-XLIV- Yalancı Gerçekler
Kapıların giriş alanına ulaştığımızda, dalgalar direkt olarak bizim bulunduğumuz noktaya doğru usul ve yumuşak bir esinti ile yükseldi. Berrak damlalar neredeyse diz kapaklarımı hızla süpürüp geçti ve bu, yüzümde mayhoş bir tebessüme neden oldu.
"Nefes almak istiyorum, Nixie," dedim, kelimeler ağzımdan sitemle dökülürken. "Ama sanki sürekli olarak görünmez bir kayaya kafa atıyorum, ve işin kötü yanı da nereden geldiğinin bile belli olmaması!" Ben kendi kendime söylenirken, o kıkırdamayı sürdürüyordu, gözlerinde belli belirsiz bir pırıltıyla bana bakıyordu.
"Burası Yansıma, Leslie," dedi usulca, sanki burada her şey sıradanmış gibi. "Burada hiçbir şey planladığın gibi gitmez. Bazen nasıl olduğunu anlamadan sürprizlerin içinde bulursun kendini. Hatta bazen kabusların."
Gözlerimi kapayıp başımı iki yana salladım. "Keşke sürprizlerden hoşlansaydım," diye mırıldandım, bir yandan kendi içimdeki kaosa güler gibi. Her şey ters gidiyordu, hislerim karmakarışıktı.
Ruh incisi kelimeleri içimde garip bir his uyandırıyordu. Kulağa hoş geliyor, tamam ama hiçbir şey bildiğim gibi değildi ve bunca şey yaşanmışken bir krala, lanet olası bir krala ruhlar aracılığıyla bağlanmış olmam bana nasıl bir fayda sağlayabilirdi ki? Bu diyar, güçlü bir dalga gibi beni derinlerine çekse de, aynı zamanda bir kasırga gibi savurmayı da ihmal etmiyordu.
Nixie, aniden susup beni izlemeye başladı. "Leslie," dedi hafifçe, sesi ciddi bir ton kazandı. "Biliyorum, Adal abim bazen biraz...eh...fazla kaba, hatta ürkütücü olabilir. Ama emin olabilirsin ki, senin için ezip geçemeyeceği hiçbir engel yok."
Sözlerin tamamı üstümde bir yoğun ağırlık bırakmıştı. Adal… Şu an bile varlığı her şeyin üstünde duran o...özgür ruhların özgür kralı…Benim için böyle birşeyi gerçekten yapar mıydı? Bir an Nixie’nin sözlerine kapılıp inanasım geldi, fakat içimdeki huzursuzluk da hala oradaydı.
"Peki, bu neden beni sinir bozucu şekilde rahatsız ediyor?" dedim, gözlerimi hafifçe kısmış bir halde. İçimde kendime bile itiraf edemediğim değişik bir korku vardı. Bir tarafım kaç, bir tarafım savaş diyordu ama ikisi de fazlasıyla ağır basıyordu.
Ancak Nixie, tahmin ettiğimden cok daha net bir sıcaklıkla bana baktı. "Çünkü," dedi yumuşaklığını hiç bozmadan, "Bu diyarın aydınlıkla karanlığı aynı anda sunması seni korkutuyor. Hoş, Lord Atlas'ın sana olan ilgisi, işini pek kolaylaştırmıyor ama, burada gölgeleri tanımadan ışığın değerini anlaman imkansız."
Bir şeyler değişiyordu. İçimde, yavaşça kırılan, dökülüp tekrar şekillenen bir parça vardı. Ama tabiki, yine ve yine ve yine...o parça sadece bana işkence çektirmek için ufak bir cam kırığı gibi görünmez olarak derimin altında geziyordu.
"Atlas hakkında ne biliyorsun Nixie?" diye mırıldandım. Atlas hakkında bireyler öğrenmek hiç fena olmazdı. En azından belki bir ihtimal benimle ne derdi olduğuna anlamaya biraz daha yaklaşmış olurdum.
Gözlerimi ağır ağır Nixie'ye çevirdim. Ancak yüzünde epey soğuk, neredeyse ürkütücü bir ifade gördüm. Derin bir nefes aldı ve gözlerini bir anlığına denizin durgun dalgalarına doğru çevirdi ve cevap verdi. Ancak sesi, tam anlamıyla bir bıçak kadar keskindi.
"O bir melez Lesley...Adal abim bunu sana söylememe kesinlikle karşı çıkardı, ama ne ile uğraştığını bilmeye hakkın var." Bir anlığına duraksaması, kalbime yoğun bir ağırlığın çökmesine sebep oldu. Atlas'dan bu kadar nefret etmesine ne sebep olmuş olabilirdi ki? Ne yapmış olabilirdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Yarısı Valsi
Teen FictionBüyüye ve büyücülüğe inanmayan genç kız Lesley, gerçek kimliğini bulmak ve hayatta kalmak için hiç bilmediği lanetli bir dünyada savaşmak zorunda kalır.