Bölüm - Ⅲ - Lanetin Kanı
Gözlerim, silahlarını bana doğrultmuş beş iri yarı adam arasında titrek bir şekilde gidip geliyordu. Her adımları, sanki toprağın altında derin bir çınlama yaratıyordu, kalbimin atışlarıyla yarışan. Adeta bu sessizlikte yankılanan tek ses, benim korku dolu nabzımdı. Görüş açımın daralmasıyla beraber zihnim, çaresizlik ve kaçınılmazlık arasında sıkışıp kalmıştı; adeta bir labirentin içinde kaybolmuş gibiydim.
Karanlık, çaresizliğimi daha da vurguluyordu. Her nefes alışımda, karanlık daha da sıkılaşıyormuş gibi hissediyordum. Zihnimde beliren tek düşünce, arabadan inip kaçabildiğim kadar hızlı koşarak kasabaya geri dönmekti. Bu düşünce, içinde bulunduğum tehlikeli durumu hafifletecek tek çıkış yoluydu, ancak adımlarımın altında bile hissedilen tehdit, bu kaçışın ne kadar zor olacağını belirtiyordu. Gözlerim, umutsuzca etrafa kayarken, çaresizlikten başka bir şey göremiyordum.
Kasabaya pek de uzaklaşmamıştım; araba gibi bir nehirin sırtında ilerlerken, adımlarımın geride bıraktığı toz bulutları, hızlı kalbimin ritmiyle yarışıyordu. Dikildikleri arabanın arkasından, yavaş adımlarla bana doğru yaklaşan adamların siluetleri, karanlıkta belirsizleşmişti. Her adım atışlarında, adeta kendi kaderimi hızla yaklaşırken seyrediyordum. Bu adamların, duymak isteyeceği hiçbir yere varmayacağını bilmeme rağmen, adeta bir fare gibi bir köşeye sıkışmış hissediyordum. Gölgelerle dans eden ay ışığı, kasabanın sessiz sokaklarında gizemli bir ışık oyunu oynuyordu; her biri tehlike taşıyordu sanki.
Atlas adındaki adam, ani bir hareketle elini anlamlı bir şekilde havaya kaldırdı. Birdenbire, adamların silahlarını indirmesiyle ortamda bir sessizlik hakim oldu. Bu anın içinde, bir sırrın perdesi aralanıyordu sanki. Belki de gerçek düşmanlarının kim olduğunu anlamışlardı. Atmosferdeki gerilim, aklımı dolduran sorularla birleşerek, beni çıkmaza sürüklüyordu. Acaba bu ani dönüş, hayatımı kurtaracak bir fırsat mıydı, yoksa yeni bir tehlikenin habercisi mi? Karar vermem gerekiyordu, ama içimdeki korku, mantığımı gölgede bırakıyordu.
Kaçma fırsatımın geldiğini hissettim ve arabamın vitesini hızla geriye alarak, dönüş yapıp kasaba girişine yöneldim. Gaz pedalına sonuna kadar bastım. Motorun gürültüsü, sessizliği paramparça ederken, içimdeki korku daha da yoğunlaşıyordu.
Daha önce yaşadığım tehlikeli anılar arasında, bu denli yoğun bir korku hissetmemiştim. Atlas'ın siyah gözleri, hafızamı dün akşam yaşadıklarımı hatırlatarak adeta ruhumun derinliklerine nüfuz etti. O kadehi kavrayan elleri, bir ölünün soğukluğunu andırıyordu. Sanki geçmişin hayaleti, aniden karşıma çıkmıştı ve beni karanlık bir labirente sürüklemişti. Gözlerim, arabamın ön camından yola sabitlenmişken, Atlas'ın karanlık figürü zihnimin en kuytu köşelerinde dolaşıyordu.
Atlas, kendine olan güveniyle tanınırdı. Eğer güçlü olmasaydı, bu kadar cesur olamazdı. Karşısındakileri eğip bükmekten zevk alıyormuş gibi görünüyordu. Dışarıdan bakıldığında, önceki mafyatik tiplerden farksızdı. Ancak gördüğüm manzaradan sonra, kesinlikle bir korkaklık belirtisi göstermiyordu. Arabasının önünde dik bir şekilde duruyor, barda gördüğüm aşağılayıcı tavırlarından hiç ödün vermiyordu.
Tek umudum, Atlas'ın beni dikkate almayıp, üzerime gelmemesi oldu. Zaten başım dertteyken, onunla uğraşacak vaktim yoktu. Üstelik hala gece olduğu için her yer karanlıktı ve bu da durumu daha da kötü bir hâle getiriyordu. Gözlerim, yıldızların karanlık örtüsü altında kaybolmuşken, içimdeki endişe giderek büyüyordu. Bu karanlık labirentin içinde, tek bir ışık ışını bile görememek, adeta çaresizliğimi daha da hissettiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Yarısı Valsi
Novela JuvenilBüyüye ve büyücülüğe inanmayan genç kız Lesley, gerçek kimliğini bulmak ve hayatta kalmak için hiç bilmediği lanetli bir dünyada savaşmak zorunda kalır.