Eve giderken ve taşları kirlenmiş sokaklardan geçerken beynimde sonu gelmeyen korkular canlanıyordu. Zihnimde kırmızı ışıklar durmaksızın yanıp duruyor ve zincirler etrafımı sarıyordu, ara sıra görü kaybı yaşıyordum ve ağır ağır nefes alıp veriyordum. Tükenmiş gibi yolda yürürken kulağıma çığlıklar çalındı, feryatla bağırıyor ve acı çekiyor gibi gözüküyordu. Beynimin içinde yankılanan bu ses bana aitti..
"Son zamanlarda bana ne oldu?.."
Aldığım onca canın vebalini ödediğimi düşünsem de bu asla onların ruhlarının yapabileceği bir şey değildi, benden daha güçlü olan o yabancı korkutuyordu beni.
Üstün başım kanla kaplı haldeyken ilk defa temizlenmeyi umursamayarak önünde durduğum Han'ın dayanıklı tahta kapısını açıp bahçeye girdim. Küçük olan bu alanda büyükannemden başka birisini de görmüştüm, uyuduğunu sandığım kadın ve mor saçlı bir çocuk sofrada oturmuş yemek yiyordu. Sesime ikisi de bana döndüğünde büyükannem şaşırarak yanıma gelmiş, elleriyle bedenimi ve yüzüme bulaşmış kan lekelerini incelemeye başlamıştı kıvrılan kaşlarıyla. Minho'nun durumu ise pek farklı değildi, sanki başıma ne geldiğini biliyormuş gibi o kadar telaşlı değildi fakat yorgunluğuma anlam veremeyerek ayağa kalkmıştı merakla.
"Oğlum, ne oldu sana böyle?!"
Büyükannemin gözleri dolduğunda aniden gülmeye başladım ama gülerken gözlerim ağlıyordu, bir gölete benzeyen çukurdan damlalar akmaya başladığında daha fazla endişelendi. Minho ise artık yaptığım şeye değil, başıma ne geldiğiyle ilgilenir gibi yanaşmıştı bedenime korkuyla.
"Canım acıyor büyükanne.."
"Ne oldu!? Yaralı mısın!"
"Birisi sürekli çığlık atıyor.."
Psikolojimin geleceği son noktanın bu olduğunu düşündüm o an, ellerimde parçalanan cesetlerden ve dökülen kanlardan kafamın karıştığını sandım.
Büyükannem bana cevap veremeden gözlerimin karardığını ve görmeye çalıştığım renkli dünyanın solgunlaştığını farkettim. Titreyen bacaklarım vücudumu tutamıyor ve kırılıyor, sırtımı sert zemine çarpmamı sağlıyorlardı. En sonunda başım çarptı mermere ve saçlarım yüzümün önüne döküldü. Yaşlı kadın ise eğilemediğinden dolayı bir erkek eğildi hareketsiz bedenimi kaldırmak için, son anda sadece onun gözlerini görebildim. O gözleri gördüğümde aklımda tekrar çığlık atan bedenin mekanı ve korkularım üşüştü başıma..Birisi elini nazikçe omuzuma koyuyor ve parmakları başıma ulaşarak saçlarımı okşuyordu. Gözümün önüne gelen lekelerle kaşlarım daha çok çatıldı..
Gökyüzünden yine kırmızı renkli kar taneleri düştüğünde ve yere inip zeminde fuşya renkli bir örtü oluşturduklarında etrafta hiç canlılık yok gibi gözüküyordu. Kanlı kardan oluşmuş örtüde ayak izlerim çıkmıyor, aksine etrafımdaki yürüyen cesetlerin izleri belli oluyordu. Bana bakmıyorlar, benim gittiğim hizada yürüyorlardı bütün cesetler, fakat bu kokuşmuş kemik yığınlarının arasında Minho'yu istiyordum. Bir boşluk kaplarken içimi, aniden yanımda belirdi dilek dilememle. Porselen bir bebek olarak yürüyor ve ona seslensem de cevap vermiyordu, kulakları tam olarak oyulmamıştı. O kadar araziyi boş duygularla yürürken aniden bir çizgi gözüktü ufuktan, bu çizginin devamında yağan kar beyazlaşıp o pembe örtüyü yine beyaza döndürüyordu. Temizdi oralar..
Çizginin devamından geçmek istedim, daha sonra Minho'nun neden gelmediğini anlamadım. Onun gibi diğer cesetlerde bu sınırı geçemiyordu, ölü ormanın kasvetli havasında kapanmışlardı..
Ve yine bir bebek sesi yankılandı ormanda.
'Babam senin yüzünden gelemiyor.'
"Jisung!!"
Kulağıma net bir ses geldiğinde ruhun alınıyormuş gibi fırladım bir anda yattığım yerden, Minho endişeyle karşımda duruyordu. Ne bir porselen bebeğe benziyordu, ne de bir ölüye, onu öldürmemiştim.
"Rüyanda babanı görmüş olmalısın, bunlarla uğraşamayacak kadar meşgulsün çünkü okul var. Kalk hadi."
"Okulu önemseyen senmişsin gibi.."
Ayağa kalktığımda ve üstümü giyindiğimde ona sitem etmeye devam ettim.~
Teneffüs zili çaldığında çatıda rüzgar eşliğinde otururken telefonuma bildirim sesi gelmişti. Ana ekranı kırmızı lekelerle kaplı telefonu açtım ve ona odaklandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
缘分: YUÁNFÈN -Minsung (Mpreg)-
Fanfiction-Yarı Omegaverse- Sabahları derslerine çalışan zeki ve meşgul gözüken Dominant Omega Han Jisung akşamları katil oluyor. Bir gün akşamın suskun ışığında kendini maske ve şapkalarla kapatmış, yine eline kan bulaştıracakken avlanan o oluyor, ve kaçırı...