Sertab Erener- Olsun
Koca evrenin içinde yalnızca bir su damlasının varlığından ibaret olduğumu biliyordum. Ben ve tüm yaşadıklarım... Hatta daha bile küçük belki...
Kapladığım yer, bundan ibaretti. Fakat bedenimin içinde bulunan ruhum ve benliğimin hissettiği, işte bunun daha fazlasıydı. Ölçemeyeceğim kadar büyük bir acı, korku, hüzün her gün kendini daha da besleyerek büyütmeye devam ederken; mutluluk bunun neden ufak bir kısmında yer ediniyordu, işte bunu çözebilmiş değildim.
Ben, bu hayattaki yerimi ve amacımı çözebilmiş değildim çünkü henüz. Tam olarak varoluş sebebimi, Asral olarak insanları bir yok oluştan kurtarmaya mı bağlıydı tüm doğumumum yoksa Hera olarak yaşamak mıydı?..
Yalnızca ben olarak. Tüm sıradanlığı ve acılarıyla kendi ufak dünyasında yaşayan o Hera'ya, ne olmuştu sahi? Ölene dek tek sırdaşı soğuk dört duvarı ve tıpkı kendisi gibi sıradan, restoranında çalıştığı, derslerini bir türlü veremediğinden mezun olamayan, bir arada yerleri sildiği o arkadaşı Hakan olacağını düşünürdü.
Düşünürdüm... Eskiden, bir zamanlar...
Ancak şimdi her şey o kadar değişmişti ki, tahmin etmemin hatta hayalini dahi kurmamın imkansız olduğu bir anormalliğin tam da baş rolünde bulmuştum kendimi.
Üç bin, iki bin ve artık beş yüz yılını birbirine bağlayan o köprü olarak, üç farklı zamanın dengesini tek başıma korumaya çalışıyordum.
Üç farklı zaman, üç farklı topluluk.
Geçmiş, gelecek, şimdi...
Ve tek bir kişi...
Akreple yelkovan birbirleri peşini bırakmadan koşmaya devam ederken bakışlarımı duvara asılı duran antika saatten ayırdım yavaşça. Odada devam eden sessizlik, Algan'ın uykuya dalmasıyla bölünmezken zihnimde tüm yaşadıklarım şimdiki ana dek gelip geçiyordu.
Tüm bu geniş zamanı düşünmemin nedeniyse, kendimi oyalama bahanesinden başka bir şey değildi elbette. Algan ve Pera Ayas'ın son konuşmalarını kendi zihnim içinde tekrarlayarak yanıtını alamayacağımı bildiğim o soru işaretlerini görmezden gelmek şuan en kolayıydı.
Neden suçumun olmadığı ancak yıllar boyu sürecek bir pişmanlığa sebep olduğumu, düşünmekten kaçıyordum.
Daha ne kadar batırabilirdim her şeyi ve her şey daha ne kadar zor olabilirdi benim için? İçimde, her ne kadar düşünmeyeceğimi söylesem de, bu duruma isyan eden bir taraf vardı.
Nedendi bu eziyet? Neden bir aile kurmuşken bile pişmanlıklar peşimi bırakmıyordu?
Yine neyin bedelini ödeyecektim, geçmişte ve şimdi ödediklerimin yetmediği?
Yorgunlukla sızlayan gözlerim, dalgınlık içinde sedyede uyuyan Algan'ı buldu. Uykuda dahi belli ediyordu kendini yorgunluğu ve buna rağmen ben iyiyim demekten geri durmuyordu bir an olsun.
Sesli bir soluk bırakarak onu tam karşısındaki koltukta oturarak izlemeye devam ederken, hemen yanında oturmaya devam eden Pera Ayas, saatlerdir olduğu gibi bana bakmamaya özen gösteriyordu.
Ve ikisinin bu tavrı, beni daha da kötü hissettirmekten başka hiçbir işe yaramıyordu.
İkisi de olan bitenden haberdardı ve birbirlerine sığınarak acılarını paylaşmalarını izlemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANSIZ SEVGİ
Science Fiction"Tüm gökyüzünü gözlerine taşımışsın. O maviliği bazen kara bulutlar örtmüş, bazen sağanak almış; hiç utanmadan akmış gözlerinden bir bir..." "Sana herkes kıymış ama sen kimseye kıyamamışsın. Nefret edenlere inat hep daha çok sevmişsin. Her yürümeye...