâ burada olduğuna bir türlü inanamadım.

Bana doğru adımladı. Benimle aynı renkte olan gözleri yaşlarla parlıyordu. Çok gerçekti. Ya da gerçek miydi? Şu an hangi boyutta olduğumu bilmiyordum. Rüya mı, yoksa gerçekten dünya mıydı burası?

"Ahu'm. Güzel kızım," dedi çatallaşan bir sesle. Donmuş bedenim hareket etmiyordu. Göz bebeklerimde asılı kalan zaman da durmuştu.

Bana birkaç adım daha atıp karşımda durdu. Yaşların ardındaki özlem çok tanıdıktı. Çok sevdiğin ama uzun zamandır görmediğin birine duyulan özlemin bin katını düşünün. İşte bizim birbirimize olan özlemimiz böyleydi. Sayısal verilerde bir karşılığı olamayacak kadar sonsuz...

"Baba," diye fısıldadım yine.

Daha da kırlaşmış saçları, çökmüş yüzünde alışık olmadığım uzun sakalları ve kırışmış göz kenarları... Sanki yaşlanmıştı. Buna rağmen ağlamaklı ifadesiyle bana gülümsüyordu ama buruktu dudaklarındaki gülümseme.

Elim bilinçsizce havalandı. Yanağına dokundum. Sıcacıktı. Toprağın soğukluğunu hatırladım. İçimden korkunç bir ürperti geçti. Beynimin içinde yükselen ses bana, 'mezarı değil karşındaki adamı düşün,' dedi. Sonra diğer elimi kalbinin üstüne koydum. Kalbinin ritmini hissedebiliyordum. Sonunda gerçekliğine inanan aklım daha fazla dayanamadı. Gözlerim kayarak kapandığında bükülen dizlerim beni daha fazla taşıyamadı. Yer çekimine kurban gitmek üzereyken babam bedenimi düşmeden tuttu. Belime sarılı kolların varlığıyla bilincimi kaybettiğimde, uyandığımda hepsinin bir rüya olmasından korkan yüreğim şimdiden acı içinde inliyordu.

Yalnız değildim. Birtakım uğultular duyuyordum. Karanlık beni yeniden uykuya çekmeye çalışsa da direndim. Yavaş yavaş zaman beni içine aldığında zihnime üşüşen anlar göz kapaklarıma yansıdı. O anları tekrar tekrar yaşadım. Ve kendimi bir rüya gördüğüme inandırdım. Peki ya saçlarımda hissettiğim elin içime işlediği şefkat? Çok tanıdıktı. Yaşadıklarım rüya değil miydi?

KariaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin