xxɪ

861 94 198
                                    

Dazai aklına gelen anılarından sıyrılıp dosyayı masaya bıraktı. Üstündeki kıyafetlerden kurtulup duşa attı kendini, içindeki pişmanlıkları atmak istermişcesine.

•••

Akutagawa, kucağında uyuyakalan Atsushi'ye bakarak esnedi. Kucağındaki genç uyurken çok huzurlu görünüyordu ve Akutagawa son iki gündür doğru düzgün uyuyamamıştı. O da kucağındaki genç gibi huzura kavuşmak, gözlerini kapatıp dinlendirici bir rüyaya dalmak istiyordu.

Beyaz saçlıyı uyandırmayacak şekilde onu onun çift kişilik yatağına yatırdı. Üstünü örttü, yanına uzandı ve yüzünü izlemeye başladı.

Atsushi ile yakınlık kurduğundan beri zaman kavramını yitirmişti Akutagawa. Şu an sabah mıydı akşam bilmiyordu. Normalde sabah uyurdu, geceleri uyanık kalırdı ama insanlarda tam tersi olduğu için Atsushi ile birlikte zaman geçirecekleri bir zamanları az oluyordu. Bu yüzden de Akutagawa artık bazen gece bazen gündüz uyumaya başlamış hatta son iki gündür uyku uyumamıştı bile. Bu da kafa karışıklığı yaratıyordu. Ama rahatsız değildi bundan, Atsushi ile beraber vakit geçirdiği sürece uykunun bir önemi yoktu onun için.

Göz kapakları ara ara kapanıyordu. Bir yatakta olduğu için, haliyle bu da onu etkiliyordu. Kapanan gözlerini geri açtı, esnedi. Sanırım biraz uyusa sorun olmazdı.

Atsushi'nin yanına uzanıp gözlerini kapattı. Onu yavaşça kendine çekti, sarıldı. Böyle uyumayı seçmişti, Atsushi'nin de bundan rahatsız olacağını düşünmemişti. Beyaz saçlı genç oğlan, kıpırdandı. Fakat uyanmadı. Siyahlı sevgilisi onun kokusunu içine çekerek uykuya daldı.

Onlar uyurken, Akutagawa'nın rüyasını izleyelim biz de. Önceden gördüğü, Dazai'ye bahsettiği rüyanın aynıydı bu. Atsushi yine kollarını açmış, ona gülümsüyordu. Boynunda diş izleri vardı, üstündeki gömleği hırpalanmıştı. Akutagawa önceki sefer, bu rüyanın devamını görememişti. Öyledir ya, rüyanın devamını görmek zordur. Aynı rüya zor denk gelebilir. Ama bazen o rüya bizi çok etkiler, defalarca görürüz. Bazen istemediğimiz halde. İstediğimiz rüyaları tekrar tekrar görmek yerine, istemediğimiz rüyaları görebiliriz. Bu da beynimizin bize yaptığı bir oyundur belki de.

Akutagawa'nın ise bu rüyayı görmek isteyip istemediğini bilmiyoruz, yani en azından ben bilmiyorum. Belki siz biliyorsunuzdur. Akutagawa rüyasında, yavaşça Atsushi'ye yaklaştı. O bir adım attıkça, Atsushi ona daha da yaklaştı. Her seferinde ikisi de birbirine birer adım atıyordu. Ve yaklaştıkça, Akutagawa'nın Atsushi'yi daha fazla inceleme şansı oluyordu.

Aralarında sadece birkaç adım mesafe kaldığında, durdular ikisi de. Atsushi hala aynı şekilde gülümsüyordu fakat bu sefer daha farklı bir detayı fark etmişti Akutagawa.

Gözlerindeki parıltılar.

Gözlerindeki parıltılar, yanlış duymadınız. Islanan gözleri, ışığın etkisi ile parlıyordu. Atsushi'nin neden gözyaşları ile gülümsediğini merak etti Akutagawa. Bir adım daha attı. Ama bu sefer Atsushi bir adım atmadı, hatta açtığı kollarını indirdi yavaşça.

Akutagawa korktu, titreyen bacakları ile bir adım daha attı. Atsushi artık gülümsemiyordu. Gözlerinde yaştan başka bir şey yoktu.

Akutagawa koşarak aralarındaki mesafeyi kapattı. Atsushi'ye sarıldı. Atsushi'nin gözyaşlarının omzunu ıslattığını hissetti. Atsushi ona karşılık vermemişti, sadece sessizce ağlıyordu.

Akutagawa onu sarıp sarmaladı. Saçlarını, yanaklarını, ellerini öptü. "Ben mi getirdim seni bu hale?! Ö-özür dilerim! Bir şeyler söyle!" Telaşlanmıştı, rüyadaki Akutagawa. Atsushi ise sadece gözlerini kapattı, "Kurtar beni." dedi. Akutagawa'nın ona daha sıkı sarılışıyla ise toz olup uçmuştu.

Akutagawa gerçek dünyaya, çığlık atarak uyanmıştı. Nefes nefese, ter içindeydi. Onun çığlığı beyazlı oğlanı da uyandırmıştı. Aniden gözlerini açtı ve ona baktı. "Aku... İyi misin?" Uykulu ve şaşkın gözlerle ona bakıyordu.

Akutagawa ona baktı. Hissediyordu. Bir felaket olacaktı, bu rüya da onun işaretiydi. "Sadece... Bir kabus gördüm. Sorun yok, hadi uyumaya devam edelim." diyip geçiştirmeye çalıştı. Atsushi kaşlarını çattı. "İyi görünmüyorsun." Yattığı yerden doğruldu. "Yüzünü yıkamak ister misin?"

Derin bir nefes verdi Akutagawa. İçinden kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Sadece rüyaydı, kabustu. Atsushi burda ve yanındaydı. Hatta şu an onun için endişeleniyordu. Kendini toparlamalıydı. Onu daha fazla endişelendirmek istemiyordu.

Başını sallayıp yataktan kalktı, banyoya yöneldi. "Gelmemi ister misin?" diye sordu Atsushi. Akutagawa hayır anlamında başını salladı ve banyoya girip elini yüzünü yıkadı.

Atsushi ise o sırada, Akutagawa'nın ne gördüğünü düşündü. Elini başına götürdü. Başı çatlıyordu. Belki de daha fazla uyumamalıydı.

O da yataktan kalktı ve çıplak ayakları ile soğuk zemine bastı. Bastıktan sonra gelen buz gibi soğuk, içine işlemişti. Baştan aşağı titredi kemikleri.

Mutfağa gitti ve bir ağrı kesici attı ağzına. Ardından hiç düşünmeden içti bir bardak suyu. Akutagawa yatak odasına gitmişti, Atsushi'yi orda göremeyince içini bir korku kaplamıştı. Hala rüyanın etkisindeydi. "Atsushi!" diye bağırdı evin içinde. Sesi yankılandı. Atsushi sesi duyunca karşılık verdi. "Mutfaktayım."

Akutagawa mutfağa gitti ve rahat bir nefes aldı. Sandalyelerden birine oturdu. Atsushi de onun yanına geçti, bardağı tezgaha bırakıp.

"Ne gördüğünü anlatmak ister misin?"

İstemiyordu Akutagawa anlatmayı. Endişelendirmek istemiyordu daha fazla sevdiğini. "Çok önemli bir şey değil."

Atsushi iç çekti. Elini, Akutagawa'nın masanın üzerinde duran bembeyaz ellerinin üstüne yerleştirdi. "Pekala, anlatman için zorlamayacağım se- çok soğuksun!" Ellerini Akutagawa'nın eline daha fazla sardı Atsushi. Akutagawa, "Vampirlerin vücut sıcaklığı yoktur, bilmiyor musun?"

Atsushi yutkundu. "Biliyorum... Ama elin daha öncesine göre fazla soğuk gibi."

"Sana öyle geliyordur." Ayağa kalktı ve sarıldı ona. Atsushi de kollarını onun buz gibi bedenine sardı. "Üşüyor musun hiç, Akutagawa?"

"Buz gibi soğuk olabilirim ama üşümüyorum." Gülümsedi. "Senin sıcaklığını hissedebiliyorum Atsushi."

Atsushi'nin yanaklarını kızartmıştı bu. "İstesem de seni ısıtamaz mıyım?" diye sordu. Akutagawa hayır anlamında başını salladı. "Ama sevginle kalbimi ısıtabilirsin."

Bu sözler yüzünden Atsushi'nin yanakları yanmaya başlamıştı ve çok sıcak olmuştu ortam onun için. Akutagawa'dan ayrıldı utançla ve bir bardak su içti. Akutagawa, "İyi-" diye başlayıp sözünü tamamlayamadan o konuştu. "İ-iyiyim!!" Bardağı tezgaha bırakacaktı ama o telaşla yere düşürdü. Çat! Bardak tuzla buz olmuştu.

"Ben toplarım!" Eğildi Atsushi. Parçaları eline almaya başladı. Akutagawa onun elini tuttu, "Yapma. Elini keseceksin. Ben toplarım." dedi.

"Ama sen de elini-"

"Ben yaralarımı iyileştirebiliyorum Atsushi."

Ah, doğru ya. Sürekli unutuyordu Atsushi. Akutagawa yaşayan bir ölüydü. Gerçek anlamda "yaşayan bir ölü".

Onun parçaları toplayışını izledi. Akutagawa onları topladıktan sonra, hepsini çöpe attı.

Kapı çalıyordu. Chuuya söylenerek elindeki gazeteyi fırlattı, yerinden kalktı ve kapıya gitti. "Kim bu saatte kapıyı çalan or-" Kapıyı açtı. Savurduğu küfür yarıda kalmıştı. Kapıda kimse yoktu, sadefe yerde bir zarf vardı.

Zarfı aldı ve içeri girdi. Mühürlenmiş kısmı yırttı. "Kim bunu bu kadar mühürlemeye uğraştı?" dedi kendi kendine. Zarfın içindeki kağıdı açtı ve okumaya başladı.

Köprünün altında buluşalım.

ᴀᴠᴄɪ || shin soukokuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin