29. ASRAL

16.3K 588 141
                                    

1

2

3...

Adımlarım aniden durdu. Üzerimdeki kaftanın, uzun eteğinin kumaşını parmaklarımla hafifçe kaldırdım. Islak olduğu belli olan otların için, ayağımdaki deri çizmelerden aldığım bakışlarımı tam karşıma çevirdim.

Havadaki hafif rüzgar, insanın teninden kayıp gidecek kadar ipeksi bir dokunuş gibi esiyordu. Karşıma sabitlenen bakışlarımın gördüğü yer, zihnimin içindeki görünmez haritanın kıvrımlarına tam olarak uyuyordu.

Geldiğim yemyeşil dağın eteğine kurulmuş diğer tüm çadırlara göre, bu en büyüğüydü. Güneşin yaktığı gözlerim kısılarak etrafımda daha dikkatli dolandı. Tıpkı benim gibi giyinmiş onlarca kadın, erkek ve çocuk etrafta bir koşturmaca içerisindeydi Kulağıma dolan kılıçların birbirine vurma sesi zihnimin içinde ağrılı bir çınlamaya neden olurken, sebebini anlayamadığım karmaşayı yabancı gözlerle incelemeye devam ettim bir süre daha.

Kendimi bu yere hem ait, hem de yabancı hissediyordum.

Rüzgarın önüme uçuşturduğu saçlarımla, başımın üzerindeki ağırlığı yeni fark etmem üzerine parmaklarım bu defa hızla başıma doğru uzandı. Elime aldığım şapka benzeri kürklü nesnenin, börk olduğunu anlamama rağmen, kıyafetlerimi sorgulama gereği duymayan bilincim, her şey yolundaymış karşıladı bunu. Elimde tuttuğum börkü yeniden başıma geçirdikten hemen sonra parmaklarım, belimdeki deri kemere sıkıştırdığım hançerin, işlemeli kabzasını kavradı sıkıca.

Arkamda kalan ormanın içinde bir hışırtı duyduğum anda, başımı geriye doğru çevirmiştim ki, simsiyah tüyleri güneşin altında parıldayan atın, nal sesleriyle toz dumana katarak yanımdan geçip gitmesi bir oldu.

Çatılan kaşlarımla, atın üzerindeki siyahlara bürünmüş, yüzü peçeyle örtülü adamın nereye gittiğini anlamak istercesine izlerken, aniden biraz ilerimdeki çadırların kurulu olduğu alanın tam ortasındaki boşlukta durdu. Şaha kaldırdığı atıyla beraber bir tur kendi etrafında dönerken, çevresinde toplanmış ona korku dolu gözlerle bakan insanların hepsinde, bu yaydığı korkudan zevk alan gözlerle bakmaya başladı.

"Türkler!"

Yüksek sesi, dağın eteklerinde yankı bulurken, kadınlar çocukları gerilerine alarak çadırlara girdiklerinde geride kalan erkekler çektikleri kılıçlarıyla öylece adama bakıyorlardı.

"Yarın, her şeyinizi toplayıp buradan gidiyorsunuz. Burası bizim yerimiz."

Adamın sözlerine karşı içlerinden biri, öne doğru bir adıma attı. "O nereden belli? Var git yoluna, bizim eşkıyalara verecek yerimiz yok."

Ortada ne olduğunu anlayamayan zihnim, sanki burayı tanıyormuş gibi bana tamamen yabancı kılmazken, nerede olduğumu bir an için düşünecektim ki aniden atını öne çıkan adamın üzerine süren adamla oldukça kısa süreli bir karmaşa çıktı.

Az önce çadırlara giren kadınlar, ellerindeki kılıçlarla bir bir dışarı çıktıklarında, gözlerindeki o korkusuzluk tüylerimi ürpertti. Adam burada bir savaş başlatsa, o savaşa dahil olmaya hazır gibiydiler.

Atın üzerindeki adam hepsine ağır bir yavaşlık içinde bakarken, yüzünün yarısını açıkta bırakan siyah peçe sayesinde, şakağındaki derin kesik izini görebiliyordum. Kim olduğunu bilmediğim yabancı, buradaki insanların huzurunu kaçıran biriydi anlaşılan.

Parmaklarım belimdeki hançerin kabzasına daha sıkı sarılırken, kimsenin gözüne çarpmıyor olmak tuhafıma gitti bir an için. Ancak henüz bunun sebebini sorgulamaya kalmadan, adamın gür sesi yeniden yankılandı.

ZAMANSIZ SEVGİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin