ᥫ᭡ 17- Hızlı ve Suçlu

118 22 6
                                    


Mükemmel bir hızla hiç olmadığım kadar speed up yaparken Eun-Ho bana salak salak bakıyordu, bense aceleden çoktan terlemiştim ve saçlarım yüzüme yapışmıştı bile.
"Ne yapıyorsun olum!?"
"Sus ve gel.."
Sert bir tonda bağırırken oldukça korkunç görünmüş olmalıyım ki çocuk birden hazır ola geçerek ve derin bir şekilde yutkunarak benim yaptığım gibi duvara tırmanmaya başlamıştı. Kendimi yere bıraktığımda ve mücadeleci ruhumla dört ayak üzerine düşüp nerede olduğunu bilmediğim kameraya havalı bakışlar atarken arkamdan bir 'küt!' sesi duydum. Aceleyle peşimden gelmeye çalışan elemana baktığımda yerde yatmış sırtını ovazlıyordu, polis sireninin sesini duyduğumda onu kaldırıp ışık hızıyla ayrıldım okulun etrafından.
"Senin yapacağın işe sıçayım Minho! İhbar etmiş işte, biliyordum pezevenklik yapacağını!?"
"Ananı satayım ben niye geliyorum!"
"Artık suç ortağıyız Eun-Ho, koş ya da öl!"
"Sikeceğim seni!"
"Kapa şu lanet çeneni!"
Ben koşuyorken ve ona saydırıyorken o da benim arkamdan nefes nefese koşuyordu. Bir tazı gibi göt korkusuyla koşarken sonunda neresi olduğunu bilmediğim bir sokağa varmıştık, karanlıktı burası.

Ellerimi belime yerleştirerek dinlendim ve etrafı inceledim. Sol tarafımda renkli, eskimiş ve çatlamış evler yer alırken iki tane yol ayrımı çıkıyordu gerimizden. Bizim geldiğimiz yolun yanındaki yol birleşerek önde büyük bir yol oluşturuyorken sağ tarafımda deniz vardı. Aynı zamanda kaldırım kenarına da bir sürü araç sıra sıra dizilmiş, park edilmişlerdi. En sonda ise büyükçe bir tır vardı öndeki küçük arabaları kapatan, kurtulduk sanıp arkamda kalan embesili kontrol edecekken onun orada olmadığını farkederek telaşlandım.
"Nereye gitti bu öküz?"
Yerimde söylenirken ve kaşlarımı çatarken Eun-Ho'nun elinde sütlaçla mutlu bir şekilde döndüğünü gördüm, hayır bu karmaşanın içinde gidip bir de sütlaç almış sonra da rahat rahat yanıma dönmüştü yani?
"Bu ne lan?"
"Açtım."
"Senin miden hiç durmuyor zaten."
"Asıl kendine bak be, daha geçen ay soğanla ketçabı karıştırıp yemeye çalışıyordun."
"Sanane damak zevkimden?"
"Sen çok garip olmaya başladın haa!"
"Asıl garip sensin!"
"Kilo mu aldın sen? Vallahi kilo almışsın karına bak!"
"Evet kilo aldım ne var?"
"Önüne geleni yersen bu olur. Yemeğini elinden alınca da kızıyorsun saldırıyorsun bize be!"
Elimi dayılanır gibi havaya kaldırıp ona cevap verecektim ki uzaktan duyduğum ve gittikçe yakına gelen siren sesleriyle olduğum yerde sendeleyerek arkama baktım.

Sıçış bu sıçış..

"Ananı-"
Önümdeki embesil parçası da hala sütlaç yiyordu, bağırarak yediği sütlaca el koydum ve gözüme önümüzdeki tırı kestirdim.
"Hala sütlaç yiyorsun ya!?"
"Az sakin ol aq"
"Hapislerde çürüyeceğim amk!"
"Ne alaka?"
"Ama hayır!.."
Tıra doğru yürüdüm ve dıştaki kapakları açarak içeri adım attım. Zorla yuvarlanarak içeri girdiğimde Eun-Ho da girsin diye elimi uzattım ona ve o da güç bela ulaştı yanıma. Siren sesi artık yanımızdayken bir hızla kapıyı kapattım ve yere çömerek başımı tırın duvarına yaslayarak hızlı hızlı nefes aldım, diğeri ise yerde can çekişiyordu resmen.
"Jisung, bitirdin beni.."
"Sus be!.."
Artık nefesimiz düzene girdiğinde sakince o da karşıma oturmuş, bana bakmaya başlamıştı.
"Neden kaçıyorsun? Polisler gelip geçen olan olayı soracaklardı belli ki."
"Hayır, net Minho beni ihbar etti."
"Minho senin neyini ihbar etsin? Öğrencilerin başarısını çalıyor diye mi!.."
"Katil var ya.."
Ben taksit taksit konuşurken onun merakı daha çok artıyor ve sesinin tonu istemsizce değişiyordu.
"Ne olmuş katile yakalandı ya o!?"
"Yok, o değil asıl katil.."
"Bak boğarım seni olum çabuk söyle ne döndüğünü.."
"Ben katilim."
Bir çırpıda ağzımdan çıkan şeye karşı ağzı açık kalmıştı ve boş boş bana bakıyordu, ağzına sinek girecekti şimdi.

Fakat aniden güçlü bir kahkaha patlatmış ve sesinin yankı yapmasını sağlamıştı.
"Güzel şaka!"
"Ne şakası ya! Gerçeği söylüyorum."
Korkusunu kahkahasıyla bastırmaya çalışıyordu.
"Sana teker teker cinayetlerin ayrıntılarını mı açıklamam gerekiyor Eun-Ho?"
Birden susmuş ve side eye atarak bana bakmaya başlamıştı, belli ki hala inanmıyordu.
"Gözleri oyulan öğrenci, sırf beni gördüğü için ona ceza verdim. Hyeon-So, beni eliyle göstermişti ve kısa süre sonra da ölü bulunmuştu ya? Evine gittim, telefonunda konum takip uygulaması vardı. Güzel güzel konuşurken beni öldürmeye çalıştığını farkettim hatta bana katil olduğumu bile söyledi, o yüzden ona da ceza verdim. Sıra Minho'ya gelmişti."
Oturduğu yerden titrediğini görebiliyordum ve ben de bu soluksuz konuşmanın ardından derin bir nefes vererek iç çektim.
"Evet! Öleceğim, öldüreceksin beni değil mi!?"
Birden avaz avaz yakınmaya başladığında ve kendini korumaya aldığında bu sefer ben ters ters baktım suratına.
"Neden yapayım ki?"
"Bana söyledin! Bana güvenmeyeceksin ve susmam için beni de öldüreceksin!?"
Sesinin yüksekliği nedense beni aşırı rahatsız etmişti ve aniden sinirlenip onun gibi ayağa kalkarak üzerine yürüdüm.
"İnsanları öldürmeyi bıraktım! Midem bulanıyor.."
Bir anlığına bayılacak gibi olmuştu ama kısa sürede kendini toparlamıştı, bense artık kapının önüne gittiğimde sakince yanıma gelmişti.
"Hala arkadaş sayılırız."
"Bir katille arkadaşım.."
"Eğer düşündüğün gibi olsaydı Minho çoktan ölmüştü."
"Ne?"
"Minho uzun zamandır bunu biliyor ve hep susmuştu, hatta beni..sakladı."
"..."
"Çıkalım artık."
Korkmaması için kapıya elimi koyduğumda ve ittirdiğimde açılmadığını farkettim, hayır kulp falan da yoktu.
"Hasiktir, açılmıyor."
"Ney?"
"Burda kaldık olum!?"
"Allah'ım, bir katille aynı tırda mahsur kaldım aq!"
"Daha fazla konuşursan seni cidden boğarım Eun-Ho sence sorunumuz o mu!?"
"Hay sıçayım!"
İkimizde aniden küfürler yağdırmaya ve bağırmaya başladığımızda o yorularak susmuştu ama ben hala bağırıyordum avaz avaz.
"Bundan daha kötü ne olabilir! NE!?"
Evet, tam ellerimi semaya açmış bağırırken araç aniden hareket etmeye başlamıştı.

Temiz sıçmıştık galiba.

Yanık tonlarla kulağı sağır eder şekilde bağırırken ellerimi dizime vuruyordum ama birden bembeyaz ışıklar kapladı yine bedenimi, yine o his bütün hücrelerimi doldururken sesimi kıstım...
...Işık kendini göstermeyi kestiğinde gözlerimi açtım yavaşça ve çatılan kaşlarımı eski düz haline getirdim, psikolog randevumun zamanı gelmiş olmalıydı ve ben yine aynı yolda yürüdüm. Cam kapıyı ittiğimde ve temiz, havası farklı olan ocağa girdiğimde sonuç olarak yine Minho'nun karşısında bulmuştum kendimi, hiç oradan ayrılmıyordu sanki. Gerçi sayısal bölümden nasıl psikolog oldu onu da sorguluyordum hala..

"Nasılsın Jisung?"
"İyiyim. Sen iyi misin?"
"Sayılır."
Elindeki raporla uğraşırken bana bakmasa da geveliyordu ağzından bir şeyler.
"Peki Min-Jun nasıl?"
Biricik oğlunu sormamla raporu bırakmış ve duraksamıştı karşımda, bana öyle bakarken aniden elindekileri bıraktı ve dikkatini bana verdi.
"Min-Jun iyi."
"Karını seviyor olmalısın. İyi bir aile olduğunuzu düşünmüştüm."
"Seni tereddütte bırakan şey ne?"
"Min-Jun'u ağlarken gördüm. Senin onu sevmediğinden bahsetti, annesinin yanına gitmek istemediğini.."
"Min-Jun'un ağzından anne kelimesi asla çıkmaz, çıkamaz."
"Neden? Yasakladınız mı?"
Benim tehditkar bakışlarıma karşı onu sertçe sorgulamaya çalıştığımı anlamış olacak ki gülerek başını yere eğdi ve hiçbir şey yokmuş gibi tekrar baktı yüzüme.
"Onun annesi yok ki."
"Ne?.."
Şaşırmıştım ve sanki o benim bu aptala düşmüş durumumdan hoşlanmış, ya da rahatlamıştı.
"Genç efendi, sizin sandığınız gibi evli bir adam değilim."
"Ama Min-Jun?.."
Aklıma gelen şeyle arsızlık yapsam da tutamamıştım dilimi şaşkınlıkla.
"Annesi belli değil mi yoksa!?"
"Hayır, annesi yok. Ben varım."
"Çocuğu tek başına mı yaptın ya? Doğru düzgün anlatsana!.."
"..."
Utangaç bir gülümsemeyle ellerini yine birbirine kenetlemiş yüzünün önünde tutarken içinden kıkırdıyor ve başını yere eğiyordu. Aklıma gelen son şeyle elimi ağzıma götürüp şaşkınlıkla gözlerimi kısmıştım.
"Yoksa.."
"Hm."
"Yani, tercihlerininin farklı olduğunu bilmiyordum ben.."
"O halde, artık sana dönelim mi?"
Konuyu kapatmak ister gibi yüzünü kaldırarak bana bakmıştı ama sakın gözükmesine rağmen kıpkırmızıydı kulakları adamın.

Fakat neden bana dönmeliydik ki? Minho hakkında ne varsa öğrenmek istedim.

"Min-Jun'u merak ediyorum Bay Psikolog."
"Küçük normal bir oğlan çocuğu o sadece."
"Normal değil bence, millet ona silah bıçak kullanmayı öğretiyor senin ruhun duymuyor."
"Onun oğluma o tür şeyler öğrettiğini biliyorum."
"Karşı çıksana!"
"Damarlarında katil kanı taşıyan bir çocuğa masumluğu öğretemem genç efendi.."
Derin bir nefes verip gevşedi yerinde.
"Özellikle, Min-Jun çok zorlu şartlarda dünyaya geldi. Yani sandığın gibi bir şey değil ama, üzüldüm onun için. Belki herşeyin benim suçum olduğunu kabul etmeliydim."
"Sevgisiz mi büyüttünüz onu?"
"Yeterince sevgi aldı ama o çocuk yumuşak dilden değil, her zaman çatala oynamaktan hoşlanıyor."
"Anladım.."
Demek ki cidden evlenmemişti Minho, dediği gibi asla düşünmemişti bunu ve yapmamıştı...

...Gözlerimi açtığımda uyanmamı sağlayan şey bir adamın bana bağırmasıydı.
"Uyansana öküz! Ne ara uyudun!? Horluyorsun bir de.."
Gözümdeki çapağı silip ayaklandığımda ve uyuşan belimi ovduğumda aracın durduğunu, ama aynı zamanda benim de üşüdüğümü hissettim. Karşımdaki adama baktığımda saçlarında küçük beyaz taneler vardı.
"Lan! Ne oldu sana, kardan adama dönmüşsün ya la!"
Haline hunharca gülerken bana çıkışmasıyla sustum ve ben de kendi bedenimi kontrol ettim, sanırım ben de donmuştum.
"Donmuşuz lan biz."
"Yeni mi anladın salak?"
Eklemlerimi hareket ettirmek pek mümkün değildi ve artık ellerimi açarak dua etmeye, mucize istemeye başlamıştım ki birisinin dışarıdan tıra vurduğunu hissettim.

O kadar dilenmiştim ki, arabayı süren kişi kapının kilidini açık bırakarak oradan ayrılmıştı.

Devam edecek...

(Ney ney noluyoooo!?!?)




缘分: YUÁNFÈN -Minsung (Mpreg)-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin