- Ⅵ - Meçhul

106 16 1
                                    


Bölüm - Ⅵ - Meçhul

Diz çöktüğüm yerden yavaşça ayaklandım, yüz ifademde neredeyse hiç değişiklik olmadan. Gözlerini yakaladığımda, anlam veremediğim bir ifade gördüm. Hem ne olduğunu sorgulayan, hem de sanki bir şeye inanamıyormuş gibi bir çelişki içindeymiş gibiydi.

"Ne demek bu?" diye sordum, sessizliği yırtarak. Derin bir nefes alarak konuşmaya başladı. " Bu durumu açıklayacak kişi ben değilim genç bayan," dedi. "Ancak şu kadarını söyleyebilirim ki yaptığın seçim kesinlikle doğru değil."

Yüzündeki ve ses tonundaki şaşkınlık ifadesi dikkatimi çekti. Onu bu kadar şaşırtan ve inanmasını zorlaştıran neydi, bilmiyordum, ama iyi bir şey olmadığına emindim.

Beklemediğim bir şekilde hızla üstüme doğru hamle yaptığında, " Geri dönüyoruz," dediğini yakaladım. Elini bileğime temas ettirdiği anda gözlerimi sertçe yumup, bir saniye içinde tekrar açtığımda, yine o avluda bulduk kendimizi. Bu nasıl bir şeydi, anlamıyordum. Resmen bir tür ışınlanma gibiydi. Eğer bu lanet okulda kalmak zorundaysam, bu numarayı kesinlikle öğrenmek istiyordum. Kesinlikle çok işime yarayan bir şey olurdu.

Bu ikinci gelişimde başımın belada olduğunu tahmin etmem hiç de zor değildi. Beni alıp buraya getiren adamlardan ikisi hemen karşımda dikiliyordu. Aramızda en fazla üç adımlık bir mesafe vardı. Bu denli yakın duruyor olmaları, her ne kadar hoşuma gitmese de, bir şey yapamıyordum. Şimdi ne olacağını da bilmiyordum. Elimden gelen tek şey işleri akışına bırakmaktı, sanırım.

"İçeri," dedi önümde duran profesör, ardına kadar açılmış simsiyah kapıyı işaret ederek. Her ne kadar bu acayip binaya girmek istemesem de, şu an başka bir şansım ya da alternatif bir kaçış yolumu olduğu pek de görünmüyordu. Evim de yüksek ihtimal artık benim için güvenli değildi. Ne yazık ki, tek şansım burada kalmak ve neler olacağını dinlemekti.

Gösterdiği yoldan ilerlemeye başladığımda gözlerim hemen içine gireceğim yere kaydı. Kesinlikle çok ürkütücü görünüyordu ve görebildiğim kadarıyla içerideki çoğu eşya ve tablo da siyahtı. Burası kesinlikle hayatımda gördüğüm en tuhaf yerlerden biriydi. Hiçbir mimar, iki zıt rengi bu kadar net bir şekilde yansıtamazdı herhalde. Bunun için gerçekten çok fazla emek harcanmış olmalıydı.

Avizeleri ve koridor boyu devam eden halıları tamamen simsiyahken, duvarlarda bulunan desenler beyaz ve siyah karışımıydı. Duvarlarda en fazla beş metre aralıklarla yerleştirilen tablolar vardı ve çerçeveleri gece kadar siyah bir tondaydı, neredeyse görünmüyorlardı bile.

Gözlerimi tablolardan alıp hemen önüme diktiğimde karşımda avlunun neredeyse iki katı olan, epey geniş bir salon gördüm. İlk dikkatimi çeken şey, salonun her köşesini çevreleyen, tam anlamıyla mükemmel desenlerle bezenmiş sütunlardı. Binanın dış cephesiyle aynı olan rengi biraz daha solgun ve eski görünüyordu. Sütunların iki tanesi salonun bir tarafının neredeyse yarısını kaplayan siyah merdivenlerle bağlantılıydı.

Gözlerimi yavaşça merdivenlerin üstüne, trabzanların başladığı noktaya çevirdiğimde basamakların başında dikilen genç bir kadın olduğunu gördüm. Bakışlarımız kesiştiğinde, gözlerinde gördüğüm duygudan yoksun ifade hiç hoşuma gitmemişti.

"Sonunda ortaya çıkmaya karar verdin, Sara. Öğrencileri getirdiğim zaman bahçede olman gerektiğini biliyorsun, değil mi?" Profesör Nathan'ın sesi, kibar ama alaycı bir tını taşıyordu, sanki kelimelerinin altında gizlenen derin bir espri vardı. O anki durumumu çözemediğimden, yüz ifademi mümkün olduğunca dengede tutmaya çalıştım. Ancak içimde biriken tedirginlik, sözlerinin altında yatan anlamı daha net hissetmeme sebep oluyordu.

Gece Yarısı ValsiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin