ᥫ᭡. 6- Çirkin Kız

184 27 10
                                    


Mükemmel bir alanda, etrafımızda kafe ve binalar yokken ağaçlarla sarılıyordu dört bir yanımız. Minho yanımdaydı ve gözlerinin içi kanıyordu bana gülerken, ben de onunla birlikte gülüp yağan karı inceliyordum. Odunların üzerine koyduğumuz sıcak kahve dolu bardakların altı kırmızıya bulanmıştı çünkü kesilen ağaçtan oluk kadar kan akıyordu. Kan yerdeki pembe karı kırmızıya boyarken uçsuz bucaksız gökten düşen kıpkırmızı kar taneleri saçıma yapışmıştı.
"Kar'ı seviyor musun?"
"Seviyorum, seni sevdiğim kadar."
"Sanat seviyor musun?"
"Seni sevdiğim kadar."
"Kırmızı gülleri seviyor musun?"
"Seni sevmediğim kadar."
"O halde seni kırmızı güllerle bezenmiş bir sanat eserine dönüştürmemi istiyor musun?"
"..."
Elime aldığım kupayı yere attım ve kırılıp paramparça oldu. Tekrar yüzüne beyaz, keskin porselenle gülerek döndüğümde benden soru bekledi.
"Beni seviyor musun Minho?"
"Ben Jisung'u seviyorum."
"Jisung benim."
"Sen sadece Yuanfen'sin.."
Bu şekilde keskin porseleni gözümü kırpmadan yüzüne savurmuştum ve önümü döndüğümde o mükemmel bir tabutun içinde porselen bebek mühründe yatıyordu. Elimdeki porseleni yere attığımda ağaçların köklerinin kanadığını gördüm, benim de gözlerim artık cansız oyuncak bir bebeğe dönüştürdüğüm Minho'ya bakarken kanıyarak ağlıyordu. O sırada biryerlerden küçük bir bebeğin sesini duydum.
"Babamı öldürdün."
Ne olduğuna emin olmasam da yerde her zaman kullandığım babamdan yadigâr olan küçük çakıyı buldum, elime aldığımda ona cevap verdim.
"Benim babam da beni öldürdü."
Bebekken, varlığımı asla istemeyen babam beni öldürmüştü.

Alnımdaki soğuk terleri hissederken rahatsız edici bir hisle gözlerimi açtım yavaşça, kirpiklerim aralandıkça gözlerimdeki parıltılar sönüp gitti.
"Psikoloğa mı gitmeliyim? Son zamanlarda bu hayallerden fazla görüyorum."
Yattığım yatakta yukarıdaki duvarla konuşuyordum odada ışık yokken, ve gerçekten bu hayaller artık çok rahatsız ediciydi. Kırmızılık görsem gözümün önüne belirir ve beni etkilerlerdi, sadece kandan şelale sesleri duyardım.
"O bebek sesi neydi?"
Bu sefer doğrulmuş ve başımı kaşımıştım kaşımın teki havaya kalkarken. Hiç bir zaman kendi sesim dışında bir ses çalınmamıştı kulağıma ve genelde insan sesini de çok duymazdım, bu ilk defa olmuştu.
Uyumayı denedim ama bu asla olmadı, gözlerimi kapattığım anda bir bebek silüeti rahatsız ediyordu ruhumu. Açtığımda ise duvardan yüzüme hayali kanlı kar taneleri yağıyordu. En sonunda ayağa kalkarak siyah, eski püskü hırkamı giydim ve telefonumu da yanıma alarak evden ayrıldım. Büyükannemle kaldığımız yer dediğim gibi Han gibiydi fakat burada müşteri olmuyordu, o yüzden kapı kilitleme gibi şeyleri çokça yapmazdık. Zaten dışarıdaki tahta kapıyı kilitlemek de gerekli gelmiyordu. Telefonumdan konum takip uygulamasını açtım ve Hyeon-So'nun olduğu yere baktım.

~
'Hey! Hyeon-So, telefonuna ihtiyacım var. Büyükannemi aramalıyım.'
'Kendi telefonunu kullanamıyor musun?'
Kayıt odasında eliyle beni işaret eden kızdan teneffüs vakti okulun arkasında telefonunu isterken tekrar bana aynı tehditkar, korku dolu gözlerle bakıyordu.
'Onu kaybettim, lütfen.'
'Peki, al.'
~

Şuanda evinde mışıl mışıl uyuyor olmalıydı fakat dar sokaklardan gideceğim konumu takip ederken benden başka ayak sesleri de duyup duraksadım. Yanımda çantam ya da bıçağım yoktu, kendimi gizleyecek şeylerin yoktu kaybolduklarından beri. Biraz daha yavaş yürüdüm ve çıkmaz sokağa girerek azıcık bekledim, ayak sesleri beni tekrarladığında ve yavaşladığında arkamı dönerek onu kolumla duvara sıkıştırdım. Çocuk bu darbeyle korkmuş ve şaşkına dönmüştü ama beni de şaşırtmayı becermişti.
"Sen..ne zamandan beri beni takip ediyorsun!?"
"..."
"Beni neden takip ediyorsun Minho!?"
"Kötü bir şey yapacaksın."
"Seni ilgilendirir mi?"
"Tabii ki!"
"Seni zerre ilgilendirmez, eğer senin de böbreklerini deşmemi istemiyorsan yok ol burdan!.."
"Jisung..-"
Yüzünü yere eğmiş ve boğuk bir sesle konuşmuştu, sanki o bile diyeceği şeyi kabul edemiyor ve ağzından çıkarmaya zorluyordu. Sonrasında ben onu etkilemeden kendiliğinden yok olmuştu karşımdan karanlığın içine doğru..
"Kendini bu aralar fazla zorlama.."
"Ne dedi bu şimdi?"
Söylenirken yol boyu dediğini düşünmüştüm ama hiç bir şey anlamamıştım.

Kızın evine vardığımda büyük bir cesaretle kapısını çaldım ve orada en az 10 dakika bekledim, yavaşça kapıyı açtığında ve yüzüne gelen, dağınık saçları ile gelene baktığında samimi bir şekilde güldüm.
"Benim!"
"Beni, nereden buldun?.."
"İçeride konuşmak istemez misin?"
Cevap vermesine izin vermeden elimle kapıyı ittim ve içeri girdim, burası zifiri karanlıktı! O da peşimden gelip bir kaç mum yaktığında ona baktım; kahküllü uzun saçları yüzüne kadar geliyordu ve gözlerinin altı mosmordu, üzerinde eskimekten rengi solmuş uyumsuz kıyafetler bulunurken kurduğu yer sofrasında sadece bir tabak ramen vardı. İçeriyi gözetlememden rahatsız olmuş olacak ki boğazını temizledi, ben de ona dönüp yer masasına oturdum.
"Gelsene."
Her adımı tereddüt doluydu, korkuyla yaklaşıyordu.
"Söyle.."
"Hyeon-So, arkadaşız sanıyordum."
Mutlu mutlu konuşurken başını eğip susuyoru, bu sayede yalancı gülümsememi de katletmişti.
"Bana cevap vermeyenlerden nefret ederim."
"..."
"Doğada güçlü olanın korkudan titreyenleri yendiğini ve onların kazandığını biliyor muydun?"
"Sana güvenmiyorum."
"Bana güvenmeni hiçbir zaman istemedim."
Tabağının yanındaki demir çubukları kavradım ve onları inceledim, ayağa kalkıp mutfağına doğru yürüdüğümde nefes alışverişleri işitiliyordu.

Mutfak küçüktü ve büyük ihtimalle aile ya da hayat konusunda başarılı olamamıştı. Tezgahın yanındaki buzdolabı neredeyse bomboştu ve yanındaki duvara da başıboş paslı bir çivi çakılmıştı. Öyle dalmıştım ki peşimden yaklaştığını hiç farketmemiştim, son anda nefesini kaçırınca çevik bir hareketle arkamı dönerek tezgahın öbür tarafına koştum. O ise tezgahta duran kesme tahtasına ucu sivri olan mutfak bıçağını bütün gücüyle saplamıştı.
"Neden böyle yapıyorsun? Herkesten gizlenen katil sen misin yoksa, Hyeon-So?.."
Onu kışkırtırken aniden bağırmış ve korkunç bir şekilde üstüme yürümüştü.
"Asıl katil sensin piç!"
İyice yanıma geldiğinde bıçak kullanmayı bilmediğini farkettim, faydasız bir şekilde yapabildiği kadar metali heryere sallıyordu. Onun yavaşlığından sıkılıp bileğini tuttum ve ters çevirerek bıçağı düşürmesini sağladım, korkuyla elimde dururken bağırdı.
"Bırak beni seni şerefsiz!"
Onun aksine fazla sakindim ve saçından tuttuğum gibi onu tezgahın sert yüzeyine sürükledim. Başını defalarca mermere çarparken her kemiğinin kırılma sesi geliyor, saçları kanı yüzünden kırmızılıklarla birbirine yapışıyordu. Elime kan ulaştığında onu mermerden çektim ve duvara fırlattım, sırtı duvara dayalı haldeyken yere düşmüştü. Aynı zamanda oradaki paslı çivide bir parça kanlı et ve bir tutam saç kaldığını görmüştüm.
Kızın gözünün teki parçalanmış ve şişmiş, alnından itibaren başı tamamen yarılmıştı. Eğilerek yüzüne bakıyordum, aldığı darbeleri inceliyordum.
"Fazla konuştun."
Onun da gereğinden fazla konuşup hakaret ettiğinin bir suç olduğu aklıma gelince ondan düşen mutfak bıçağı ile ağızının kenarlarına süslü bir çizgi çizmiştim. Artık söylediklerini duyurmak için fazladan büyük bir ağzı vardı..

Musluğa yürüyüp elimdeki kanı gidermeye denesem de bir türlü çıkmıyordu lekesi. Uzun uğraşlar sonucu temizlendiğimde artık kullanamayacağı telefonu alarak konum uygulamasını sildim, rehberine girdim ve kim varsa hepsini engelledim. En sonunda da telefonunu sıfırlayıp duvara fırlattım, böylece paramparçaydı.
"Benimle çalıştığın için teşekkür ederim Hyeon-So! Anne ve babana selamını ileteceğim!"
Elimle yerde yatan cesedine selam verip kapıyı üzerine kapattığımda dışarısının içeriden daha soğuk olduğunu farkettim.

Evime gidecekken huzursuz oldum, yine birileri beni istediği gibi benden kaçırır diye korkar oldum. İlk defa adım gibi bildiğim ve beni yatıştıran sokakları büyük bir korkuyla geçip gidiyordum.
"Hayır.."
Söylenirken peşimden gelen ayak sesleri duydum ve olduğum yerde titredim, gözlerim yavaşça açılarak beni paniğe soktu.
"Hayal ürünü bu.."
Adımlarımı hızlandırdığımda bu sefer ses kesilmişti ama nedenini bilmediğim bir şekilde burnuma dolan keskin kan kokusuyla midem bulanmıştı. Olduğum yere kustuğumda derin düşüncelere daldım, bu kadar tanıdık bir koku beni neden rahatsız etmeye başlamıştı?...


Devam edecek...

(Jisung'a noluyor ayolll?!)

缘分: YUÁNFÈN -Minsung (Mpreg)-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin