Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Öpüldünüz💜
Bölüm şarkıları; Antidepresan-Mabel Matiz,
Set fire to the rain- Adele
Sıkı sıkı kapadığım gözlerimin önünde beliren silik yüzlerin belirgin olmayan hatlarını hatırlamaya çalıştım. Ancak zihnimin oldukça gerisinde kalan eşgalleri, bir türlü netleşmek bilmiyordu. Yeniden araladım gözlerimi bu defa. Hafif loş bir ışığın aydınlattığı koridorda, sırtım soğuk duvara yaslı, alnım terimden kaynaklı hafif nemli, yüreğim ise duygularımın neredeyse yarısından fazlasına hakimiyet sağlamış olan korkunun boyunduruğundaydı.
Kapana kısılmıştım. Geçmişimin, anılarımın kapanına. Ve buradan nasıl kurtulacağıma dair hiçbir fikrim yoktu. Bu evde, burada durmaya mecalim de yoktu. Kulağıma çalınan tanıdık sesler, yıllardır hafızamda kilitli kalmış anıları bir bir özgür bırakırken gücüm giderek tükenmeye başlamıştı artık.
Çocukluğumdaydım. Henüz hayatın sillesini yememiş, her şeyi toz pembe gören, olacaklardan bir haber çocukluğumda... Karamsarlıktan uzak, yaşamaya meyilli, hedefleri olan o çocukta.
Titrek bir soluk kuvvetsiz şekilde dağıldı dudaklarım arasından. Başımı hafifçe dışarı doğru çıkararak görüş açıma yeniden salonu aldığımda, gördüklerim bir kez daha dağladı yüreğimi, yaktı geçti. Ailem vardı. Oradalardı işte. Annem, babam... Oturmuş, gülüşüyorlardı sanki gerilerinde bir çocuklarını daha bırakmamışlar gibi, her şey yolundaymış gibi, üç bin yılında bir hayat bırakmamış gibi. Bir hayatı gerilerinde unutup, kaderine terk etmemişler gibi...
Hızla başımı yeniden geri çekerek koridora gizlenmeye devam ettim boğuştuğum düşüncelerimle. Mantıklı bir seçenek olarak boynumdaki kolyeyi buldu yeniden bakışlarım. Terleyen parmaklarım ucundaki ince halkaya ulaştığında, defalarca çevirmeye çalışmama rağmen bir türlü başka bir sayının üzerine dönmedi. Sanki kilitlenmişti. Dakikalar sonra, en sonunda stresimden terleyen parmak uçlarım arasından kayıp giden kolyeyle mücadele etmeyi bırakarak pes ettim.
Bir çıkış yolu bulmak zorundaydım aksi halde her an buraya gelmeli, beni görmeleri kaçınılmaz bir son olacaktı ve bunun sebep olacağı şeyler felaketten başka bir şey değildi. Özlem, pişmanlık, öfke, hüzün, korku... Hislerimin karmaşası eşliğinde, susturmaya çalıştığım duygularım her zamanki gibi bana mantığa gitmek üzere bir yol açmadılar.
Giderek tükenen umudumla koridorun sonundaki odalara bakınmaya başladım. Kapısı açık olan odaya girmem, ses çıkmaması açısından en kolay olan yoldu. Tek katlı olan bu evden, odadaki pencereden atlayarak kurtulabilirdim. Kendi evimden kurtulma düşüncesi, içinde bulunduğum durumun saçmalığını ve mantıksızlığını bir kez daha gözlerimin önüne serer gibiydi.
Kendimi toparlayarak, sessiz olmak için sarf ettiğim çabayla bir adım yana doğru kaydım. Herhangi bir ses çıkarmadığımdan ve dikkat çekmediğimden emin olduktan sonra, bu defa birkaç adım daha hızlı atarak, duvara yapışık bir şekilde ilerlemeye devam ettim. Kaplumbağa hızıyla, yaşadığım yoğun stres içinde sonunda yatak odasına ulaşabildiğimde beklemeden açık kapıdan içeri girerek pencerenin olduğu yöne baktım.
Önünde tül bir perde çekili olan pencerenin, normal şartlarda olmayan siyah demirlerine bakarken, yaşadığım hayal kırıklığı ve çaresizlik daha da arttı. Azda olsa çocukluk anılarımdan geriye kalanlar arasında zar zor bu demir parmaklıkları anımsayabiliyordum. Olduğum yerde dikilmeye devam ederken, aniden ağzıma kapanan elle gözlerimi irice açıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANSIZ SEVGİ
Science Fiction"Tüm gökyüzünü gözlerine taşımışsın. O maviliği bazen kara bulutlar örtmüş, bazen sağanak almış; hiç utanmadan akmış gözlerinden bir bir..." "Sana herkes kıymış ama sen kimseye kıyamamışsın. Nefret edenlere inat hep daha çok sevmişsin. Her yürümeye...