Bölüm 2 "YUNAN TANRISI"

201 55 110
                                    

     Yolun yarısından fazlasını uyuyarak geçirdim. Arada bir otobüsün koltuklarındaki küçük ekranlardan bir şeyler açmaya çalıştım. Fakat olanları daha sindiremeyen zihnim, İstanbul'a varınca ne yapacağımı düşünüyordu. Bana hiçbir babalık yapmayan adam müsveddesine takılıyordum sürekli. Hem de ne yapar bensiz diye. "Canı cehenneme ne hali varsa görsün." diye kovaladım aklımdan geçenleri. Onu düşünmemi asla hak etmeyen, sözde ebeveyn bozuntusu.

      Berbat geçen yolculuğumdan sonra kusmadan otobüsten indiğim için gururluydum. Tebrikler kendim. Evet, her şey iyi hoş da şimdi ne yapacağım ki ben? Nereye gideceğim? Yola çıkması kolaydı ama devamını nasıl getireceğimi bilmiyordum. Hayatımda bırak başka bir şehre gitmeyi, Muş'un başka bir ilçesine gittiğimi bile hatırlamıyordum. Valizimi muavinden alıp otogardaki boş bir banka oturdum. Okulun yerine bakmak için telefonumdan navigasyona baktım. Yol şehir içinde bile bir saat sürecek mesafedeydi. Beşiktaş'a gitmem gerekiyordu. İyi ama nasıl gideceğim? İnternetten birkaç araştırma sonucu iki araç değiştirerek varabileceğimi öğrenince direk yola düştüm. Derken bir saat 15 dakika sonra üniversitenin önündeydim. İyi de gecenin bir yarısında neden buradayım ben? Daha açılmasına saatler var ne yapacağım? Cebimdeki üç kuruşu da bir pansiyona verirsem vay benim halime. Derken kendimi okulun hemen dışındaki banka bıraktım. Saatlerce geldiğim yorgunluktan mı ne bilmem gözümü açtığımda güneş doğuyordu. Bir bankta ancak bu kadar rahat uyuya bilinirdi diye düşünürken, gökyüzüne kaldırdım başımı. Eh İstanbul bakalım sen mi büyüksün ben mi diye geçirip gülümsememin iyice yüzüme yayılmasına izin verdim.

       Hayat ne garip. Neredeydim, nereye vardım. Yolculuğumun eğlenceli kısmı başladı diye düşünüyorum. Uzaktan mis gibi gelen simit kokusuna tepkisiz kalamadım. Bir simit alıp yemeye başladım. Hava harikaydı. Saatte 8.30 olmuştu. Giriş kısmına doğru ilerledim. İnsan kaynaklarından Şeyda Hanımı bulmam gerekiyordu. Geçtiğim büyük bahçeden, ilerlediğim uzun koridordan sonra işte odasının önündeyim. Kapıyı çalıp içeriye girdim. Minyon hatlı, saçları sıkı topuz sarışın bir kadın koltukta oturmuş bilgisayarını açmaya çalışıyordu. "Merhaba Şeyda Hanım mı acaba?" Kafasını kaldırıp gülümsedi. "Evet, nasıl yardımcı olabilirim, acaba?" "Merhaba Şeyda Hanım ben Özüm Yağmur Bulut. İşletme bölümü kaydı için gelmiştim. Biliyorum aslında bir hafta sonra gelmem gerekiyordu ama erken gelmek zorunda kaldım diyelim." Babamdan bir kez daha nefret ettim. Umarım sorun çıkmaz diye umut etmekten başka çarem yok çünkü. "Aaaa merhaba Özüm hoş geldin evet kayıt zamanı için daha zaman var ama geldiysen sana yardımcı olmaya çalışalım bakalım neler yapabileceğim. Sen beni biraz dışarda bekle lütfen." Daha sözünü tamamlamamıştı ki ben kapıdan dışarı çıktım. Arkamdan kapıyı kapatıp tam çıkacağımı zannederken olan oldu ve biriyle çarpışıp popomun üstüne oturdum. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Ayrıca popom da çok acımıştı. O kadar sinirlenmiştim ki Serap Hanım olmasa o an sayıp söveceğime emindim ama sadece " önüne baksana be " demekle yetindim. Uzattığı eli ittirip kendi başıma kalktım. Sinirden köpürüyordum. Ta ki kalkıp yüzüne bakana kadar.

     O neydi öyle? İnsan olmadığı kesindi. Kara kaş, kara göz, bronz ten, sol tarafında yüzüne çok yakıştığına kanaat getirdiğim o harika kirli sakalın üstünde bir ben.

     Bir zaman sonra hem nefesimi tuttuğumu hem de uzatılan eli havada bıraktığımı fark ettim. Yunan Tanrısı bana elini uzatmış özür diliyor bir yerimde bir şey olup olmadığını soruyordu. En son şoka girdim sanmış olmalı ki omzuma dokundu o harika eller. " İyi misin? Kötü düşmedi demi Şeyda? Sen gördün mü? Kafasını mı vurdu yoksa bir yere? " derken çok heyecanlıydı. Ben olayı kavrayıp atıldım ve kendime içimden gene bir ton küfür savurup "hayır hayır vurmadım kafamı iyiyim özür dilerim dalmışım" diyebildim. Yanaklarımın kızardığına yemin edebilirdim. Salaklığımdan oldu bunlar ya da daha önce böyle bir tanrıyla, ay yani insanla karşılaşmadığım için. Arkamı dönüp Şeyda Hanıma yarım saate geleceğimi söyleyip yakışıklıyı es geçip bir lavabo bulma umuduyla hızla oradan uzaklaştım.

     İçimden akıp geçen, tüylerimi diken diken eden o his neydi? Daha önce asla böyle bir şey hissetmedim hem de hiç. Ama bu adam başkaydı. İçimdeki o sakince akan akarsuyu harekete geçirmişti. Ayıp mı acaba bu hissettiklerim ya da belki de günah. O dudakları.... Ahhhh! Çık aklımdan seni lanet herif çık. Neyse bir daha görmeyeceğim nasılsa diye sevinirken sinsice cevap veren iç sesim "keşke görsen" diye ağlayarak seslendi bana. Duymazdan gelip tuvaletten çıktım. Kaç dakika öylece aynada kendime baktım bilmiyorum ama Serap Hanım'ın odasına vardığımda o gitmişti. Karşımda tüm güler yüzüyle bana bakan sarışın hoş kadın vardı. "Keşke daha erken gelseydim Özüm. Ayaz Bey şimdi çıktı ve her şeyle bizzat kendisi ilgilendi." dedi. Ne kadar güzel bir isim diye içimden geçirirken anlamamış gözlerle baktığımdan olsa gerek, Şeyda Hanım devam etti. "Ayaz Bey Yıldırım Holding'in yeni Yönetim Kurulu Başkanı. Daha bu sene, babası Hasan Bey emekli olup her şeyi ona bıraktı. Keşke yetişseydin hem tanışma imkânın olurdu. Burslarla ve bölüm birincileriyle kendisi ilgileniyor. Özellikle de İşletme gibi bölümlerle. Çünkü sıkı bir staj programları var. Genelde kendi bünyelerinde staj kabulü alan öğrencileri Türkiye'de ya da yurt dışındaki uzantılarında direk çalışma imkânı sağlıyorlar. Senin gibi öğrencilerimiz için kaçırılmayacak fırsat."

     Konuşma sonunda anladığım en iyi şey ne miydi? Onu tekrar göreceğim hem de çok yakında. Şeyda Hanım devam etti. "Kayıtlar haftaya olduğu için öncesinde ufak birkaç bilgi almak için bizzat kendisi uğraşmaz, asistanı gelirdi. Aslında bu senin için iyi oldu çünkü durumunu anlattım, oda asistanıyla görüştü. Bugün öğleden sonra şirkete gidip Ayaz Bey'in asistanı Ayşe Hanım'ı bulmalısın. Seninle ilgilenecek. Apart daireler zaten hazırmış, burs işlemlerini de onunla halledeceksin. Gelmişken ben bilgilerini alayım. Kaydını haftaya hallederim. Sonraki hafta da dersler başlayacak zaten. Sana yardımcı olacağım başka bir şey var mı?" O zaman anladım ki konuşması bitmişti. Ben ise hala edepsiz duyguların esiri olmuş, o siyah gözlerde tutulu kalmıştım. Sonraki yarım saatte kayıt için önceden hazırladığım bütün evrakları verip üniversiteden ayrıldım. Hemen yola çıktık küçük valizim ve ben. Tekrar bu kalabalık şehirde yolumuzu bulmaya çalışıyorduk. Allahtan şirket Üniversiteye yürüme mesafesindeydi. Kafamı sokacak bir yerim bile yokken düşündüğüm tek şey onu, Ayaz'ı tekrar görüp göremeyeceğimdi.

ATEŞİ GÖRDÜM +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin