Bölüm 11 "DÜĞÜM"

76 34 69
                                    

"Ağzından Bey kelimesini duymamak beni mutlu etti." derken elimden tutup, yanağıma küçük bir öpücük kondurdu. Ben, o her zamanki kokusunda boğulurken, tepkisizce kalakaldım.

Arabaya binmeme yardım etti. Elimi titriyor onun, yoksa bu da benim bir hayal ürünüm mü?

"Ben de ufaklığı duymadığıma sevindim." derken şoför koltuğundan bana, kendimi parlayan bir yıldız gibi hissetmeme sebep olacak o bakışlarını gönderiyordu. Gözlerimizi birbirimizden alamıyorduk.

"Yemeği arabada mı yiyeceğiz?" derken utanıp kucağımdaki ellerime baktım. Oda farkına vardı birbirimize kilitlendiğimizin. Hemen arabayı çalıştırdı. "Dalmışım kusura bakma." derken çok tatlı görünüyordu.

Olmayacak zamanlarda, olmayacak düşünceler üşüşürdü hep aklıma. Mutlu olmamakla, doğuştan lanetlendim diye düşünürdüm hep. Ufak bir tebessümü, kendime çok görme gibi bir huyum vardı hep. Arabada sessizce ilerlerken aklımda dönen ses "ona çok benziyorsun" kelimesiydi. Eski sevgilisine benzediğim için mi benimle bu kadar ilgileniyor acaba diye düşünmeden edemiyordum.

Arabadaki ses sisteminden gelen, hafif müzikle yolculuğumuz devam etti. Ne onun tek kelime etmeye cesareti oldu, ne de benim ona bir çift söz söylemeye... Ben sadece arada derin birkaç nefesle, bana cennette hissettiren o erkeksi kokusunu, adeta ezberleyip, yakalanmamaya çalıştım. Sonunda yemek yiyeceğimiz yere gelmiş olacağız ki, kapımı bir vale açtı. Ayaz inip çoktan yanıma gelmişti. Kibarca kolunu uzattığında, o kola girip girmemek arasındaki ikilimde kalırken, bedenim kontrolü ele geçirip, benim kararımı dinlemeden koluna girdi. Her şey o kadar doğal ve güzel gidiyordu ki ben bile inanamıyordum.

Ağır adımlarla, Ayaz'ın kolunda, sinir bozucu ayakkabılarıma rağmen gülümseyerek ilerliyordum. Boğazda bir restorana gelmiştik. Bu yüzden Damla'ya içimden minnetlerimi gönderdim beni hazırladığı için. İçeriye adım attığımızda herkesin aşırı şık hali gözlerimi kamaştırdı. Bir görevli önümüzden ilerleyip, bize masamızı gösterdi.

İki kişilik, boğazın dibinde bir masa... Ayaz masamıza yaklaştığımızda, belimin açıkta kalan yerine dokunup beni sandalyeye yönlendirdi. Bir an elini belimin çukurunda hissedince, istemsizce durup, kafamı çevirdim. Refleksif bu hareketim beni Ayaz'la yüz yüze getirdi. Oda bu yakınlaşmaya hazırlıksız yakalandığından öylece hareketsiz durabildi. Benden uzaklaşmaya niyeti asla yoktu. Aramızdaki bu kıvılcım asla dinmiyor, her yakınlaşmamızda dahada artarak devam ediyordu.

Ayaz bana daha da yakınlaşacağı bir adımı atarken, ben ne yapacağımı bilemez halde hâlâ dikiliyordum. Bir adım atıp geriye gidebilir, aramıza mesafe koyabilirdim. Ama yapmadım. Bana yaklaşmasına müsaade ettim. O ise sadece gülümseyerek sandalyemi çekti. Resmen oyun oynamıştı benimle. Ama bu sefer beni de gülümsetmeyi başardı oyunu. Yüzümde tebessümle otururken rest çektim, bende koluna tutundum. Bu hareketimden keyif almıştı.

Resmen elinde ateşle gezen iki kişiydik. İki tarafta karşıdakini yakmaya ant içmişti ve bunu gizlemiyordu. Tek taraf mı yanardı bu hikâyede, yoksa iki taraf da mı alevlerin içinde kalırdı bilinmez. Sorun şu ki ikimizde yanmak için gidiyor gibiydik. En azından ben öyle hissettim. Hem de her anımızda.

Gözlerimiz bir an birbirine bakmayı bırakmıyor, aksine ikimizde gözlerden bakıp kalbi görebilirmişiz gibi bakışmaya devam ediyorduk. Sessizliği bozan o oldu. Biz gözlerimizi birbirimizden alamazken, gelen menüleri gösterip "ne yemek istersin?" dedi.

"Seni" diye çığlık atan iç sesime bir tokat atıp menüyü elime aldım. Göz gezdirdikten sonra karar verip menüyü tekrar masanın yanına bıraktım. Ayaz da karar vermiş olmalı ki oda yana bırakınca garson siparişlerimizi almak için yanımıza geldi. İkimizde yemeklerimizi söyledikten sonra, garson ne içmek istediğimizi sordu. Ayaz şarap istemişti, sonra kafasını çevirdi.

ATEŞİ GÖRDÜM +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin