Bölüm şarkısı; Xcho - Ты и Я
Zaman ilerlemeye, dakikalar peşinden saniyeleri koşturmaya devam ediyordu. Duransa yalnızca bizlerdik. Zamana karşı gelebilmenin mümkün olmadığı bu evrende, bir anın içine sıkışmış, gözler önüne serilen çaresizliğimle hapsolduğum yerde savunmasızca beklemekten başka şansım yoktu.
Tek umudum, Algan'daydı. Onu da az önce kelimeleriyle paramparça etmişti karşımda duran adam.
Kurtuluşumun bu defa olmadığını, iliklerime kadar en derinden hissederken beni buradan kurtarabilecek bir şeylerin arayışındaydım her şeye rağmen hâlâ. Fakat bir şeyinde çok net farkındaydım ki, bana buradaki hiçbir insanoğlu yardım edemezdi. Bu yılda, karşımda duran bedenlere karşı gelebilecek hiç kimse yoktu.
Karşı karşıya kaldığım bu adamın gücü, ötelemeye çalıştığım korkumu ısrarla gün yüzüne çıkarmaya çalışıyordu ve ben her şeyin farkında olan tarafımı bir türlü ikna edemiyordum. Rigel şehrinin komutanı ve yöneticisiydi Zada.
Tıpkı Vega şehrinin yönetici ve komutanı olan Algan gibi.
Kıyaslanacak bir durum yoktu ortada. Görevleri aynıydı, güçleri aynıydı, erişebilecekleri aynıydı. Tamamen eşitlerdi şuan gözümde. Ve bu eşitlik tüm ümitsizliği aşılıyordu kalbime. Algan, Rigel şehrinin ışınlanma cihazlarının bağlantısını dün kesmişken ve Zada bugün anca karşımdayken, Algan buraya gelene kadar muhtemelen ben onun zamanına gidecektim. O beni bulana kadar, karşımdaki bu adamın neler yapabileceğini hayal gücüm kabullenmek istemiyordu.
Korku, içimde giderek o kadar çok kuvvetleniyordu ki buna karşı çıkabilecek yanım karşısında giderek yücelen bu duygunun önünde başını eğmekten başka hiçbir şey yapmıyordu. Dağıttıkları yollarımı ne ben yeniden inşa etmekten yorulmuştum ne de onlar yakıp, yıkıp, paramparça etmekten... Her şey, bitti dediğim anda başlıyordu. Başladığım yere dönüp durmaktan başka neydi ki tüm bu olanlar?
Zada'nın gerisinde duran birkaç adamı etrafımda duran şeffaf kalkanları etkisiz hale getirmek adına devamlı uğraşıyorlardı ve adamın elindeki saydam göstergeye göre koruması şimdiden yüzde elliye kadar gerilemişti.
Giderek etkisizleşen saydam kalkan, aldığı her darbeyle biraz daha zayıflarken boynumdaki taşın altın rengi ışığı, kırmızıya dönüşmeye başlamıştı. Taşın neyi işaret ettiği veya neden böyle bir ikaz verdiğini anlayamıyordum ancak tahminlerim bununda Algan'ın işi olduğunu söylüyordu. Bu koruma sisteminin, taştan kaynaklandığını konusunda düşüncelerim vardı.
Etrafımı saran beş kişinin ellerinde tuttukları cihazlarla, bir an bile duraksamadan gönderdikleri gözle görülür mor dalga şeklindeki ışığın, şeffaf duvarla temas ederek çarpışması sonucu etrafımdaki duvarların zayıfladığı gözle görülür şekilde belli oluyordu.
Başım dik bir şekilde tam ortada gerilemeden durmaya devam ederken, kendimi alıştırmaya çalıştığım gerçeklere odakladım. Bu duvarlar daha fazla dayanamayacaktı ve Alganların buraya gelme ihtimali sıfıra yakındı. Hayır, direkt sıfırdı.
Rigel şehrine gitmekten kaçışım olmadığına kendimi ikna etmeye çalışırken içine düştüğüm bu çaresizlikten bir kez daha nefret ettim. Bu insanların karşısında bu kadar aciz duruma düştüğüm için, kendi başımın çaresine bakamadığım için ve Algan'ın korumasına ne kadar ihtiyacımın olduğunu her defasında daha net gördüğüm için çok güçlü bir nefret büyütüyordum içimde. Çünkü bazılarının yalnızca Algan adını duyması dahi, geri çekilmelerine yetiyorken benim bu kadar kolay ulaşılabilir olmam fazla can sıkıcıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANSIZ SEVGİ
Science Fiction"Tüm gökyüzünü gözlerine taşımışsın. O maviliği bazen kara bulutlar örtmüş, bazen sağanak almış; hiç utanmadan akmış gözlerinden bir bir..." "Sana herkes kıymış ama sen kimseye kıyamamışsın. Nefret edenlere inat hep daha çok sevmişsin. Her yürümeye...