ᥫ᭡ 30- Birşeyleri Farketmek

86 8 2
                                    


"Bundan sonra ne dirime, ne ölüme Minho."
Bir hışımla karşımdan ayrılıp gittiğimde bakıyordum önümdeki boşluğa, ne hissetmeliydim?
Jisung bana neden böyle davranıyordu? Ona karşı bir yanlışım mı olmuştu da bu şekilde ona dokunmama bile izin vermiyordu? Önüme dönüp zilin çalışını dinledim ve asık bir suratla, bitmiş bir moralle sırama yürüdüm. Göz çukurlarımda neden oluştuğunu bilmediğim damlalar oluşuyordu ve burnunu çekiyordum fazla duygusallıkla.
"Neden ağlıyorum ki?.."
İçimden söylenerek sıramda tırnaklarımla ilgilendim, peşinden gitmek istemedim çünkü zaten yüzümü bile görmek istemiyordu.

Düşüncelerimde boğulmak üzereyken sınıf sessizleşmiş, içeride bir anlığına Bay Yang'ın sesi yankılanmıştı ama onu da duymayı bıraktım kısa süre içinde. O gün, üzerim tamamen siyahlarla kaplıyken ve yüzümü kapatmışken izlemiştim onu. Bira içen bir adamla karşılaştığımda yaklaşmış ve yakalamıştım onu, fazla şoka uğramıştı ve inadına kurtulmaya çalışıyordu. İçimden özür dilesem de ardımda sert bir kapı sesi bıraktım ve odanın içinde dehşetle geriye çekilmeye çalışan bedenine baktım, Jisung'u ilk defa bu kadar korkmuş görüyordum. Üzerine yürüdüğümde engel olmaya çalışsa da giydiği siyah hırkayı bir çırpıda çıkartıp attım yere, bana tekme atmaya çalıştığı vakit iki bileğini de sabitlemiştim örtüye.

Aklımda bunlar dolaşırken o günden sonra yüzüne bile bakmaya mecalim olmamıştı, tepkisinden kaçıyordum bir nevi. Bilmiyordum yaptığım şey doğru muydu, bu onu katil olmaktan vazgeçirmişti ama aynı zamanda sağlığını da bozmuştu. Ona hiç yanaşamıştım doğru düzgün çok sert ve dobra gözüktüğü için, yine de ara sıra uzaktan izliyordum yaptığı şeyleri.

Ders bitimi çantamı topladığımda aklıma onun çantası gelmişti. O gün çıplak kalmış bedenine kendi kıyafetlerini geçirirken eşyalarının saçıldığını farketmiştim, hepsini toparlayıp sakladım dolabımın kenarında. Dışarıda bıçağı duruyordu,  elime siyah bir örtü geçirerek onu kulbundan tuttum ve olduğu gibi çekmeceme kilitledim; güvendeydi artık.

Herkes sınıfından çıkmak üzere olduğunda kulaklığımı taktığım telefondaki müzik aniden durmuş ve araya tatlı bir tını karıştırmıştı. Geride bir tek ben kaldığımda kaşlarım çatılarak baktım telefonumun ekranına.

LunaLee: Selam yabancı! Seninle tanışmak güzel..

"Ne haltım bu şimdi?.."
Söylene söylene bu garip numaraya göz atarken telefonumun bildirim kısmında bir ay işareti gördüm; parlak mor bir ay ve onun içini kaplayan siyah bir 'Luna' yazısı.

LunaLee: Ruh eşinin sana ihtiyacı olabilir.

"Hay sikeceğim..Bir bu eksikti."
Agresif bir şekilde telefonu kapatıp hızlı ve sert adımlarla yürümeye başladığımda ve okul bahçesinden çıktım. Aklıma Jisung gelmişti birden, herkesin içinde çekip gitmişti ama nereye olduğunu söylememişti ki onu merak etmeye başlamıştım.
"Büyükannenin evinde olmalı."

LunaLee: Beni dinlesene inatçı adam? Lanet olası! İkiniz de çok garipsiniz, seninle mi uğraşacağım?

Yeniden duyduğum telefon sesiyle artık canım burnuma gelmişti ve sinirli bir ifadeyle ekranı açmıştım, o deli saçmasından bir mesaj vardı üstelik beni eleştiriyordu!

Minho: Sen kim oluyorsun da beni eleştiriyorsun lan? Zaten başımda yeterince dert var, polise vermeyeyim seni.

LunaLee: Benim bulunduğum yerlerde polis gibi mürettebatlar çalışmaz beyefendi.

Minho: alırım ayağımın altına nedir bu ya? Telefon şakan bittiyse siktir git.

Durumu hiç uzatmadan engel attığımda dışımdan da duyulacak şekilde nefes vermiştim ve rahatlamıştım.

缘分: YUÁNFÈN -Minsung (Mpreg)-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin