- ⅩⅩⅩⅣ - Hidroışık

48 5 3
                                    

- ⅩⅩⅩⅣ - Hidroışık

Sesin sahibi olan gölgelerin ve şeytanların veliahtı, odaya adım attığında ortamın enerjisi anında karanlık bir havaya bürünmüştü. Adal, hızla yerinden kalkarak, bir hışımla yanıma gelmişti. Gözlerim, bu hadsiz adamın pürüzsüz yüzünü incelemeye koyulurken, Adal ile arasındaki bu eski çekişmenin derin köklerinin biraz daha büyüdüğünü hissettim.

Adal ile arasındaki bu anlaşmazlığın Atlas'ın güç açlığı yüzünden başladığını biliyor olmama rağmen, hala neden ona karşı bu kadar nefret dolu olduğunu çözemiyordum. "Hangi yüzle ve cesaretle benim sarayıma gelmeye cüret ediyorsun?" diye gürledi, ve sanki okyanus da onun çağrısına yanıt verir bir biçimde sertçe kükredi.

Sesinde, yılların üst üste geldiği ve içinde biriktirdiği kızgınlığı hala harlı bir ateş gibiydi.

Atlas, sanki bu tepkiyi bekliyormuş gibi soğukkanlılığını koruyarak hafif bir tebessümle karşılık verdi. "Burada bana ait olan birşey var ve sen, onu bana vermemek konusunda fazlasıyla ısrarcısın," dedi, sesi alaycı ve küçümseyiciydi. Benden bahsettiğinin farkındaydım ve içimden, keşke onu elime fırsat geçtiğinde öldürseydim demekten alamıyordum.

Odadaki hava iyice gerilirken gözlerim, kollarını arkada birleştirmiş Adal'ın yumruklarını sıktığını fark etti. Atlas'ın gelişi, suikastçi nedeniyle zaten yeterince karmaşık olan durumu daha da içinden çıkılmaz hale getirmişti.

Yoğun ve soğuk bir ürperti, tenimi sarıp sarmalarken, sanki kendimi kapana kısılmış gibi hissettim; bu iki güçlü kişiliğin arasındaki çatışmanın nasıl biteceğinin herhangi bir garantisi yoktu. Bir taraftan yaranın olduğu nokta alev alev yanıp yüzümü buruşturmama neden olurken, hırıltılı bir nefes verdim.

Adal'ın gözlerinde yanan öfke, sanki her yeri ateşe verecekmiş gibi hissetmeme neden oluyordu. Atlas'ın kendinden emin tavrı ve alaycı bakışları, sanki kasıtlı olarak bu öfkeyi körüklüyordu. "Onun sana ait olmadığını ne zaman öğreneceksin, Atlas?" diye hırladı Adal, sesi bu kez daha da sert ve tehditkârdı. Bu hırsın sebebinin hiç bu kadar büyük bir probleme neden olacağını düşünmüyordum, ancak yanılmıştım.

Atlas, sanki bu meydan okumayı bekliyormuş gibi, yine aynı soğukkanlılıkla karşılık vermişti. "İstediğim her şeyi alabileceğimi biliyor olmana rağmen, hala kazanamayacağın bir savaşa girmekte ısrar ediyorsun," dedi, sesi buz gibi ve kendinden olması gerekenden fazla derecede emindi.

Adal'ın gözlerindeki öfke daha da yoğunlaştı. "Bu, halkımın ve benim onurum, aynı zamanda geleceğim için verdiğim bir mücadele." Kollarını sımsıkı kavuşturmuş halde, adeta patlamaya hazır bir volkan gibi duruyor, saldırmaya hazır bir biçimde bekliyordu.

Atlas ise bu öfkeyi neredeyse eğlenceli bulmuşçasına dudaklarını kıvırdı. "Halkının geleceği mi?" diye tekrarladı Adal'ı, özellikle onu delirtmeye çalıştığı her halinden belliydi. "Senin inatçılığın, onları sadece daha fazla ölüme ve ıstıraba sürükleyecek. Bunu göremiyor musun?"

Odadaki hava, artık nefes almayı bile zorlaştıracak kadar yoğun, karanlık bir sis ile yüklüydü. Adal'ın yüzündeki sert ifadeyi izlerken, onun bu mücadelesinin ne kadar derin ve kişisel olduğunu bir kez daha fark ettim. Atlas'ın kendinden emin tavrı ise, aralarındaki çatışmanın sadece yüzey kısmını gösteriyordu; altındaki derin yaralar ve savaşlar çok daha karmaşıktı.

Ancak Atlas'ın her bir kelimesi, ne kadar acımasız olduğunu bir kez daha gösteriyordu. Kolumla karnımı tamamen kapatmaya çalışırken, artık acıdan kaslarımı sıkmaya başladım. "Kendi çıkarların için birilerini öldürmekten bıkmadın mı sivri diş?" dedim sonunda, kendimi tutamayarak.

Gece Yarısı ValsiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin