ᥫ᭡ 33- Second Kiss

75 9 1
                                    


İç çektiğimde ve Ji Wook'a göz atmak istediğimde ağzı sonuna kadar açık öylece duruyordu orada şokla, bense elimle çenesini tuttum ve ağzını kapattım sinek girmemesi için.
Konuşurken öğrendiği şeyin getirdiği şokla şaşkın bir sesle kekeliyordu ve ben de sıkıntıyla yanıp kavruluyordum.
"Sen hamile misin?!.."
"Hayır! Hamile falan değilim-" cümlenin devamını getirirken gözlerimdeki nefret ve sinir silinmiş, yerini mahcup bir ifade alarak sesim kısılmıştı sonlara doğru.
"-Çocuk Minho'yla tartışıp okuldan kaçtığım zaman doğdu.."
Şimdi daha da şaşkındı ve o küçük dilini yutacak gibiydi neredeyse, ben de herşeyi açıklamanın verdiği endişeyleyle oflayıp pufluyordum karşısında.

"Tek başına mı!? Sokak ortasında mı!?"
Şimdi tam anlamıyla kendini tutamayıp bağırıyor ve etrafta geziniyordu benim suçluluk dolu gözlerim onu izlerken.
"Tek başıma, ama sokak ortasında değil evde."
"Ne evi lan!?"
"Kaçırılmıştım." Ji Wook artık ne ağzını kapatabiliyor, ne de daha fazla soru sorabiliyordu. Olduğu yerde devrilecek gibiydi ve sonunda dizleri üzerine çökmüş başını elleri arasına almıştı yerle bakışırken.
Kimseye söylemeyecektim ki kendim de unutabileyim, unutup o çocuğu ve Minho'yu terkedebileyim ama artık olmayacaktı sanırım.

Ji Wook'u orada bırakarak ellerim cebimde derin nefeslerle dışarı çıktım ve kapattım kapıyı arkamdan sakince, gelecekte böyle umursamaz birisi olmak da hoşuma gitmemişti ama ne yapabilirdim şimdi? Gelecekteki düşündüğüm şeylerin aynısını düşünmekten alıkoyamamıştım kendimi, ikisini de terketmek ve kendi halimde yaşayıp gitmek. Olmayacağı belliydi, o çocuğu ben doğurduktan sonra..

Hafif sıkıntılı bir ifadeyle önüme döndüğümde camın kenarında konuşan üç kız öğrenci şaşkınlıkla yüzüme bakıyor ve öylece duruyorlardı, daha sonra çatık kaşlarla soluma döndüm; orada da bir grup toplanmış erkek kendi konularını bırakıp bana bakıyorlardı donuk bir ifadeyle. Kimse konuşmayınca şok sessiz olan bu ortamda her öğrencinin gözünün benim üzerimde olması çıktığım odanın ismine bakma ihtiyacı hissettirmişti bana ve başımı yukarı dönüp yazıyı okuduğumda...
'Kayıt Odası'

"Siktir!.." o kadar sessizdi ki içimden etmeye ve fısıldayarak söylemeye çalıştığım küfrün sesi bile duyulmuştu. Hızlı bir hareketle hala tutmuş olduğum kapı kulbunu bırakarak ve mahvolduğumu düşünerek aceleyle ayrılacaktım oradan, ama yapamadım. Herkesin gözünün tekrar oraya dönmesinin ve fısıltı halinde heyecan nâraları atmalarının sebebi Minho'nun demir gibi bir yüzle karşımda durmasıydı.

"Ne var?"
"Ne dedin sen orada?.."
"Sanane!"
Gizlemeye çalıştığım ve dışıma sinir olarak göstermeyi denediğim utancımla yerimi terkedecekken hızla kolumdan tutup geri karşısına savurmuştu beni.
"Okuldayız Minho."
"Ve sen bunları okuldayken herkese duyurmaya mı çalıştın Jisung?"
Artık sesim gür çıkmaya başlamıştı ve tonu değişiyordu mızmız bir ifadeyle.
"Mikrofonun açık olduğunu bilmiyordum!"
Bana kızacağını düşündüğüm için hafiften korkuyordum ve sesimin titremesine engel olamamıştım bu yüzden, ama o aniden yüzüne büyük bir gülümseme yerleştirerek yaklaştı yüzüme ve eğildi biraz.

O an düşündüm, ondan neden korkacaktım ki ben? İnsanlardan neden korkacaktım ben?

"Senden korktuğumu düşünüyorsan Minho, asla düşünme. İnsanlardan korkmam ben."
"Sen de bir insansın Jisung, kendinden hiç korkmadın mı?"
"Ben insan değilim, ben şeytanım Minho. Seni ellerinde öldürecek bir şeytan."
"Yine aynı şeyi söylüyorsun, beni öldüremezsin sen."
"Öldürebilirim."
"Burada tek şeytan olan sen değilsin."
Bu bana meydan mı okuyordu şimdi? Konuşmanın hararetiyle ikimiz de etrafımızdaki dedikoducu kalabalığı unutmuş gibiydik Minho göz temasını benden ayırıp camın önüne gitmişken.

缘分: YUÁNFÈN -Minsung (Mpreg)-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin