- ⅩⅩⅫ - Kabusun Arafı

38 5 0
                                    

Bölüm - ⅩⅩⅫ - Kabusun Arafı

Soğuk terler bedenimi sardığında, derin bir karanlık içindeki uykumdan sıçrayarak uyandım. O an, gerçeklikle rüyanın sınırlarının iç içe geçtiği bir noktadaymış gibi hissettim; uyanıklıkla uyku arasındaki ince çizginin bulanıklaştığı bir zamandaydım sanki. Yatağımın nemli çarşaflarıyla temas eden cildim, titreyerek uyanmanın şaşkınlığıyla doluydu.

Gözlerim telaşla etrafa bakınırken, odamın içinde derin bir sessizliğin hüküm sürdüğünü fark ettim. Sadece kalbimin hızlı atışları ve nefes alıp verişimden gelen hafif hışırtılar duyuluyordu. Belki de az önce yaşadığım kabusun kollarından çıkıp gerçekliğe dönmenin şokuydu bu.

Yavaş yavaş odanın şekilleri belirmeye başladığında, buraya dönmemi sağlayan keskin acı, kendisini bir kez daha ortaya çıkardı. Tam olarak emin olmamakla birlikte bakışlarımı çevremde dolaştırdım, hala gerçekliğe dönüp dönmediğim konusunda emin olamıyordum. Ter damlalarının soğuk tenimde iz bıraktığını hissederken, zihnim hala rüyanın etkisi altındaymış gibi hissediyordu. Gerçeklikle rüya arasındaki sınırlar bulanıklaşmış, kabuslarla gerçeklik arasında gidip gelmiştim sanki.

Bacaklarımı kendime çekmeye çalıştığım sırada, bedenimde yayılan acının soğuk pençesiyle bir kez daha karşılaştım. Kaslarımın çektiği acı dolu bir inleme dudaklarımdan kaçtı, bedenim bu ani ağrıyla titredi. O an, içimde yükselen öfke ve huzursuzlukla birlikte, bu halime lanet etmeden duramadım.

Suikastçının zalim niyetiyle yüzleşmek, her ne kadar istemesem de, karanlık bir gerçeklikti. Onun amacının, benim sonumu getirmek olduğunu düşünmek, ruhumda derin bir dehşet yaratıyordu. Ancak, bu düşüncenin yanında, içimde bir umut ışığı parlıyordu. Çünkü neyse ki, suikastçi başarılı olamamıştı. Kesmek istediği nefesi, hala özgürce alabiliyordum, hayatta kalmayı neyseki başarmıştım.

Gözlerim ağır ağır karnımdaki yaraya doğru kayarken, belimin neredeyse tamamını saran sargıyı fark ettim. Bu sargının üzerinde yoğun bir kan lekesi vardı, kırmızının derinliğiyle çarpıcı bir kontrast oluşturuyordu. Bir an için nefesim kesildi, bedenimdeki acıyı bastırmaya çalışarak sadece o görüntüye odaklandım.

Kanın, sargının üzerinde kuruyup donuklaşmış hali, sanki geçmişin sessiz bir tanığı gibi duruyordu. Rengi solmuş olsa da, hala belirgin bir şekilde fark ediliyordu; geçmişin bir izi gibi, sessizce hatırlatıcı rolünü üstleniyordu. Bu iz, adeta geçmişin hayaleti gibi, beni rahatsız eden bir varlık olarak oradaydı. Ve bu varlık, içimdeki huzursuzluğu daha da derinleştiriyordu.

Neden böyle hissettiğimi bilmiyordum. Belki de bu iz, geçmişte yaşadığım acı dolu anların bir hatırlatıcısıydı. Belki de bu iz, ruhumun derinliklerindeki travmaların yankısıydı. Ancak ne olursa olsun, bu iz hoşuma gitmemişti.

Burada yaşadığım hiçbir şey hoşuma gitmiyordu. Bu yabancı ve tehlikeli dünyada, kendimi kaybolmuş hissediyordum. Attığım her adım, aldığım her nefes, bir sonraki tehlikeyle karşılaşmanın korkusuyla yüklüydü. Ve şu anda, tek isteğim evime ve çalıştığım bara geri dönüp, o tanıdık ve güvenli limana ulaşmaktı. Burası, benim için bir kabustan başka birşey değildi. Ve en kötüsü de, bu kabustan istesem de uyanamıyordum. Her gün, her an, yeni bir kabusla karşılaşma korkusu içinde yaşıyordum. Ve bu kabusun sonu gelmiyordu.

Yerimden kalkamayacağımı kabul etmek zorundaydım. Bedenim, yorgunluktan ve kaybettiğim kanın etkisiyle artık beni dinlemeyi reddediyordu. Yavaşça, acı dolu bir şekilde, yatağın başlığına sırtımı yasladım. Bu küçük eylem bile, bedenimdeki ağrıları şiddetlendirmeye yetmişti, ama yapabileceğim tek ve en iyi şey buydu. Artık sadece gözlerimi karanlığa bırakıp, tamamen alışmalarını bekleyebilirdim.

Gece Yarısı ValsiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin