Tekrar merhaba :) Yazdığım bölümleri paylaşmak istiyorum ama bilgisayarım hala tamirden gelmedi :( Ama daha fazla beklemek istemedim. Yayınlamak istiyorum :D aksiyon öncesi son bölüm. İyi okumalar...(yazım hatalarına daha sonra tekrar bakacağım) -Ç.T.
Edit:Yeni bölüm görünüyor mu?
"Bir hayalinden hayır gelmeyince ben de diğerini gerçekleştirmeye karar verdim."
"Gerçekten, ne saçmalıyorsun sen?!."
"Yılbaşında... New York'a gidiyoruz..."
"Ne? N-ne?"
"Yılbaşında. Sen, ben. New York." Sh*t! No way!
"Gerçekten mi?"
"Kesinlikle." George der demez boynuna atladım.
"George. Seni çok çok çok seviyorum. Sen arkadaşların bitanesisin. Sen gözlemcilerin en iyisisin. Sen müzisyenlerin en kralısın." sarılmayı bitirip önünde eğildim. "Kral George. Çok yaşa!"
"Bana bir t-shirt borcun var ona göre."
"Sen iste ben sana 5 t-shirt alayım. "
"Orjinal DW tişörtü istiyorum ona göre."
"Oldu bil. Ayy!.. Çok heyecanlıyım. Bana bir tane fotoğraf kamerası lazım. Ayrıca bavul hazırlamalıyım. Ayrıca yanıma bir sürü para almalıyım. Orada yılbaşı baston şekerlerinden yeriz değil mi? Yeriz yeriz. Ayrıca kıyafetlerimi ayarlamalıyım. Orası buradan daha soğuk olur. Acaba ne gösterileri olacak?..." Ve konuşmaya devam ettim. Düşünmeye de... Düşünürken ise uyuakaldım. En son sustuğumda George'un nefes verip 'sonunda' dediğini duydum. Ne yapabilirim yani? Çok heyecanlıyım. Ölmeden önce yapılacaklar listesi mi yapsam acaba? Bir maddeye daha 'tik' atabilirim.
Sabah muhteşem bir güne uyandım. Yağmur da yağmıyordu bir iki gündür. Ve ayrıca bugün cumartesiydi. Bol bol çalışabilirdim ya da yüzebilirdim. Ama neler yapabileceğimi düşünürken aklıma bugünkü programım geldi. Bir anda omuzlarıma birkaç ton yüklendi. Atlas olmuş dünyayı sırtımda taşımaya mahkum edilmiş gibi hissettim. Belki abartıyorum gibi geliyor size ama gerçekten üzmek istemediğim bir insanı üzecektim belki de. Tillman. Üzgünüm....
Kahvaltıdan sonra biraz bizimkilerle takıldık. Sonrasında ise Tillman beni kaldırdı ve onlardan ayrıldık. Şuan sahilde yürüyorduk.
"Elizabeth çöreği fırından çıkardı. Her şey normal görünüyordu ama çöreği kesince çöreğin içinden bir yeşil bir sıvı akmaya başladı. Meğer Darren içine katı yeşil jöle koymuş. O da sıcakta eriyince akışkan hale gelmiş. Tabi Elizabeth bunu görünce çıldırdı. Ama gerçekten çıldırdı. Yanağımın yanından geçen çörekten sonra biz kaçmaya başladık. Elizabeth çıtkırıldım görünebilir ama hayatımda onun kadar iyi hedef alan birini daha görmedim. Hele o katılaşmış ekmekle kimse onun hedefinde olmak istemez. Biz de kaçtık tabi. 1 saat sonra içeri girdiğimizde Darren'ın kaşı morarmıştı. Ve Elizabeth şişmiş kafasına buz tutuyordu."
"Acıtmış olmalı. Ama Darren da haketmiş. Kız o kadar uğraşmış yapmak için, hele de 12 saat. "
"Zaten biz de bu yüzden bir şey demedik. Ama Elizabeth bir şeye sinirlenirse gözü döner. Kimseyi görmez." dedi Tillman. Evet, biliyorum. Deneyimledim!
"Nereye gidiyoruz?"
"Özel bir yere."
"Özel bir yer olmaz!" diye bağırdım.
"Sakin ol dostum." dedi ve güldü Tillman. Özel bir yer olmazdı. Çünkü diyeceğim şey oranın büyüsünü bozabilirdi.
"Tillman."dedim. Durdum ve ona döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANKA
Science FictionBir yaz günü su ve toprak elementlerini kullanabildiğini öğrenen Anka yeni okul yılında kendi gibi beyni gelişmiş insanların olduğu Akademeia'da okumaya başlar. Yeni insanlar yeni hayatlar derken gizli öğretmeninin sevgilisinin ölmesi üzerine kendin...