Kirpiklerimi sarı bir ışık vururken karanlığın koyu kırmızıya karışmış rengini izliyordum, güneşin ışıkları göz kapaklarımı delip rahatsız ediyordu kapalı tuttuğum gözlerimi. Kulaklarımda ise hoş tınılı bir adamın kadife sesi yankılanıyordu, o kadar tatlı sesleniyordu ki bana dudaklarımın yukarı kıvrılmasına engel olamadım tatlı bulutların üzerindeyken. Kollarımın arasındaki yumuşak hisse sarılıp daha çok yerleştim yerime ve iç çektim gülümsediğimin bilincinde olmayarak.
"Jisung, kalk hadi. Sabah oldu, Min Jun'u almaya gidelim."
"Beş dakika daha.."
"Bütün gece yattın zaten Jisung? Kolum ağrıyor artık, kalk hadi."
Başımın altındaki yastık sandığım şeyin bir kol olduğunu duymakla kaşlarım çatılmıştı ve rahatsızlıkla açmıştım gözlerimi.Bir adam eliyle nazikçe saçımın bir tutamını doluyordu parmağına ve çok yakınındaydım, sıcak nefesini hissediyor ve kirpiklerini sayabiliyordum. O mutluyken ben bir süre ne olduğunu anlamamazlıkla bakmıştım suratına öylece, anca bir kaç dakikaya anlamıştım ona sarılmış olduğumu. Korkuyla sıçradım ve elimi yordamımı çektim adamın üzerindeyken, ondan bilinçli bir şekilde uzaklaşarak ters ters bakmaya başladığımda gülüyordu hala sinsi oğlan.
"Bana bir şey yapmadın değil mi?"
"Hayır, ne yapayım? Bütün gece mışıl mışıl bebek gibi uyuyan sendin."
"Fırsatçı keriz.."
"Belime sarılırken öyle düşündüğünü sanmıyorum."
Benimle uğraşmaktan, beni sinir etmekten ve köşeye sıkıştırmaktan hoşlanıyordu. Eğleniyordu kendince oynadığı bu oyunda.
"Uyurken ne yaptığımı biliyor muyum sanki?"
"Sen bilmiyorsun, ama ben biliyorum." daha fazla konuşmama izin vermeyip yerinden kalkmış ve ellerini beline koyarak bana bakmıştı, sanırım bu gidelim demek oluyordu.Üstümü bile değiştirmeden beni bileğimden yakalayıp ayağa kalkmamı sağladığında önüme gelen saçlarımla dengesizce peşinden koşar adım gittim, o ise odadan çıkarak mutfağa yönelmişti. Mutfakta yaşlı kadın yemek hazırlıyordu yavaş hareketlerle.
"Büyükanne!"
"Minho! Oğlum, uyandınız mı?"
"Biz dışarı çıkıyoruz büyükanne!"
"Yemek yeseydiniz-"
Adam yaşlı kadının lafını keserek ona gülümsemiş ve eliyle onu işaret etmişti.
"Acele işimiz var, söz geri geleceğiz!"
Benim yeni uyanmış gözleri çapaklı halime karşı fazla heyecanlı ve düzgündü, büyük ihtimalle çoktan uyanmış ve yataktan kalkmamış olmalıydı.Yolda suratım sirke satıyordu yürürken onun mutlulukla bileğimi tutmasına karşı, elimi tutmuyordu çünkü tuttuğu anda dayak yiyordu benden.
"Bana sırnaşmadan duramıyorsun değil mi?" Memnuniyetsiz sesime karşı derin bir nefes vererek cevaplamıştı beni.
"Sirkeyi kaça satıyorsun abicim?"
"Kes ya.."
Bir süre sessiz kalıp onunla yürümüştüm arkasında giderken, zorla götürüyordu beni resmen.O kadar yoldan sonra karşımıza bir hastane çıktığında önündeki açık otoparkı geçerek kapının önünde durduk, bense denizin havasını çekiyordum içime saçlarım rüzgarla dans ederken. Fakat Minho habersiz bir şekilde beni peşinden sürüklediğinde şaşkınlıkla gözlerim açılmıştı ve düşmemek için zor kurmuştum dengemi sendelerken.
"Ananı- yavaş öküz!"
"..." Bana cevap vermiyor, gözü sadece parıldadığı belli olan ışıltılarıyla odaları tarıyordu hızlıca, benimse onun yüzüne ve hastaneye pek iç açıcı baktığım söylenemezdi.Katları geçerken sonunda benim yattığım odanın olduğu koridorda varmıştık, ikinci katta büyük bir hız ve heyecanla yürüyen Minho'ya ayak uydurmak zordu. Bazen hemşirelere takılıyorduk ama adam onları da geçiştirerek odaya varmaya çalışıyordu, bugüne kadar beklemişti ama şimdi bir saniye bile beklemek sabırsızlandırıyordu onu. Peşinde sürüklenip giderken ve buna engel olamazken koridorda yine tanıdığım insanları görmüştüm, yine sandalyelere oturup konuşuyorlardı mutlu ifadelerle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
缘分: YUÁNFÈN -Minsung (Mpreg)-
Fiksi Penggemar-Yarı Omegaverse- Sabahları derslerine çalışan zeki ve meşgul gözüken Dominant Omega Han Jisung akşamları katil oluyor. Bir gün akşamın suskun ışığında kendini maske ve şapkalarla kapatmış, yine eline kan bulaştıracakken avlanan o oluyor, ve kaçırı...