Kapının kilidinin açıldığını dışarıdan gelen sesten duymuş ve hemen ayaklanmıştık, birbirimize bakarken ilk önce yaklaşan adım sesleri şimdi gitgide uzaklaşıyordu.
"Nereye getirdi lan bu bizi?"
"Ne bileyim!"
"Gidelim dondum ya!"
Bütün hücrelerimin donduğunu hissederken Eun-Ho soğuğa alışmış gibi gözükse de ben asla öyle değildim, hala üşüyordum ve neredeyse ağlayacak noktaya kadar gelmiştim. Çömeldiğim yerden ayağa kalktığımda yine karnımda inanılmaz ağrılar oluşuyordu, hatta bunlar ağrı değil sancının ta kendisiydi. Bu acıya karşı sanki dindirecekmiş gibi elimi koyup sıvazlama gereği duymuştum, Eun-Ho da bana garip garip bakıyordu neredeyse ayağını yere basacakken.
"Ne oldu?"
"Midem..-"
Tam ona cevap verecektim ki birden sancılar iğrenç bir hise dönüşüp bulandırmıştı boğazımdaki ve midemdeki hissi, bir sarmal gibi kıvrıldığımı hissediyordum. Ayrıca Eun-Ho'ya cevap verirken elim ağzıma gittiğinden sesim boğuk çıkmıştı ve hemencecik atladım tırın arkasından.
"Kusmam lazım benim.."
Onun beni göremeyeceği çimenlik bir alana yarınım yokmuşçasına koşarken içimde ne varsa bırakmıştım resmen.
"Rahatladım be!"
Belimin kırılmasından kurtulup doğrulduğumda ve elleri belinde keriz gibi duran herifin karşısına geldiğimde yanaşıp koluna girdim, onunla birlikte yürüdüm. Ben gelmedikçe burayı gezeceği yoktu!Tırın geldiği yer pek tekin bir sokağa benzemiyordu, hiç gözüm tutmamıştı buraları. Burada sokak direkleri bile kararsız bir titreyişle, tehditkar bir sarı renginde yanıyor ve içini soğutuyordu insanın. Havası esiyordu ve üşütüyordu kendini bu yerden, insan burada kendini soyutlanmış hissetmeye mahkum sanırdı. Söylenirken havanın soğukluğunu bozan ve ortamı sarhoş bir ılıklıkla ısıtan bir yer gördüm, merakla oraya gittim Eun-Ho'yu kolumdan ayırmayarak. Bu renkli, sesli ve gürültülü yerin önüne geldiğimde tip tip kapıya baksam da birden iki kravatlı adam orada durmamıza izin vermeyip bizi atmıştı içeriye..
"Ananı avradını!-"
İçeri savrulmamıza tam analarına sövecekken farkettim ki burada sadece ses ve kadeh kalabalığı değil, açık saçık giyinmiş insan kalabalığı da vardı. Herkesin sanki bayram edermiş gibi oynadığı, vücutlarını sundukları bu yere karşı yüzüm ekşimişti ve yanımdaki embesilin koluna daha çok yapışmıştım.
"Boku yedik Eun-Ho."
"Pavyon lan burası.."
Tam gözlerimizi kapatıp ters istikamete doğru gidecekken kapı üzerimize kapanmıştı ve şaşkın bir gülümseme ile tekrar insanlara dönmüştük. Kimse bizi farketmiş gibi değildi, üstelik bu müzikler de kulağımı sağır ediyordu resmen!Ya tarih olacaktık, ya da tarih yazacaktık. Gerçi burada yazdığımız tarih, ne biçim bir tarih olurdu emin değildim.
Sakin adımlarla kalabalığın arasından sıvışıp gittik ve yapışık ikizler gibi sonunda tenha bir köşe bulduk, heryerde vazolar, süsler vardı. Onları kırmamaya özen göstererek üzerinde hiç bir tabela bulunmayan, içeriden ses gelmeyen odaya destursuz canımı kurtarır gibi dalınca Eun-Ho da şaşkınlıkla peşimden yere yapışmıştı. Kapıyı ardımdan kapattım ve bütün vücudumu yasladım duvara, gözlerim açıktı ve tedirgindim.
"Allah Aşkına, daha yeni okuldayken..nasıl pavyona düştük biz?"
"Ne bileyim ben!"
"Gidip o dayıyı öldüreyim mi? Ha!?"
"Sakin ol Jisung bu hızla beni de öldürürsün diye korkuyorum zaten!.."
"Camdan atlayalım!"
Gözüme camı kestirdiğimde koşarak bembeyaz perdeyi açtım ve içeriye biraz olsun ay ışığı girmesini sağladım. Bu oda resmen güllerle donatılmıştı, çift kişilik kırmızı örtülü bir yatağı bile vardı."Pavyonda niye bu var ya!?"
Yüksek sesle söylenirken fazla agresif olduğumu bile farketmiyordum ki Eun-Ho titriyordu, aşağı baktığımda atlamaktan vazgeçtim ve efendice yerime döndüm.
"Atlamayak."
"Niye?"
"Ölürüz."
"Siktiğimin suçu! Gittin katil oldun!? Üstelik polisler senin için gelmemiş bile olabilirdi!?"
"Bağırma bana be! Hepsi Minho'nun suçu!"
"O birşey yapmamıştır Jisung!"
"Ulan daha geçen çocukla aramızı bozmak için ne varsa yapıyordun!? Söyle bana Eun-Ho, millet bana tecavüz ederken yanımda mıydın? Bir gün başka, öbür gün başka söylüyorsun!"
Sinirle aklıma gelen bütün şeyleri alakasız olsa bile söyledikten sonra büyük bir nefes verdim, ve o da susup başını yere eğdi..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
缘分: YUÁNFÈN -Minsung (Mpreg)-
Fanfiction-Yarı Omegaverse- Sabahları derslerine çalışan zeki ve meşgul gözüken Dominant Omega Han Jisung akşamları katil oluyor. Bir gün akşamın suskun ışığında kendini maske ve şapkalarla kapatmış, yine eline kan bulaştıracakken avlanan o oluyor, ve kaçırı...