George'a olanlardan bahsettikten ve plan yaptıktan sonra yattım. Yattım ama uyuyamadım. Rodrick'i düşünürken döndüm durdum. En sonunda uyuyamayacağımı anlayıp yataktan kalktım.
"Neden kalktın Anka?"diye sordu George. Beni gözlemleyebilmek için uyumuyordu.
"Uyuyamıyorum. Biraz dışarı çıkıp hava alacağım."
"Bekle, ben de geliyorum."
"Ya git uyu sen. Zaten çok yoruluyorsun. Hem iki aydır da hiçbir problem yok. Biraz dinlen, bu arada ben de kafamı dinleyeyim."
"Olmaz, işimizi şansa bırakamayız. Ben bir görev aldım. Layıkıyla yerine getireceğim."
"Tamam o zaman. Kapıyı kilitle, gel."deyip onu beklemeden odadan dışarı çıktım. Merdivenlerden 2.kata inerken inceden bir ses duydum. Varla yok arasındaydı. Kafamı dağıtmak için peşinden gitmenin iyi olduğunu düşünüp sesin kaynağını bulmaya çalıştım. Bu arada George gelmişti ve bana kafasıyla 'Ne yapıyorsun?'diye sordu. Ben de kulağımı gösterip elimi etrafa doğru açtım. Bu arada gittikçe sese yaklaşıyordum. Ses de gittikçe güçleniyordu. Ve bu hiç hoşuma gitmedi. Çünkü sesin sahibi "Kraliçe"ydi. Ağlamaklı bir şekilde "Darren! Darren!"diye sayıklıyordu. Gerçekten endişelenmeye başladım. Çünkü sesi hiç de iyi gelmiyordu. Koşmaya başladım. Hangi kapı olduğunu hatırlamıyordum çünkü. Sonunda George kolumdan tutup bir kapının önüne çekti beni. Ben de kapıyı açıp içeri daldım. Elizabeth kabus görüyordu. Bir yandan bağırıyor bir yandan Darren diye sayıklıyordu. Son bir kez -çok güçlü bir şekilde- "DARREN!" diye bağırıp yatakta doğruldu. Ben de hemen ona sarıldım.
"Geçti. Sadece bir rüyaydı. Geçti, Elizabeth."diyor bir yandan da saçını okşuyordum. Biraz daha ağlayıp kendine gelince beni fark etti. İlk başta şaşırdı ama sonra kaşlarını çatıp bana saldırmaya başladı. Öyle bir güçle saldırıyordu ki üstümden alamıyordum. Durduramıyordum bile. Benim sesimi duyan George içeri daldı.
"Seni öldüreceğim Anka. Yemin ederim seni öldüreceğim. Bu okula geldiğine pişman olacaksın. Asla istediğin şeyi gerçekleştiremeyeceksin. Kötüyü bu sefer de durduracağım. Buna da engel olacağım. Darren ölmeyecek. Onun yerine sen öleceksin. Öleceksin! Sen öleceksin!"diye saçmalıyordu. Ve habire "Seni öldüreceğim." diye bağırıyordu. George beni zar zor Elizabeth'in elinden aldı ve koşarak odadan dışarı çıktık. Kapıyı kapatıp soluklanmaya başladık. İkimizin de nefesi hızlıydı. Ve kendi açımdan söylemem gerekirse biraz(!) korkmuştum. Bence ağlayan birinin size saldırmaya başlaması epey ürkütücüydü. Ona üzülsem mi yoksa sinirlensem mi kestiremiyorum. İçeriden hala kesintili ağlama sesleri geliyordu bol iç çekişle beraber. Ve bu arada yanağımda bir sızı hissetmeye başladım. Beyin fonksiyonlarım yerine dönüyor galiba. George elini kaldırıp yanağıma dokundu. O an bir acı hissettim. Keskin bir yanma hissi... Hemen kendimi çektim.
"Çok fena çizmiş seni."dedi George. Ona boş boş bakmaya başlayınca konuşmaya devam etti.
"Tırnaklamış. İzi kalmasın, gel."dedi ve elimden tutup beni yukarıya sürükledi. Şuan biraz önceki olaydan kalan bir şaşkınlıkla çok da fazla şey algılayabildiğim söylenemez. Ama odama gitmediğimiz belliydi çünkü üstünde yapıştırmalar olan bir kapının önünde durduk ve George anahtarla kapıyı açtı. Odaya girdik, o da banyoya yöneldi. Banyodan bir tüp alıp beni sandalyeye oturttu. Kendisi de yatağa oturup beni önüne çekti.
"Bunu sürersek izi kalmayacaktır. Ama uyarmalıyım, çok fena yakar."der demez acı ile bağırdım. Gerçekten çok fena yakıyordu.
"Ne yapıyorsun?! Çok acıdı. Ne sürdün sen tuz mu?"dedim sinirle.
"Açıkcası içeriğini bilmiyorum."
"Ne olduğu belirsiz şeyleri mi sürüyorsun bana?!."diye kızdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANKA
Science FictionBir yaz günü su ve toprak elementlerini kullanabildiğini öğrenen Anka yeni okul yılında kendi gibi beyni gelişmiş insanların olduğu Akademeia'da okumaya başlar. Yeni insanlar yeni hayatlar derken gizli öğretmeninin sevgilisinin ölmesi üzerine kendin...