ᥫ᭡ 12- Karışık Hisler

119 22 2
                                    


Başıma gelen bu garip olayları düşünerek nereye gittiğime bile bakmadan ilerliyordum ki hoş, zaten nereye gittiğimi bile bilemezdim. Olabilecek en kötü olaylar beni buluyor, bana gerçeklik algımı sorgulatıyordu ve bu çok can sıkıcıydı. Ne kadar yürüdüğümü bilmiyordum ama Luna'dan asla mesaj alamamıştım ondan sonra, sonunda kafamı kaldırıp etrafıma bakmayı kabul ettiğimde fark ettim herşeyi. Herşey yavaş yavaş silinir gibi oluyor, benim girdiğim ara sokağın ötesinde bulunan bir binada ışıklar sonuna kadar yanıyordu. Elimdeki sıkılmış gazete parçasıyla binaya doğru sanki çekiliyormuş gibi ilerlerken sonunda yol tarifi beynime kazınmıştı. Cam kapının önüne vardığımda ne yaptığımı sorgulamaz halde açtım orayı ve temiz, parlak parkelerde yürüdüm. Burası küçük aile ocağı gibi bir yerdi, önümdeki kapılara bile bakmadan yanıma döndüğümde ve bir odayla karşılaştığımda üzerindeki tabelaya baktım. Orada 'Psikolog...' yazıyordu, hiç düşünmeden daldım odasına ismine bile bakmadan.

Birden girmemle ürkmüş gibiydi ve yüzünü bana döndü adam, onu tanır gibi oldum. Saçları ortalama uzunluktaydı ve kahverengiydi, gözlerindeki ince çerçeveli yuvarlak gözlük yüzüne tam oturmuştu. Parmağında değerli olduğunu düşündüğüm bir yüzük bulunurken üzerine bembeyaz bir gömlek geçirmişti. Siyah koltuğunda otururken keskin yüz hatlarını ve pürüzsüz, beyaz tenini inceledim biraz karşısına gelene kadar. Sonunda gelip sandalyeye oturduğumda eğildiği çekmeceden kalkıp dirseklerini masaya dayayarak ellerini birbirine kenetledi ve bana baktı merakla.
"Konuşmak istiyorum.."
"Peki, adını alayım.."
"Han Jisung."
Bir kağıda ismimi yazarken duraksadı ve düşündü biraz, sanki benim içimde yeşeren merakı gözlerime bile bakmadan anlamış olacak ki kendisi kadar pürüzsüz sesiyle konuştu bana.
"Onun da adı Han Jisung."
"Kimin?"
"Yok bir şey."
"Anladım.."
Adam sanki dedikleri önemsizmiş gibi kelimeleri yutarak konuşurken kağıdı bırakıp tekrar bana döndüğünde çekingen hissettim, dik dik bakıyordu yüzüme çünkü!
"Ben katilim."
Toparlayacak kelime bulamamıştım ve aniden böyle bir şey çıkmıştı ağzımdan, başımı belaya sokabilirdim.
"Katilsin demek..Kaç kişi öldürdün?"
Polisi aramayıp beni sorgulamaya devam etmesine şaşırsam da bozuntuya vermeyerek devam ettim.
"35'i geçti, boğazlarından."
"Yıllar önceki Yuanfen Skandalına benziyor."
Birden merakım kabarmıştı ve heyecandan durduramadım kendimi.
"Peki o olaya ne oldu?.."
"Katil arkadaşımdı ve onu sakladım."
Ona boş gözlerle baktığımı gördüğünde güldü birden.
"Aramızda gizli saklı olursa nasıl konuşacağız ki!"
"Doğru.."
"Rahat ol. Katil olmak nasıl hissettiriyor sana?"
"Hayır, aslında bırakalı bir ayı geçiyor. Ondan beri saçma sapan hayaller görüyorum psikolojim iyi değil. Üstelik fiziksel olarak da.."
"Doktora git derim, ondan duyman daha iyidir. Böyle bir dönemden çıktıktan sonra bunalıma girmen çok normal değil mi?"
"Siz nereden biliyorsunuz ki?"
"Ben mi? Sanırım 17 ya da 18 yaşındasın, o yaşlardayken arkadaşımın cinayetlerine tanıklık etmiştim. Onun yanında büyüdüm, şimdi 30'umu geçiyor olmalıyım.."
Aslında fazla genç gözüküyordu, tıpkı 24 yaşında gibi. Şaşırmıştım yaşına..
"Siz daha çok şey yaşamışsınız gibi?.."
"Cesetlere alıştığın gibi şimdi yaşayanlara da zamanla alışırsın. Beklemelisin biraz."
Yüzüme bakıp net bir şekilde cevabımı verdiğinde susup kaldım karşısında, aklımla oynuyordu sanki.
"Sizinle iletişim kurabilir miyim?"
"Bu sokağı gördüğün sürece beni bulursun genç efendi."
Ona seslenmek ve ayrılmak için gömleğinde bir isim kartı veya masasında bir şey aradım ama yoktu. O yüzden adını kullanmaktan vazgeçip ona kısaca görüşürüz dedim ve kapıya yöneldim, kirli beyaz kapıdan çıktığım gibi yine beyazlar kapladı gözümü. Beni içine alan ışığın gücü gözlerimi kör edince indirdim göz kapaklarımı ve yüzümü ekşittim..

Işığın sağar ve kör edici etkisi azaldığında sonunda açmıştım siyahları küçülen kahve gözlerimi, Minho vardı yanımda. Yanımda durup sahneye çıkanların söylediği şarkılarla eğleniyor, yanımda kahkaha atıyordu resmen. Onu gördüğüm gibi içime su serpilmişti, demin yaşadığım bir rüya mıydı hayal mıydı bilmiyordum ama Minho kesinlikle sahte olmayacak kadar mükemmel ve gerçekti. Keskin yüz hatlarını incelerken yüzünü dönüp bana baktığını bile farketmemiş olmalıydım ki sesiyle irkildim.
"Niye dikizliyorsun beni olum?"
İlk kabadayı gibi çıkışmış, sonra da hınzır bir gülüş katmıştı yüzüne omuzuma vurarak.
"Yoksa benden hoşlanıyor musunn??"
"Siktir Minho!"
Kaşlarım çatılmıştı ve söylediği şeyler panikleyip küfür çekmiştim istemsizce. Çok mu ağır konuştum diye ifadesini kontrol ettiğimde hiç de alınmadığını farkedip saçımı savurarak önünden geçtim. Etkinliği düzenleyen biz olmamıza rağmen sanki üst veya alt sınıftanmış gibi bir tabak alıp gördüğüm herşeyi doldurdum içine, geri Minho'nun yanına döndüğümde bu sefer o ters ters bakıyordu bana.
"Ne var?"
"Midesiz şey.."
"Sus canım çekti, hepsi de çok güzel gözüküyor."
"Versene bana da!"
"Nah!"
Ona hareket çekip kaçacaktım ki beni durdurup ağzımda duran örgü şeklindeki kurabiyeyi avuçlamıştı birden.
"Ananskm!"
Ağzımda kalan lokmayla ona döndüğümde muzip bir gülüşle zorla aldığı kurabiyeyi yediğini gördüm, utanmaz!
"Senön Allah belanö veörmesön selök!"
"Lokmanı bitir de öyle konuş!"
"Gölme aq!?"
Onunla kavga ederken bir de üstüne bizim üçlü geliyordu yine kol kola, asla ayrılmıyorlardı. Beni de hep Minho'yla yakalıyorlardı, sonunda karşımıza geldiklerinde durdular bir süre. Yemeğim bitince laf attım onlara.
"Baban çok iyi birisi Da-Young."
"Biliyorum."
"Vallahi dersi çok güzel anlatıyor, iyi arkadaş olduk."
"Babamı sal."
"Bay Yang'ı salmam ki ben."
"..."
Diğerleri mal mal bize baktıktan sonra konuşacak konu bulamamıştık. Eun-Ho da Minho'yu sanki çocuğu öldürmek istermiş gibi süzerken önüne geçip kendi bedenimi siper ettim o ateş atan gözlere karşı. O da göz devirip diğerleriyle birlikte bizi tekrar yalnız bırakmıştı, bu demekti ki Minho yine benden yemek tartaklayacaktı..

Etkinlik gayet güzel bitmişken ve sıralar teker teker sınıflara tanışırken herkes yorgundu, kimsenin koşturmaya mecali kalmamıştı zira öğretmenlerin de! O yüzden kalkıp ders anlatmaya bile yeltenmiyorlar, sadece bakıyorlardı bitmiş tükenmiş sınıfa.
"Hocam şu katil başımızdan defoldu, ne güzel değil mi? Etkinliği onun şerefine yaptık sayalım!"
"Emin olmayın."
"Ya daha nerden nasıl gelsin? Her akşam birisi ölüyordu, artık haftada bir kez bile ceset çıktığını görmedim."
"Aslında sevinebiliriz."
"Onu hala hatırlamanız bile suç zaten! Bırakın tarihin tozlu ve eski sayfalarında kalsın, ben ölmek istemiyorum."
Eğer işime devam etseydim ilk onu öldürürdüm, hatta bu fikri sadece içimden geçirmedim sınıfa da sundum.
"Bence bir yerlerden sizi duyuyorsa ilk seni öldürürdü."
"Neden korkutuyorsun şimdi çocuğu Jisung?"
"Niye ki? Gerçekler böyle değil mi zaten..katil olandan değil insan olandan korkacaksın."
"Yürüyen matematik olayım derken biraz keçileri kaçırmış.."
"Aman bilim insanları hep deli olurlar zaten!"
"Sence Jisung'un bilim adamına benzer bir hali mi var?"
"Belki olur! Var o kapasite.."
"Minho'yu da yanına deney tüpü diye verirler herhalde ayıramadık gitti ikisini!"
Minho sınıfa sert olduğunu düşündüğü tatlı bakışlar atarken ben onların arasında dönen kahkahalı sohbeti dinledim. Fakat araya girme ihtiyacı duydum, bu sadece konuşmak içindi.
"Minho o kadar salak değil ya!"
"Doğru, deney tüpü olmak yakışmaz. Bence termometreye terfi etmeli."
Buna ben de gülmüştüm dayanamayıp..

Hepimiz hoş bir hava içinde sohbet ederken aniden dışarıdan gürültü patırtı duymamızla kapıya döndük. Herkes susmuşken benim kaşlarım istemsizce çatılmıştı yine o gürültüye karşı ellerim belimde sırada yayılarak oturmuşken, yerimde düzleştim ve düzgün oturdum. Tam umursamayacakken bu sesin daha da güçlüsü kulaklarımızı doldurunca Bay Kim de endişeyle kalkıp kapının önüne kadar gitmişti.

Herkes korkuyordu, ürküyorlardı. Demek ki böyle bir his bırakmıştım ben onlara geride..

Devam edecek...

(Olay var acilin acilin Serbestli Baklava olay yazmadan duramiyor)

缘分: YUÁNFÈN -Minsung (Mpreg)-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin