- ⅩⅩⅨ - Mavi Işık

40 5 0
                                    


Bölüm - ⅩⅩⅨ - Mavi Işık

Sabahın kırılgan ışıkları, ince bir perdeler gibi camdan içeriye sızıyordu. Denizin uykulu yüzeyi, sessizliğin içindeki bir çarşaf gibi duruyordu, her dalga kendi hikayesini sessizce anlatıyordu. Gecenin karanlığında uykusuz geçen saatlerin ardından, zihnim bir labirent gibi dolanıp duruyordu. Amber'ın gözlerinden kayan son ışığı, yaşlı kadının öngörülerini, Atlas'ın gölgeleri, Adal'ın sırrını, ve karanlıkta karşılaştığım o gizemli ruhu hatırlamış, kendi canımı yakmayı sürdürmüştüm.

Ancak, yaşadığım tüm bu deneyimlere rağmen, hâlâ gerçekte ne olduğumu, kim olduğumu bulamamıştım. Meçhul diyarlarının derinliklerine çekilen bir gezgin gibi hissediyordum kendimi. Karanlıkyıldız'ın, bu anlam dolu ismin ne anlama geldiğini bilmiyordum, ne de yaşlı kadının kehanetlerinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini. Belki de Adal'a bu gizemleri açığa çıkarmak için sormalıydım, belki de onun sesinden, karanlığın içindeki ışığı bulabilirdim.

Karanlığın derinliklerine gömülmek, belki de tek bir nefeste sonsuzluğa dalış gibi bir şey olurdu. Ancak şu anda, bu riski almayı kabulleniyordum çünkü, kaybedecek hiçbir şeyim kalmamıştı. Ailem ve en yakın arkadaşım ölmüştü, hiç bilmediğim bir dünyaya gelmiştim ve burada bağlanabilmeyi başarabileceğim bir şey yoktu. Belki şu anda ölmek, benim için çok daha iyi ve huzur verici olabilirdi.

En azından sonsuz bir uykuya yatıp, sessizliğe kavuşabilirdim. Hayatın karmaşasından ve acılarından uzaklaşmak, belki de benim için gerçek bir kurtuluş olurdu. Gözlerim, düşüncelerimin içinde kaybolmaya başlarken, camın ardından gördüğüm deniz kızları ile dikkatim sarayın etrafındaki denizde oynayan genç kızlara doğru döndüm.

Sanırım hepsi bana göre, dört-beş yaş kadar küçüklerdi. Ve bu kadar yukarıda olmama rağmen, ne kadar güzel olduklarını ve gülüşmelerinin ne kadar mükemmel olduğunu net bir şekilde görebiliyordum. Sirenlerin bu güzelliği karşısında, gerçekten büyülenmeden edemiyordum, ki bende söylenene göre onlardan birisiydim.

Ancak onlara benzeyen tek özelliğim, gözlerimdi. Açık eflatun rengine sahiptim, ancak saçlarım normal bir insanın saçları ile aynıydı. Her bir sirenin ışıltılı varlığı, adeta bir masalın içinden gelmiş gibiydi, ve ben, bu masalın içinde bir parçaydım. Dönüşümüm başlamıştı, ama ne kadar süreceği hakkında yine bir bilgim yoktu.

Eğer bu sarayda bir kütüphane varsa, kesinlikle günlerimi keyifle orada harcayabilirdim. Kitap okumaktan her zaman zevk almıştım ve ilgimi çeken konularda bilgiler öğrenmek, beni mutlu ediyor ve zihnimi kısa bir süreliğine de olsa, huzura ulaşmamı sağlıyordu.

Ancak şu anda, aşağıya inip suya girmeyi istiyordum. Dün gece, Adal gitmeden önce, suda rahatlarken giyebileceğim şeyler getirmelerini söylemişti. Ve hizmetçiler, sabahın erken saatlerinde, koyu mor, mavi ve pembe renkleriyle donatılmış, mayoya benzer kıyafetler ve ince, benzer renklerde upuzun bir tül getirmişlerdi. Bu zarif kıyafetlerin üzerimde dans eder gibi duracağını bir anlığına hayal ederken, denizin serin sularında bir an önce hafiflemek için sabırsızlanıyordum.

Hızla camdan uzaklaştım, adımlarım hızlı ve heyecan doluydu. Dolabımın önünde durdum ve üzerimdeki her parçayı tek tek çıkardım, bedenimi saran ağırlıktan kurtulduğumda içimde hafif bir ferahlık hissettim. Mayoyu giydim, ince tülü belime bağladım ve her hareketimde, tülün hafif dokusunu, narin dokunuşunu hissettim.

İnce ipin belime dolanması, adeta bir ritüeli tamamlar gibi bir his uyandırdı içimde. Aynadan kendime baktığımda, fazlasıyla çekici bir görünüşe ve vücuda sahip olduğumu fark ettim. İnce topuklu ayakkabılarımı giyerek kapıdan dışarı adım attım.

Gece Yarısı ValsiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin