Oylarınızı bekliyorumm! Keyifli okumalar...💜Kulağımdan içeri giren kelimelerin ne kadarını çözümlediğim tartışılır bir vaziyetteydim. Göğsümde bir korku olarak başlayan ateş, şimdi giderek yayılmaya başlıyordu her bir yanıma. Etrafımdaki herkes, istinasız herkes benim burada olma amacımı biliyorken, bilmeyen bir bendim. Olağanüstü bir düzen ve otoriterin merkezine düştüğüm bu ortam giderek daha da karmaşık, tuhaf bir hal almaya başlamıştı.
Dünyaya yeni gelmiş bir bebeğin etrafına baktığı şeylerin ne olduğunu kavrayamadığı bir anı yaşıyor gibiydim. Sorduğum sorular bir bir boşluğa düşerken, yetmezmiş gibi her konuştuklarında bu sorularım artıyordu. Yüreğime yerleşen ince bir keder, giderek umudumu parçalarına ayırmaya başlarken konunun tam olarak neresinde kaldığıma hala bir anlam veremiyordum. Bilmediğim şeylerin olduğu aşikarken, bildiklerimin de bana bir yararı yoktu.
Ares'in gözlerine düşen telaştan benimde payıma düşeni alacağım içimde bir yerlerde gün yüzüne çıktı sanki o an. Bunca telaşın ve karmaşanın başrolü olduğum yönünde düşüncelere kapılan zihnimi eğer mümkün olsaydı avuçlarım arasında alarak tıpkı bir kağıt gibi buruşturur atardım. Fakat bunun gerçekleşmeyeceğini bilen düşüncelerim ardı arkası kesilmeden, bulanık, çamurlu bir su gibi çağlayarak akıyorlardı.
Algan, sözlerinin onu dağıttığını anladığı anda yeniden araya girdi Ares'i kendine getirmek adına. "Şimdi hemen kendini toparla ve dediklerimi uygulamaya geçir."
Emrivaki tavrının yanı sıra, soğukkanlı ifadesi sanki önemli bir şey yokmuş, her şey yolundaymış gibi bir hava verirken sanki az önce dünyanın sonunun gelebileceği ihtimalini söyleyen o değildi. Koruduğu otoritesiyle sözleri üzerine kendine gelen Ares hızla başını iki yana sallayarak toparlandı ve bir asker gibi hazır ola geçerek emri kabul etti.
"Tamam. Tamam sadece ne yapmam gerektiğini söyle."
"Bir üst kata, uzay inceleme alanına çık. Acele edin." Sözlerinin aksine gayet düz tonda tuttuğu sesiyle Ares başını salladı ve bileğimden tutarak peşinden sürüklemeye devam etti. Bakışlarım yere döşenmiş gri zeminlerdeyken, düşünebildiğim tek şey hepimizin yok olabileceği ihtimaliydi. Ve bunun nedeninin benim burada, onlarında orada olması karmaşasındaydı... Bunun nasıl ve neden mümkün olabileceğini bir türlü olduramazken, mantıklı bir yanına tutunamayacağım kadar saçmaydı.
Çatılan kaşlarımla dalgınca yere bakmaya devam ederken, adımlarım sorgusuzca Ares'i takip ediyordu. İtiraz edecek gücüm kalmadığından değildi, içinde bulunduğum bu duruma pes ederek, yenildiğimin göstergesiydi. Delik deşik olan hayatımı yamalamaya çalıştıkça hep bir yerinden patlak verdiğini, böylelikle bir kez daha anlamıştım.
Bir şeyleri asla yoluna koyamıyordum. Olduramıyordum. Çünkü olacak gibi değildi.
Çöken omuzlarımla , güçsüzce geldiğimiz merdivenlerin basamaklarını çıkarken karşımıza çıkan uzun, dar koridordu ilerlemeye başladık bu defa. Yerdeki zeminden buran parlak mavi ışık gözleri alacak kadar yoğun fakat ortama büyülü bir hava katacak kadar da hoştu. Gözlerim mavi ışıklı yolu takip ederken, Ares aniden durdu. Onunla beraber bende durduğumda, önünde dikildiğimiz kapıya kısaca göz attım.
Siyah bir renge sahip kapının yanında diğerlerininki gibi bir tuş cihazı yoktu. Buraya ait olmadığı izlenimi veren kapı, adeta sıradanlığını bağırıyordu. Sanki açıldığında herhangi bir evin odasına çıkacak kadar normaldi. Tesiste şu ana kadar gördüğüm tek normal şey sanırım bu siyah kapıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANSIZ SEVGİ
Science Fiction"Tüm gökyüzünü gözlerine taşımışsın. O maviliği bazen kara bulutlar örtmüş, bazen sağanak almış; hiç utanmadan akmış gözlerinden bir bir..." "Sana herkes kıymış ama sen kimseye kıyamamışsın. Nefret edenlere inat hep daha çok sevmişsin. Her yürümeye...