xxxᴠɪ

193 27 68
                                    

Atsushi gözündeki yaşları sildi, ne diyeceğini pek bilemiyordu ama Lucy'ye güveniyordu. "Çok teşekkür ederim, Lucy."

Lucy biraz daha oturup mutfaktaki bulaşıkları hallettikten sonra kendi evine geçmişti. Atsushi de odasına geçip eşyalarını hazırlamaya başlamıştı.

Odasına baktı. Akutagawa ile ilk zamanlarda yaşadığı anıları aklına geliyordu, sanki şu an yatağının üstünde  Akutagawa oturuyordu ve Atsushi de ona kızmaya hazırlanıyor gibiydi.

Masasına baktığında Akutagawa'nın gitmeden önce, içine Romeo ve Juliet'ten alıntı bir söz yazdığı notu okuyacağını zannetti. Masasına oturdu ve günlüğüne yazmaya başladı.

Sevgili günlük,
Yarın bu ülkeden ayrılıyorum. Her şeyimi bırakıp hiç bilmediğim bir yere gideceğim. Hala doğru olanı yapıp yapmadığımı sorguluyorum. Aklımı dinlemiyorum, tamamen kalbimle yapıyorum bunları. Yaptıklarının sonucundan pişman olmamayı istiyorum. Akutagawa'yı kurtarmak ve onunla mutlu olmak istiyorum. Ondan asla kopmak istemiyorum. Burdaki insanların bir süre sonra kaçtığımı öğrendiklerinde bana kötü bir göz ile bakmasını istemiyorum.
Chuuya-san'ın benden nefret etmesini istemiyorum.
Chuuya-san'ın üzülmesini istemiyorum.

Günlüğü kapattıktan sonra, ayağa kalktı. Hiçbir şey olmamış gibi Chuuya'nın yanına gidecekti, Chuuya ona kızgın olabilirdi belki ama umrunda değildi. Çünkü bu onu son görüşü olabilirdi.

Evdeki asla içmediği birkaç şişe şarabın hepsini aldı. İçmediği halde bunların neden burda olduğunu bilmiyordu. Bunu da düşünmek istemiyordu. Chuuya şarap severdi, ona verebilirdi. Sonuçta bu eve bir daha dönmeyecekti.

Evinin anahtarının bir kopyasını Lucy'ye vermişti, evdeki çiçekleri sulasın diye. Ama çiçeklerin ne önemi vardı ki buraya geri gelmeyecekse? Yine de ölmelerini istememişti.

Kapıyı kilitledi ve kendi evine yakın olan Chuuya'nın evine yürüyerek gitti. Kapıya vardığında derin bir nefes verip yumruğunu havaya kaldırıp kapıya vurdu birkaç kez.

Chuuya kapıyı biraz geç de olsa açmıştı, ne de olsa akşamdı. Atsushi'ye, "Bu saatte ne halt ediyorsun?" dermişcesine bakıyordu. Atsushi elindeki poşeti Chuuya'ya uzattı. "Evde sıkıldım ve ehm... Sen de sıkılmışsındır diye geldim o yüzden bunları al! Lütfen!"

Chuuya çocuğun garip tavırlarını sorgularken elindeki poşeti aldı. Kızgın değildi Atsushi'ye. Sadece olanları unutmaya çalışıyordu.

Chuuya'nın arkasından içeriye girip kapıyı kapattı Atsushi. Chuuya poşetleri mutfağa bırakırken Atsushi salona geçmişti. Mutfaktan seslendi Chuuya. "Bir şey ister misin?"

"Hayır, böyle iyiyim. Teşekkür ederim." Çok stres olmuştu nedense ve Chuuya'ya belli etmemeye çalışıyordu.

Chuuya yine de ona bir bardak soğuk su getirip uzattı. "İç şunu. Betin benzin attı."

Atsushi yutkundu ve suyu aldı. Bir dikişte bitirdi ve bardağı tekrar Chuuya'ya verdi. Chuuya bardağı yandaki sehpaya bırakıp Atsushi'nin karşısındaki koltuğa oturdu. "Veda etmeye mi geldin?"

"Hm? Ne vedası?" Atsushi'nin kalbi heyecandan yerinden çıkacakmışcasına atıyordu. Ne vedası dan bahsediyordu bu adam? Anlamış mıydı yoksa?

"Atsushi, sen beni aptal mı sanıyorsun?" Chuuya kollarından birisini koltuğun arkasına doğru uzatıp bir bacağını da diğer bacağının altına alarak oturuşunu düzeltti.

"H-hayır... Aptal değilsin..."

"Kaçacağınızı anlayacak kadar kafam var. Dazai piçine gittin ve sana başka bir yol olmadığını söyledi değil mi?"

ᴀᴠᴄɪ || shin soukokuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin