- ⅩⅩⅩⅨ - Mühürler
"Adal," diye mırıldandım, kollarının arasından kurtulmak için hareket etmeye çalıştım, ancak tabii ki hiçbir işe yaramadı. Onun güçlü kolları beni sıkıca sarmıştı ve ben ne kadar çabalarsam çabalayayım, bu sarmaldan kurtulmam imkansızdı.
Sadece bir yılan gibi hareketlendiğim noktayı rahatsız olmayacağım derecede biraz daha sıkılaştırdı ve kıpırdama imkanımı tamamen sıfırladı. "Sabahtan beri kütüphanede vakit geçirdin güzel soytarım. Biraz kralına vakit ayıramaz mısın?"
Kelimeleri istem dışı yanaklarımın yanmaya başlamasına neden olmuştu. Özellikle bu gün öğrendiklerimden sonra onun karşısında nasıl konuşacağımı dahi tam olarak bilmiyorum diyebilirdim. O an, onun karşısında ne kadar kırılgan olduğumu bir kez daha fark ettim.
"Sence bana söylemen gereken herhangi bir şey yok mu Adal?" diye sordum özellikle, başımı omuzumun üzerinden ona doğru çevirirken.
Bu duyduklarımı içimde tutamayacağımı iyi bildiğim için direkt olarak yüzüne sormayı tercih etmiştim, çünkü hala neden benden bunu sakladığını algılamayı kabul edemiyordum.
Adal'ın yüzündeki ifade bir an için değişti. Gözlerindeki derinlik ve kararlılık yerini şaşkınlığa ve belki de bir parça suçluluğa bıraktı. Bir an için sıkılarak duraksadı, birkaç saniye için gözlerini kaçırdı ve ardından söylemeye mecbur olduğunu anlayarak derin ve uzun bir nefes aldı.
"Nixie tabii ki çenesini tutamadı, değil mi?" Biraz önce aslan gibi kükreyen kral, şimdi karşımda süt dökmüş bir kedi kadar sakin ve yumuşaktı. Onun bu ani dönüşümü istem dışı kıkırdamama neden olmuştu, ve bunu gizlemeyi başaramamıştım.
"Neden benden sakladın?" diye tekrar sordum. Bir dakika dahi geçmeden başını tamamen aşağıya indirdi ve boynuma doğru yaklaşarak sıcak, uzun bir öpücük kondurdu.
Suçlu olduğunu bildiğini hissedebildiğim için istediğim o sert tepkiyi veremedim ancak, bu sorunun cevabını almadan kesinlikle rahat etmeyecektim.
Onun yakınlığı, beni bir yandan sakinleştirirken, diğer yandan da içinde bulunduğum belirsizliğin daha da farkına varmamı sağlıyordu. Adal, başını yavaş yavaş geri çektiğinde, gözlerindeki derin pişmanlık ve tedirginlik açıkça görülüyordu.
"Böyle bir durumda nasıl bir tepki vereceğini kestirebilmem mümkün dahi değildi güzel soytarım. Yılların ardından seni öylece kaybetme riskini göze alamazdım." Kelimeleri her ne kadar kulağa inandırıcı gelse de, hala tam olarak tatmin edici hissetmemi sağlamıyordu.
Onun beni koruma arzusunu anlayabiliyordum, ama bu sırların aramızdaki güveni zedelemiş olduğunu kabul etmeliydim. "Beni korumaya çalıştığını anlayabiliyorum," dedim, onun gözlerinin içine bakarak. "Ama gerçekleri saklamak, beni korumaktan çok uzaklaştırır Adal. Bana yalan söylemeni istemiyorum."
Bakışlarını kaçırmaya dahi yeltenmeden tekrar yanağıma sıcak bir öpücük kondurdu. Ardından bir saniye bile geçmeden başını sallayarak kabul etti. "Haklısın," dedi, sesi hırıltılı ama kararlıydı. "Sadece... seni kaybetmekten korktum. Gerçeklerin benden uzaklaşmana neden olacağının farkındaydım."
Adal'ın sözleri ve davranışları, duygularımı ustaca yönlendiren bir sanatçının fırça darbeleri gibiydi. Onun içindeki sirenin cazibesi, hem büyüleyici hem de tehlikeliydi. Bu manipülatif doğası, onun ne kadar güçlü ve etkileyici bir varlık olduğunu gösteriyordu, ama aynı zamanda ona karşı oluşmaya başlayan güvenimin hassas dengesini korumasını da zorlaştırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Yarısı Valsi
Novela JuvenilBüyüye ve büyücülüğe inanmayan genç kız Lesley, gerçek kimliğini bulmak ve hayatta kalmak için hiç bilmediği lanetli bir dünyada savaşmak zorunda kalır.