Aile Ocağından çıkmış yolda düşüne düşüne yürürken neden gelecekte olduğumu sorguluyordum kendi kendime, düşündükçe de böyle bir şeyi kabullenemiyordum. Hala garip geliyordu dönemimde olan şeylerin eksimesi, üstelik Eun-Ho geçmişte yakın arkadaşımsa beni tanıması gerekirdi. Bu yüzü nasıl unutabilirdi?
En yakınlarım bile beni tanımıyorsa bu psikolog ile tamamen yabancıydık ama sanki beni tanıyormuş gibi konuşuyordu her zaman. Sıkıldım ve kulağıma beyaz, kalitesiz kulaklığımı takarak telefonumdan şarkı açtım rastgele. Hatta o kadar dalmıştım ki birden sertçe başka bir bedene çarpmamla sendelim, onun elindeki çeşitli kitap ve dosyalarda sayemde tamamen dağılmıştı. Fakat bana bağırmayıp hemen eğilerek yardım eli uzattı dengemi kuramamanın verdiği düşmeyle. Yerde öyle dururken kulaklığımın darbeden çıktığını, telefondaki müziğin de yüksek sesle çalmakta olduğunu farkettim adam gözünü oraya döndüğünde. Duraksa da hızlıca ayağa kalktım ve telefonumu alarak mahcup bir ifadeyle müziği kapattım.Kısa koyu kırmızı saçlı bir adamdı, benden çok büyük gösteriyordu ama yüzünde de henüz kırışıklık çıkmamıştı. Bu güne kadar tıpkı ünlü bir şarkıcı gibi korumuştu tenini resmen, gözünün altındaki beni de gözümden kaçmadı.
"Özür dilerim.."
"Sorun değil, birisinin eskilerin şarkılarını dinlediğini görmek mutluluk verdi bana.."
"Eskilerin şarkıları?"
"The Rose, Alive. Yıllar önce arkadaş grubumla dinlerdik."
Bana benzeyen birisini bulmamla mutlu olmuştum ama henüz tam tanışmadığımız için heyecanımı tuttum.
"Yardım edeyim."
Eğilip dosyalarını toplamaya başladığımda bunların arasında mavi kapaklı bir dosya dikkatimi çekti, çaktırmadan baktığımda üzerinde benim adımın yazılı olduğunu farkettim. Bir süre öyle kal gelmiş olsa da toparlanıp düşürdüğüm herşeyi geri eline verdim adamın.
"Şey, bir şey soracağım."
"Tabii?"
"Orada Han Jisung yazıyordu da istemeden görmüş oldum.."
"Bu neden ilgini çekti öğrenci?"
"Benim adım da öyle, o yüzden.."
Bir an dediğim şeylerin saçmalığını düşündüm, dünyada adı Han Jisung olan tek kişi ben değildim ki!..
"Bunu arkadaşıma götürüyorum."
Güler yüzle cevap verdiğinde ben şaşkınlığımı saklayamayarak hayretle bağırdım ona.
"Bay Psikoloğa mı!?"
"Onu tanıyor musun?"
"Arada gidiyorum, konuşuyoruz da.."
"Garip bir adam değil mi? Yıllar önce lisedeki arkadaşıma da söyledim ama beni dinlememişti."
"?"
"Ben Oh Ji-wook, tanıştığıma memnun oldum Han Jisung."
Yüzüne karşı bağırmamak için zor duruyordum, yüzüm gözüm seğiriyor ve karşısında ağzımı kocaman açmış bakıyordum sadece. O da işleri olduğundan dolayı yanımdan ayrılıp gözden kaybolunca ellerimi saçıma daldırdım ve olabildiğince çekip yanık bir tonla bağırdım sokakta.
"Ji Wook mu!?"
Beynim ilk defa durmuş, çalışmayı bırakmıştı.
"Noluyor ya delireceğim! Ji wook'un bu psikolog saçmasıyla ne işi olabilir ya!? Hayır ben ne alaka!"
Dizlerimin üzerine çökmüş öylece kalmışken aniden kaşlarımı çatarak ayağa kalktım ve elimi belime koyarak normal ses tonuma döndüm.
"Benim ne alakam olsun ki? Çocuk beni unutmuş, başka birisinin belgelerini götürüyor işte içeriye! İyi de neden lise dedi şimdi? Ama onun benden başka bir sürü arkadaşı da vardı. Beni ilgilendirmiyor yani.."
Usta çözme yeteneklerimle olayı çözdüğümü düşünüp güzel güzel yürüyecekken aniden durdum ve yine dehşetli bir ifadeyle bağırdım.
"Uyyh! Dur lan dur. Acaba ben ne haldeyim acaba 2040'da? Han Jisung'u bulmalıyım, kendimi bulmalıyım!"
Kararlılıkla yürüyecekken kendime onay vererek karşımda bir kişi olmaksızın söylenmeye devam ediyordum.
"Doğru, Minho'yu da bulayım. Kesin çöpçü falan olmuştur. Peki ya gerçekten psikolog olsaydı? İmkanı yok, sayısal bölümden öyle bir yere gidemez. Evet, işte bu.."
Ana sokağa çıktığımda millet beni deli sanmasın diye söylemeyi bırakıp sokakları gezmeye başladım.Düşüncelerimden kurtulmak isterken aniden bir ses duydum nereden geldiği belli olmayan, yerimde duraksayıp arkamı döndüğümde ve demin çıktığım sokağa girdiğimde ileride iki kişi gördüm. Yüzlerini seçemediğimde kulağıma küçük bir oğlan çocuğunun acıklı ağlayış sesleri geliyordu. Bağırarak bütün sokağı inletiyordu ve yarını yokmuş gibi gözyaşı akıtıyordu gözlerinden, yanındaki ise Ji Wook olmalıydı onu sakinleştirmeye çalışan.
"İstemiyorum dedim işte!"
"Lütfen Min-Jun.."
"Sana istemiyorum dedim! Onun yanına gitmek istemiyorum!"
Eğilip onun hizasına gelen Ji Wook telaşlı gibi duruyordu.
"Ebeveynine böyle davranamazsın."
"Doğurmasaydı o zaman! Hep yanına gidip o zavallı halini görmek ve babamın yanında teselli bulmak istemiyorum artık! Zaten istenmeyen bir çocuktum her zaman!"
Ji Wook endişeli, çocuk ise kızgındı o an.
"Ailen ne kadar zorluk çekti haberin var mı?.."
"Bir katilin çektiği kadar! İstemiyor ikisi de beni!"
"İkisi de seni çok seviyor."
"Lee Minho beni asla sevmedi!"
Minho mu? Minho mu demişti o çocuk?..
Parmağıyla aile ocağının içerisini işaret ettiğinde gözlerim büyüdü ve kaşlarım çatıldı, olduğum yerde içimden titrediğimi hissederken sıcak bir ateş içimi kapladı yavaşça. Çocuk içerideki psikoloğu gösteriyorsa bunca zaman Minho ile konuşmuş olmalıydım ben, benim bu hayalleri görmeye başladığımdan beri konuştuğum kişi Minho olamazdı, olmamalıydı. Kabullenmek istemiyordum, onu aramaya çıkmışken aslında burnumun dibinde olduğu çok garip gelmişti. Demek ki gerçekten evlenmişti ve büyük ihtimalle karısı pek iyi değildi, ya da o çocuk asla sevgi içinde büyüyememişti.Durgun bir ifadeyle döndüğüm yolu tekrar kat ederken Minho'nun bana söylediklerini düşündüm. Beni unutmuş olduğunu hissederken bir yandan bir zamanlar benim gibi bir arkadaşı olduğunu söylediği cümleler dolanıyordu kafamda. Demek ki tamamen unutmamıştı varlığımı, o yüzden edindiği tecrübelerle çok rahat cevap verebiliyordu bana. Onunla ilgili bir şeyleri birleştirdiğimi hissederken sadece benim ne halde olduğumu bilmiyordum şu anda, ne zaman Minho'nun ağzından laf almaya çalışsam da sanki küsmüşüz gibi davranıyordu. Ondan sonumuzun ne olduğunu öğrenememiştim asla, bana ne olduğunu bilmiyordum. Belki de buraya birşeyleri düzeltmek için bile gönderilmiş olabilirdim..
LunaLee: Yolculuğun nasıl geçiyor Han Jisung? Tadını çıkartıyorsundur umarım.
İlk defa telefonuma bildirim geldiği için mutlu hissetmiştim.
Jisung: İpucu ver, ne yapmalıyım?
LunaLee: Sadece nasıl bir şeye dönüştüğünüzü gör. İyi vakitler!
Jisung: İpucu ver!!
(Mesaj gönderilemedi)Demin heyecan ve mutlulukla elime aldığım telefonu şimdi sıkıyordum kızarmış avucumda sinirle.
"Öğreneceğim.."
Ne hale geldiğimi, eskiden yakın olduğum arkadaşlarımın neden hoşlanmadıkları Minho ile haşır neşir olduklarını, neden gülseler bile yüzlerinde sürekli olan bir üzgünlük taşıdıklarını ve sanki işler yolunda gitmiyormuş gibi davranmalarını..
Burnumdan soluyarak karşıdan karşıya geçmiştim ki yanımdan bir adam yürüyüp gitmişti, yüz hatlarını benim aynımdı ve yüzü de tıpa tıp bana benziyordu.
"Ayağıma geldin."
Büyümüş ve iyi bir adam olmuş gibi gözüken Jisung'u takip etmeye karar verdim. Her adım atışımda gittiği yerlerde insan sayısı azalıyor, sokak ışıkları köreliyordu, ürkmüştüm. Sonunda bir ormana geldiğinde burayı tanır gibi oldum, resmen hiçbir ağaca bile dokunulmamıştı!
Jisung ormanda durup bir oduna oturduğunda onu büyük bir ağacın arkasından izliyordum saklanarak, aninden belinden küçük bir çakı çıkardı. Gözleri dolmaya başlıyordu yavaşça, daha sonra elindeki bıçağı sinirle bir ağaca savurmuştu ve arkasına saklandığım ağacın gövdesine saplanmıştı. Kalbim hızla atarken neden bu kadar agresif olduğumu sorguladım birden..
"Sikeceğim böyle işi!"
O ormanda bağırmaya başladığında ben nefes bile almaya korkuyordum, kendimden.
"Herşey güzel giderken, neden elini kana bulamak zorundaydın!?"
Ben büyüdüğümde bile başımı beladan kurtarmayacak mıydım?..
"Ah, Minho..Hangi kafayla yaptın bunu!.."
Minho'dan bahsettiğini duyduğum gibi kalp atışlarım daha fazla hızlanmıştı, bu adamın onunla derdi neydi ki? Minho'nun beni çoktan unutmuş olması gerekmez miydi?..
O acele ve ne yapacağını bilememezlikle ayağım kaymıştı çamura dönen toprakta, ağzımdan küçük bir inilti çıkmasına karşı demin esip gürleyen agresif adam susmuştu ve ben de nefesimi tutmuştum. Birden yürümeye başlayınca ve burada kendisinden başka birisinin de varlığını hissetmesiyle ürkerek tek yapmak gerekeni yaptım.Kaçtım.
Arkama bile bakmadan, bir gölge gibi o ormandan ışık hızıyla ayrıldım.
"Sadece geri dönmek istiyorum tamam mı! Böyle birisi olmak falan istemiyorum, lanet olası geleceğimden banane!"
⭐
Devam edecek...
(Bu arada olaylar aşırı karıştı bir ara. Olay örgüsü falan toptan değişmişti baya ters köşe yapan bir şeye dönmüştü ama bu kitap o kadar şeyi kaldıramazdı aphdoshso
O yüzden biraz düz mantık gitmek zorundayım, zaten kafa karışıklığı oluşturan ve mantık hataları olan yerler olduğundan düzenleme yapamadım)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
缘分: YUÁNFÈN -Minsung (Mpreg)-
Fanfiction-Yarı Omegaverse- Sabahları derslerine çalışan zeki ve meşgul gözüken Dominant Omega Han Jisung akşamları katil oluyor. Bir gün akşamın suskun ışığında kendini maske ve şapkalarla kapatmış, yine eline kan bulaştıracakken avlanan o oluyor, ve kaçırı...