Bölüm 8 "DOSTLUK"

93 35 66
                                    


      Bugün güzel bir sabaha günaydın dedim. Perdeyi çekmemenin cezası olarak, gözümün içine içine giren güneşe de günaydın tabi. O kadar çok işim vardı ki, güneşin erken saatlerde yaptığı bu tatlı tacize kızamadım bile. Hemen bir şeyler atıştırıp otogara gitmem gerekiyordu. Dün gece hemen uyumadan önce, kendi kendime yatakta sırıtırken Behiye Teyze mesaj atmıştı. "Kızım bu saatte mesaj atıyorum uyuyorsundur diye aramak istemedim. Bu zilli durmadı burada. Gece otobüsle geliyor. Biliyorsun dayıları orda, o yüzden biz gelmiyoruz ama onlarda kalmayacağım diye saatlerce ağladı bir şey diyemedik düşün Fatih bile ses etmeyince bende bir şey demedim. O koca, iki valizle Özüme gideceğim diye tutturdu. Sürpriz yapacakmış. Biz he he dedik ama onu bir otogardan al Allah için."

      O yüzden, Damla'nın varmasına bir saat kaldığını düşünürsek, hemen evden çıkmam lazım diye geçirdim içimden. Sabah Behiye Teyze'yi arayıp bana çok uzak olmayan Esenler otogarına geleceğini öğrenmiştim Kıvırcığımın. Uygulamadan bakıp, saatleri kontrol ettim. Durak çok yakındı, o yüzden 20 dakikam vardı. Hızlıca Türk kahvesi hazırladım kendime. Beni biraz daha uyandırır diye düşünürken kahveyi kafama dikip, telaşla giyinip evden çıktım. O zilliyi eve getirip yorgun yorgun dışarı çıkaracaktım. Dört gün sonra okul açılıyor ve benim o zengin şımarıkların yanında giyebileceğim, tek bir kıyafetim bile yoktu. Bursun en geç bugün yatacağını söylemişlerdi öğrenci biriminde. Yatmasa bile kafede çalışırken biriktirdiklerimle birkaç bir şey almam şarttı.

    Tabi ki okuldaki zengin züppelerle yarışmaya niyetim asla yoktu. Onlarla yarışacağım tek kulvar her zaman derslerim olacaktı. Ama paspal olarak da gidemezdim. Lise döneminde böyle zorluklarım olmamıştı çünkü sabit bir forma vardı herkesin giydiği ama üniversite farklıydı. Hele de Türkiye geneli zengin ve zeki çoğu gencin Zafer üniversitesine geldiğini düşünürsek birkaç pantolon almanın kimseye zararı olmazdı.

     Binadan çıkarken aynı güvenlik abi vardı kapıda. Başımla selamlayarak kolay gelsin dedikten sonra durağa gidip otobüse bindim. 20 dk sonra otogara en yakın durakta indim. Koşarak peronu bulduğumda otobüs daha gelmemişti çünkü peron boştu. 15 dakika kadar bekledikten sonra yaklaşan otobüsü gördüm ama Kıvırcık beni görmesin diye uzakta bekliyordum. Sürpriz yapayım derken sürprizlenecekti. İnen birkaç kişinin ardından marul kafa göründü. Yol onu perişan etmiş belli diye içimden geçirirken onu izlemeye, yavaş yavaş da yaklaşmaya başladım. Muavinden iki valizini de aldıktan sonra önce birini kaldırıma çıkardı sonra dönüp diğerine gitti. Bende kaldırımdaki valizine yaklaştım. Damla diğerine uzanırken "pöööööö" diye korkuttum onu. Yerinde zıpladı şapşal. Çığlığı herkesin bize dönüp bakmasına sebep olmuştu ama sonrasında beni görünce daha beter bağırarak üzerime atladı. Artık perondaki herkes bizi izliyordu.

     Damla böyleydi işte. Hiç kimseyi umursamaz, sürekli kafasına estiğini yapardı. Artık ne annesi ne de abisi söz geçirebiliyordu. Babasını sekizinci sınıfta akciğer kanserinden kaybettikten sonra böyle uçarı olmuştu. Biz hep birbirimizde bulduk mutluluğu. İkimiz çok farklı kızlardık. Onun belki 10 sevgilisi olmuştu bu zamana kadar ben ise erkekleri elinde taşla kovalayan kızlardan olmuştum hep. Hatta Damla artık benle dalga geçiyordu. Yoksa bana mı vurgunsun kız sen diye. Kıvırcık işte delidir ne yapsa yeridir sözünün cuk diye oturduğu zilli. Bu dostluğumuzda o düşünmeyen ben ise her şeyi fazla düşünen taraflardaydık. Birbirimizi böyle senelerce dengeledik ve hep koruduk.

     Sarılışımız sonunda bittiğinde Damla herkesin bize baktığını fark etmiş ama her zamanki gibi hiç umursamadan, valizini eline alıp hâlâ yüksek sesle konuşmaya devam ediyordu. O böyleydi ve ben onu her haliyle bir kız kardeş nasıl sevilirse öyle seviyordum. Diğer valizi de ben aldım ve yola koyulduk.

ATEŞİ GÖRDÜM +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin