ɪ

2.3K 181 225
                                    

"Chuuya-san, böyle yürüyerek sence bulabilecek miyiz ki?" diye sordu Atsushi. Önünde yürüyen Chuuya ona döndü ve, "Sshh! Sessiz ol velet! Çok bağırıyorsun, avcı olduğumuz belli olacak!" dedi fısıldayarak.

Atsushi daha yeni katılmıştı avcılar birliğine. Tecrübesizdi. Chuuya ise onun aksine eski bir üyeydi ve tecrübesi çoktu. Şimdi de bunları Atsushi'ye öğretmeye çalışıyordu.

Chuuya yürürken, "Vampirler eskiden sabah dikkat çekecekleri için dışarıya çıkmazlardı. Çünkü güneş ışığı yüzünden şemsiye kullanmaları gerekirdi. Fakat artık şemsiye olmadan, özel kıyafetler ile tenlerine etki eden güneş ışığını engelliyebiliyorlar. Bu yüzden her an her vakitte onlarla karşılaşabilirsin." diye anlatıyordu Atsushi'ye.

Atsushi yeni çıkmış aya baktı. Ay bu gece dolunay evresindeydi. Hava soğuktu. Chuuya onun omzuna vurdu ve, "Odaklan aptal!" diye kızdı ona.

"Vampirleri gördüğünde, onları insanların çoğunlukta olduğu kalabalık ortamlarda avlama. Onları kuytu bir yere çekmeye çalış." dedi Chuuya etrafına göz ucuyla bakış atarken. Devam etti. "Vampirlerin göz renkleri aynı bizimkiler gibidir, fakat kana susadıklarında ya da saldırıya hazırlandıkları zaman gözleri kırmızıya döner. En bariz özellikleri."

Atsushi bunların hepsini bir bir zihnine not etti. Yanından geçip giden insanları inceledi. Onların gözlerine baktı. Chuuya'nın söylediği gibi kırmızı değildi hiçbirininki.

Biraz kuytu bir sokağa girdiklerinde, Chuuya yanında getirdiği gaz lambasını yaktı. Göz gözü görmüyordu burda. Bu Atsushi'yi ürkütmüştü biraz. Ama sonra korkusu hemen geçmişti, çünkü yanında Chuuya'nın olduğunu hatırladı. Derin bir nefes aldı, sonra da bu nefesi verdi. Chuuya aniden durdu ve ona döndü, "Nefes sesimizi bile duyabilirler! Bu kadar sesli nefes alma!" diye kızdı ona fısıldayarak.

Atsushi başını salladı olumlu anlamda. Chuuya etrafa göz gezdirdi. "Velet, kan kokusu alıyorum."

Chuuya bunu söyler söylemez, Atsushi heyecanlanmıştı. Eğer bir vampir varsa bu onun ilk görevi olacaktı. Panik de olmuştu biraz.

"Ne yapacağız Chuuya-san?"

"Dikkatli ol. Peşimden yürü."

Chuuya Atsushi'ye bu emri verdikten sonra Atsushi silahını hazırladı ve Chuuya'nın peşinden yürüdü.

Kullandıkları silahlar normal cisimlere dönüşüp saklanabiliyordu. Böylece taşıması daha kolay oluyordu. Eğer böyle olmasaydı her yerde dikkat çeker, ayrıca o koca şeyleri taşımak da zor olurdu.

Bütün silahların dönüştüğü cisimlerin üzerinde ortak bir sembol vardı. Kanat. Kanatlar meleği temsil ediyordu, melek de birliği.

Sokağın dörde ayrıldığı bir noktaya vardıklarında, önlerinden hızla bir şey geçmişti. Atsushi bunu bir karaltı olarak görmüştü, Chuuya ise vampir olduğunu anlamıştı. "Vampirler burda!" diyerek uyarı verdi Atsushi'ye. Boynundaki kanat sembolü şeklindeki kolyeyi çıkarttı Chuuya, "Fukanzenna ugoki!" sözcükleri döküldü dudaklarından. Bu sözler, 'Kusurlu hareket' anlamına gelirdi. Chuuya'nın silahının genel özelliğini yansıtırdı bu. Çok kesici ve tehlikeli olduğundan, her hareket edişinde zarar verdiği için ona böyle denmişti. Bu sözler ile kolyesi, devasa bir tırpana dönüşmüştü. Tırpanın üzerini de aynı kanat sembolleri süslemişti, siyah kırmızı renklere sahipti tırpan.

Atsushi ilk görevi olacağı için heyecanlıydı. Eli ayağına dolaşmıştı. Sağ parmağına taktığı kanat işlemeli yüzüğe bakıp, "Bunu yapabilirsin Atsushi!" diye kendine güven vermeye çalıştı.

"Gekko!" dedi Chuuya'nın arkasından ve yüzüğünü bir kılıca dönüştürdü. Evet bu kullandıkları silahların hepsi klasik silahlardı, ama içlerindeki güç klasik değildi.

Atsushi'nin kullandığı sözcük olan 'Gekko' ise 'Ay ışığı' anlamına geliyordu. Onun silahının ay ışığında daha güçlü olduğu söylenirdi. O yüzden ona da böyle denmişti.

Mavi, beyaz renklerindeki kılıcın üzerindeki kanat sembolleri ay ışığında parlıyordu. Adeta bir ışık şöleniydi. Işık kılıca öyle güzel vuruyordu ki, gördüklerinde buna herkes her açıdan bakmak ister, gözlerini alamazdı.

"Chuuya-san!" diye bağırdı Atsushi onun arkasından. Chuuya gerçekten hızlı koşuyordu, Atsushi ise ona yetişmekte zorlanıyordu. "Biraz hızlı ol velet!" dedi Chuuya köşeyi dönerken.

Doğruca vampiri kovalıyorlardı. Atsushi koşarken bir anlığına dönüp arkasına baktı, arkasına baktığında donup kalmıştı. "Chuuya-san!" diye bağırdı. "Etrafımız sarıldı! Arkamızda da bir vampir var!"

Chuuya ağzından bir küfür savurdu. Arkasına baktı. "Öndekini halledebilir misin?"

"Bilmiyorum!" Atsushi ne yapacağını şaşırmıştı. "Öndeki vampir, arkadakine göre biraz daha düşük seviyeli." dedi Chuuya. Sonra da arkaya döndü, "Yapmak zorundasın velet! O kadar eğitimi boşa çıkartma!" dedi ve arkadaki vampire doğru koştu.

Atsushi ise öne doğru koşmaya devam etti. Yalnızdı. Kimse yoktu yanında. Kendi başının çaresine bakmalıydı. "Öleceğim! Olamaz!" diye söylendi kendi kendine. "Hayır! Toparlanmam gerekiyor! Chuuya-san bana güvendi!"

Ayaklarından aldığı güç ile yukarıya zıplayıp, kılıcını vampire doğru savurdu Atsushi. O sırada vampir de kafasını çevirdi, bir anlığına göz göze gelmişlerdi. Atsushi gördü, siyahlar içindeki vampirin kana susamış kırmızı gözlerini.

Vampir ani bir hareketle kaçtı kılıç darbesinden. Duvarın dibine doğru sokulmuş, karşısındaki avcıya bakıyordu.

Atsushi'nin elleri titriyordu. Ama yine de ayakta kalıp bunu belli etmemeye çalışıyordu. Vampir alaycı bir yüz ifadesiyle, "Hepiniz aynısınız." dedi.

"Asıl siz aynısınız! İğrenç varlıklarsnız!" diye bağırdı Atsushi ona. Vampir baştan aşağı süzdü Atsushi'yi. "Kendine bir baksana, korkudan titriyorsun!" dedi ona.

Atsushi içinden binlerce lanet okudu. Vampirin bunu anlamaması gerekiyordu. "Titrediğim falan yok benim!"

Vampir göz devirdi. "Senin gibi korkak, titreyen birisi beni öldürürse kendimden utanırım. Herkesten utanırım."

Atsushi dişlerini sıktı. Ne yapıp edip şu vampirin icabına bakmalıydı.

"Ben de seni öldüremezsem kendimden utanacağım. Herkesten utanacağım." diye karşılık verdi Atsushi ona.

"Açık tenlisin. Açık tenlilerin kanları güzel olur." dedi vampir, şeytani bir gülümseme kapladı yüzünü. Atsushi'nin tüyleri diken diken olmuştu.

"İsmin nedir insan?"

"İsmim seni ilgilendirmez vampir."

"Böyle olmuyor ama, ben sana insan mı diyeceğim sürekli? Gerçi birazdan öleceksin de."

"Bence ölen taraf sen olacaksın. İnsan demek zoruna mı gitti? Kendin vampirsin ya!"

"İnsan kelimesini sevmiyorum." dedi ve gülümsedi. "Hadi bana ismini söyle. Öldüreceğim kişinin ismini de mi bilmeyeyim?"

Vampirlerle isim söylemekle ilgili bir uyarıda bulunmamıştı kimse. Bu yüzden de Atsushi söylemeye karar verdi. İç çekti. "Nakajima Atsushi."

Duvara sırtını yaslamış olan vampir, duvar ile sırtını ayırıp birkaç adım ilerledi. "Memnun oldum, Nakajima."

Birkaç adım daha attı. Atsushi kıpırdamaya çalışıyordu. Ama yapamıyordu. Kılıcını kavrayan elleri kilitlenmişti sanki, açılmıyordu. Bacakları felçli gibiydi, hareket etmiyordu. Bütün bedeni titriyordu. Atsushi'nin canavar olarak gördüğü o varlık gitgide kendisine yaklaşırken o kaçamıyordu.

"Kan kokun güzelmiş."

Atsushi duyduğu sözlerle gözlerini faltaşı gibi açtı. Ne zaman bir yeri kanamıştı? Yavaşça gözlerini eline doğru çevirdi. Sağ eli. Kılıcı tutarken biraz kesilmiş, kanamıştı.

"Sen diğerlerine benzemiyorsun." dedi vampir birkaç adım daha attıktan sonra. Atsushi yutkunarak ağzını açtı. "Peki senin adın nedir?"

Vampir, Atsushi ile burun buruna geldiği zaman ona sırıttı, ismini sanki onun yüzüne hava olarak üflermişçesine söyledi. "Akutagawa Ryunosuke."

ᴀᴠᴄɪ || shin soukokuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin