Son bölümden sonra sizi çok ihmal ettim, biliyorum. Ve gerçekten çok özür dilerim. Şunu söyleyebilirim ki tercih zamanı ders çalışmaktan bile daha zor olabiliyor. Hiçbir şey bahane değil, biliyorum ve tekrar özür dilerim. Uzatmadan bölümü bırakıyorum. Kendinize dikkat edin. En kısa sürede görüşebilmek dileğiyle... Ç.T.
"Hadi, koşun koşun." Tillman önde bağırıyordu. Ben bitmiştim artık koşmaktan helak olmuştum. Aynı şekilde Octivia'da. Peşimizdekileri atlatmış görünüyorduk ama belli olmazdı. Her an her yerden çıkabilirlerdi.
"Normal insan!"diye bağırdı Octivia. Sonunda tehlikeli tipleri atlatıp normal bir yere çıkmıştık. Ne zamandır tekinsiz mahallelerden kaçıyorduk ve galiba böyle şeyler o kadar çok oluyordu ki kimse yardım etmemişti. Ne oluyor bile dememişti.
"Taksi!"diyerek elimle şoförü düzgün görünümlü bir aracı durdurdum. "Yukarı batı yakasına lütfen." dedim ve soluklanmaya başladım. Ne zamandır koşuyorduk. Hiçbir yolu bilmediğimiz için bir oraya bir buraya sapıyorduk. Kendimizi kaybettirmek için o kadar çok yola sapmıştık ki yönümüz şaşmıştı. Haliyle de yürüyerek gidemezdik. O yüzden bilen birinden (taksiciden) yardım almak en iyisiydi. Hoş, taksici de mahvolmuş halimizi görünce arada bir aynadan bize bakıyordu bizi arabaya aldığına pişman bir şekilde. Ama o kadarı problem değildi. Ayrıca paramız yoktu ama onu da artık George hallederdi. Acaba o ne yaptı? Ne zamandır oradaydık? Lysanderlara haber vermiş miydi?
"Nereye gidiyoruz?" diye sordu merakla Tillman. Hala Octivia kendine gelememişti. O yüzden hiçbir ses çıkarmıyordu ve açıkcası bu iyiydi. Kimseyle kavga edecek enerjim yoktu şuan.
"Güvenli bir yere." dedim ayrıntı vermeden. Onlara ne anlatacaktım? Şuan sorularına verebileceğim düzgün bir cevabım yoktu. Ve yorgunluğumun üstüne bir de beynim patlayacak gibiydi. Gerçekten patlayacak gibi... Artık zorluyordu beni. Hemen enjeksiyon olmalıydım. Yoksa bu taksiyi yakabilirdim.
Hatırladığım kadarıyla yolu tarif ettim. Georgeların evinin önüne geldiğimizde Susan Hanım kapının önünde elinde telefon bir o yana bir bu yana gidiyordu. Taksiden inince beni gördü ve hemen bana sarıldı.
"Neredesin sen? Ne oldu sana? Bu halin ne? Bunlar kim? George harap oldu. Çok endişeliydi ama ne olduğunu da anlatmadı. Bir şeyler dönüyor Anka." dedi.
"Susan Hanım. Birazdan anlatırım ama önce taksinin parasını ödemeliyiz. Çantalarımızı aldılar. Ve George o nerede? Onu bulmalıyım acilen. Onlar da okuldan arkadaşlarımız."dedim hızlıca. Artık dayanamıyorum, beynim işkence ediyor bana.
"George odasında müdür ile konuşacaktı. Geç kal..." devamını dinlemeden içeri daldım. Hızlıca koşup George'un odasına daldım.
"Anka! Nerelerdesin? Ne oldu sana? Kaç saat oldu? Tillman? Octivia? Onların ne işi var burada?" dedi gözlerini büyüterek.
"George. Sonra konuşalım. Ben... Dayanamıyorum. Enjeksiyon... Lütfen... Dayanamıyorum..."dedim yalvarırcasına. Çok acıyordu canım. Aynı zamanda çok da güzeldi. Sanki her şeyi daha derinlemesine görüyordum. Her şeyi... Ama acı ağır basıyordu. George hemen çekmeceden şişeyi çıkarıp annesine bağırdı. Beni de kolumdan tutup annesinin laboratuvarına sürükledi.
"Anne acilen bunu Anka'ya vermelisin. Hadi soru sorma." dedi George hızlıca. Ben ise bağırmaya başlamıştım. Acıya çok fazla dayanamıyordum şuan. Sanki her şeyi 2 hatta 3 kat daha fazla hissediyordum.
"Lütfen Susan Hanım!" dedim. O da hemen işe koyuldu. İğnenin koluma girmesini normalde hiç hissetmezken şuan girdiği damarı ve sıvının içime boşalmasını bile hissediyorum. Sıvı kolumdan kalbime oradan akciğerlerime oradan tekrar kalbime uğrayıp beynime ulaştı. Ben de rahat ettim. Kendimi koltuğa atıp dinlendim. Biraz zaman geçtikçe hislerim düzeliyordu. Eskisi gibi görüyordum, eskisi gibi hissediyordum. Bu arada herkes dikkatle bana bakıyordu. Biraz daha iyi olunca gözlerimi açtım.
"Daha iyi misin?"diye sordu George.
"İyiyim, daha iyiyim. Lysander ile konuştun mu?"
"Evet, Sandra'yı alarak uçakla geliyor. Birkaç saate burada olur. Sevgi abla kendisi geliyor. Birazdan burada olur o da. Rodrick orada kalıp göz kulak olacak etrafa."
"Gelmemesi daha iyi. Katil olsun istemiyorum."
"Onlar da öyle düşünmüşler. Eloy'a haber vermedim. Beni öldürecek ama boşuna telaş yapmasın tatili bitsin haber veririm."
"Kesin öldük, ben sana söyleyeyim. Ayrıca Greg'in içeride adamı var. Beni biliyorlar! Ne kadarını biliyorlar bilmiyorum ama..."dedim ve yalnız olmadığımızı hatırlayıp sustum. Susan Hanım, Tillman ve Octivia bir bana bir George'a bakıyorlardı.
"Kaçalım."dedi ve George elimden tutup beni sürüklemeye başladı ama kapı birden kapanıp kilitlendi.
"Hiçbir yere kaçmak yok George." dedi sert bir sesle Susan Hanım. Biraz ürkütücü de duruyordu.
"Anne." diye çırpındı George ama Susan Hanım etkilenmedi bile.
"Hayır! Açıklayın neler oluyor? Tek tek. En baştan."dedi.
"Anne ben senin çalışanım değilim. Ayrıca anlatmamız yasak."dedi George. Bu arada kapı çaldı. Biri kapıyı açtı ve içeriden biri seslendi.
"Hayatım, bir misafirimiz daha var."
"Düşün önüme."dedi sert bir şekilde Susan Hanım ve tek sıra halinde önüne dizilip laboratuvardan çıktık. Gelen Sevgi Ablaydı. Direk Sevgi Abla ile sarıldık.
"İyi misin? Ne oldu?" dedi Sevgi abla. Ama daha çok şey soruyordu gözleri.
"İyiyim."dedim gülümsemeye çalışarak.
"Bu arada ben Sevgi. Anka'nın öğrenci danışmanı ve bu çocukların bir nevi rehberlikçisiyim. Siz Susan olmalısınız, George'un annesi."dedi elini uzatarak.
"Ne George'muş arkadaş!" diye mırıldandı Octivia. AND OCTIVIA IS BACK!
"Evet, benim. Buyrun içeri. Konuşmamız gereken konular var sanırım."dedi ve Sevgi Abla'yı içeriye buyur etti Susan Hanım.
"Aslında biz özel konuşsak daha iyi olacak. Çocuklar yorulmuşlar, gidip dinlensinler." dedi Sevgi Abla. Susan Hanım her ne kadar durumdan hoşnut gözükmese de tamam dedi ve bizi yukarı gönderdi. Biz de hep beraber yukarı çıktık.
"Biri son birkaç saattir ne olduğunu açıklasın, derhal."diye bağırdı Octivia. George ile birbirimize baktık. Octivia da beni yanına çekip devam etti konuşmaya. "Yalan istemiyorum. Dosdoğru anlatın şu olayı. O adamlar bizi nasıl biliyordu? Akademeia'dan nasıl haberleri var?"dedi.
"Pekala. Size bir şey soracağım Octivia." dedim.
"Soru yok sadece cevap. Ayrıca sen niye bunun evinde kalıyorsun?"dedi George'u gösterek.
"Octivia o konuya sonra gelelim."dedim bıkkınca.
"Ona daha sonra detaylıca geleceğiz. Sen hiç merak etme Anka."dedi Octivia parmağını bana sallayarak.
"Şimdi olay şu."diye konuya giriyordu George ama onu susturdum.
"Ben anlatayım George."dedim ve devam ettim. "Valeria'ya ne olduğunu ne kadar biliyorsunuz?"
"Bunun Valeria ile ne alakası var?"dedi sinirle Tillman. Valeria biraz hassas bir konuydu.
"Çok alakası var. Neyi biliyorsunuz?"dedi George. Ne yapmak istediğimi anlamıştı galiba.
"Öldürüldüğünü."dedi Octivia burnundan soluyarak.
"Peki kimin öldürdüğünü biliyor musunuz? Ya da niye?"dedim.
"Aile sorunu dediler bize."dedi Tillman.
"O adamlar Valeria'yı Öldüren adamlardı. Bizi kaçıranlar yani. Ve bizi kaçırma nedenleri, Valeria'yı öldürme nedenleri..." dedim ve sustum. George'a baktım. Ondan onay alınca devam ettim.
"Cadı olduğumuzu düşünmeleri. Güçlerimizi biliyorlar. Neler yapabileceğimizi... Bağnaz kafa yapıları da bunu cadılık zannediyor ve bizi öldürmek istiyorlar. Yok etmek..."
"Yani... Yani... Bir avuç geri zekalı yüzünden mi Valeria öldü?"dedi Octivia gözleri dolarak. Onu onayladım başımı sallayarak.
"Peki seni nasıl biliyorlar? Yani senin ne özelliğin var ki?"diye sordu Tillman.
"Ben içeride bir köstebek olduğunu düşünüyorum."
"Mantıklı olabilir Anka. Çalışanlardan birinin bazı farklılıkları fark etmesi, sana yönelik yardımları fark etmesi mantıklı." diye beni onayladı George.
"Senin farklılığın ne Anka?"dedi Tillman sinirle. Biz cevap vermedikçe sinirleniyor gibiydi. Sorularına cevap bulamadıkça demek daha mantıklı olabilir...
"Tillman, bunu şimdilik açıklayamam. En azından Lysander gelene kadar."
"Anka, susuyorum ama yeter. Ne oluyor? Ne zamandır bi garipsin? Aslında benimle çıkmaya başladığında beri daha bir garip daha bir meşgulsün. Ne oluyor?"dedi ayağa kalkarak Tillman.
"Otur yerine."dedi George ayağa kalkarak.
"Sana ne oluyor?"dedi Tillman George'a doğru giderek.
"Onu korumak benim görevim."dedi George da Tillman'a yönelerek. Bu arada Octivia ikisine bakıp sırıtmaya başladı. İstediği oluyordu hanımefendinin.
"Ne demek korumak? Sen kimsin oğlum? En son baktığımda okulun delisiydin. Sana kim kız emanet eder? Hem de hangi sıfatla?"diye diklendi Tillman.
"Ya yeter, bir oturun. Müdür gelene kadar daha fazlasını anlatamam. Şimdi George, ikisine dinlenip üzerlerini değişebilecekleri yer göster. Ben de dinleneceğim, yoruldum. Lysander gelene kadar herkes yatıp uyuyor."dedim anne edasıyla.
"Tamam, ben onlara yardım ettikten sonra geliyorum yanına. Son olayları kaydedelim. Ne oldu bilmiyoruz."dedi George.
"Sen nereye gidiyorsun oğlum?" diye çıkıştı Octivia.
"Yeter Octivia. Sana zaten bugün çok kırıldım. İşimiz var. Biz size seslenene kadar gidin yatın."diye bağırdım bu sefer ben ve hepsini kovaladım....
"İşte böyle oldu. Sonrasını biliyorsun. İğneden sonra duyularım düzeldi."
"Bu geleceklerin bir fragmanı olmuş gibi duruyor. Bu konuda daha detaylı bilgiyi Nimesha'dan alabilirsin. Hazırlıklı olmak için en azından."dedi ve dış kapının zil sesi duyuldu...
"Geldiler."dedik birbirimize bakarak. Ve aşağıya indik."Ne yapacağız? Nasıl bulacağız köstebeği?" diye sordu George.
"Bulamayız. Bundan sonra daha dikkatli olurlar. Ama biz de daha dikkatli olmalıyız." dedi Sandra.
"Tillman ve Octivia'nın öğrenmesi hiç iyi olmadı."dedi tekrar Lysander.
"Ama başkası yerine onların öğrenmesi daha iyi. Darren ve Maurissa'da öğrenecek zaten. En azından yardım ederler." diye olumlu baktı Sevgi Abla.
"Acilen derslere başlamalıyız. Havaya geçmeliyiz. Az kalsın kurtulamıyorduk. Şansımıza enjeksiyon gecikmişti ama bir dahakine bu kadar şanslı olamayabiliriz." dedim stresle.
"Fazladan ders koyalım. Harekete geçmeye başladılar. Ne kadar erken o kadar iyi."dedi Sandra ciddiyetle. Aslında işe yaramaz biri değildi. Ayrıca bu gibi zamanlarda çok da işe yarıyordu.
"Onu yolda ayarlayalım. Şimdi bize sahte kimlik lazım. Buradan önce İngiltere'ye oradan Rusya'ya oradan da Mısır'a uçup okulun uçağına bineriz. Ne olur ne olmaz diye. Takip edilme olasılığımız var." dedi Lysander.
"Bu nereden baksanız 2-3 gün sürer beklemelerle. Arkadaşlarına tahliller uzun sürdü deriz. Diğeri içinse başka şeyler uydururuz. Gece yola çıkalım. Bize sahte kimlik bulacak biri lazım."dedi Sevgi Abla.
"Joshua halleder." diyerek araya girdi George. Hepimiz ona dönünce açıklamaya başladı. "Annemin şoförü. Bu tip işlere alışıktır. Bazen annemin ihtiyacı oluyor rakip firmalardan kaçarken. Ayrıca kendisi güvenilirdir ve soru da sormaz. Ayrıca süreyi 2-3 günden 1.5 güne indirebilecek şekilde bilet bulabilir."
"Tamam o zaman. Siz de Tillman ve Octivia'ya detaya girmeden açıklayın durumu." Biraz dinlenelim. Bizi yorucu bir gün bekliyor."dedi Lysander. Ve yemek odasından ayrıldık. Konuşmak için burayı kullanmıştık. Şimdi ise George ile Tillman ve Octivia'nın yanına gidiyorduk.
"Ne diyeceğiz?"dedim George'a dönerek.
"Gerçekleri." dedi köşede ayakta bekleyen Octivia. Beraber içeri geçtik.
"Sizi dinliyoruz."dedi Tillman.
"Greg Thomas. Bizi kaçıran ve Valeria'yı öldürenlerin elebaşı. Kısacası okula saldıracaklarını düşünüyoruz. Ben de bunun için hazırlanıyorum. Ve de diğer tam elementler. Şimdilik sadece Eloy ama gittiğimizde Maurissa ve Darren da başlayacak."dedim kısaca.
"Neden sen?"dedi Tillman. Tam on ikiden bir insan nasıl vurabilir?!.
"Ben..."
"Geveleme Anka."dedi Tillman. Şuan sadece ikimiz konuşuyorduk sanki.
"Ben... Ben bir şey yaptım."
"Ne yaptın?"
"Senle çıkamadan önce ben bir olaya giriştim. George ile..."
"Ne yaptınız?"
"Senin beni George ile gördüğün ilk geceyi hatırlıyor musun? Her şey o gece başladı aslında. Biz Valeria'ya ne olduğunu anlamaya çalışırken birkaç şey duydum ve olaya atladım. Bir deneye denek oldum. Ve şuan tüm elementleri kullanabiliyorum. Daha doğrusu kullanabileceğim. Bu yüzden de ek ders alıyorum. Bir nevi acil durum silahı oldum Greglere karşı. O yüzden özellikle ben işte."dedim ve Octivia'ya döndüm. "Ayrıca George ile düşündüğün şekilde hiçbir alakam yok. Benim odamda kalıyor ama ağzını açma öyle. Kalıyor çünkü o benim gözlemcim. Benim hayatta kalmamı sağlıyor, beynimin patlamasını önlüyor ve olan biteni rapor ediyor."
"Ben..."dedi ve kaldı Octivia. Mahçup olmuştu.
"Gerçekten nasıl öyle bir şey düşünebildin? Beni hiç tanımadın mı?"dedim Octivia'ya dönerek."Ben..." dedi ve durakladı tekrar Octivia.
"Neyse, boşver. Bana böyle ithamlarda bulunduğuna göre beni hiç önemsemememişsindir. Benim de bundan sonra böyle şeylere ayıracak vaktim yok. Sadece kimseye bahsetmeyin, daha fazla inan bulaşmasın. Onların iyiliği için." dedim ve kapıya yöneldim. Tam kapıdan çıkacakken Octivia kolumu tuttu.
"Ben..." dedi Octivia.
"Sen ne?" dedim ve cevap vermesini bekledim. Ondan cevap gelmeyince kolumu ondan kurtarıp "Ben de öyle düşünmüştüm. " deyip odadan çıktım. Film ve dizilerde böyle sahneleri görünce hep uygulamak istemiştim. Ama şimdi keşke böyle bır fırsatım olmasa diyorum. Hayat zor... Özellikle böyle şeyler yaşarken....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANKA
Science FictionBir yaz günü su ve toprak elementlerini kullanabildiğini öğrenen Anka yeni okul yılında kendi gibi beyni gelişmiş insanların olduğu Akademeia'da okumaya başlar. Yeni insanlar yeni hayatlar derken gizli öğretmeninin sevgilisinin ölmesi üzerine kendin...