18

26 3 7
                                    

"Sus diyorum Taehyung." Kollarımı birbirine bağlayıp ona baktım aramızdaki bir metrelik mesafeden. Bana yaklaşmıyordu bile. "Neden susuyorum? Beni kırdığını söylüyorum, duymak neden zor geliyor?" Jungkook sinirle gülmeye başladığında göz devirdim.

Kavga sebebimiz de mantıklı olsaydı. Bogum'un bize selam vermesiydi ama bana olan güvensizliğinden kaynaklı hemen, sen konuştun da buldu bu yüzü demişti. Tabii eve gelince de kavga çıkmıştı. Canımı yakıyordu farkında değildi. Ya da isteyerek yapıyordu.

"Kafam kaldırmıyor. Sadece sesini kes ve odama çık. Ben gelene kadar da gözüme gözükme!" Bu sefer yapmayacaktım. Yetmişti. Kesip atamazdı böyle. "Gitmiyorum." Başını yerden kaldırıp gözlerime baktığında ister istemez geri adım attım. Onu böyle hiç görmemiştim.

"Sana sorduğumu hatırlamıyorum. Emir veriyorum, rica etmiyorum. Git yanımdan!"

"Bende gitmiyorum diyorum!" Diye bağırarak karşılık verdiğimde bana yaklaşıp eliyle oda kapısını gösterdi. "Siktir git şu odaya!" Yüzümün dibinde bana bağırdığında irkildim. Ağlamamak için kendimi zorla tutmaya çalışıyordum. "Ağzını topla." Güldü tekrardan. Benden uzaklaşıp ayakkabılarını giydiğini gördüğümde yanına gittim.

"Nereye gidiyorsun bu sinirle?"

"Seni ilgilendirmez."

"İlgilendirir söyle." Ayakkabısını giyip ayağa kalktı ve bana döndü. "Busan'a dönüyorum." Dediğindeyse dışarı çıkmak üzereyken kolundan tutup içeri çektim ve kapıyı da kilitledim. Onu bu halde hiçbir yere gönderemezdim, sinirli ve kafası çok doluydu. Her an bir şey olabilirdi.

"Taehyung beni daha da sinirlendirme. Aç şu kapıyı." Anahtarı cebime attım. "Seni bu halde göndermem, başına her şey gelebilir." Göz devirdi. Derin nefesler aldı sakin kalmak için ama nafileydi. Sakinleşme imkanı yoktu.

"Sen beni düşündüğün için değil, kendini düşündüğün için göndermiyorsun. " Duyduğum şeyin şokuyla kaşlarımı çattım. Böyle bi durumda kendi çıkarım olması aklımdan bile geçmemişti. "Saçma sapan konuşma. Seni düşünüyorum, ne çıkarım olabilir benim bu durumdan?"

"Bensiz yapamazsın çünkü. Gidersem konuşmam seninle." Benimle konuşmaması umrumda olmazdı onun iyi olmasını istiyordum, yalnız bırakırdım ama bu halde dışarıya salamazdım. Yanlışlıkla biri omuz atsa onu dövmeye kalkardı. Kalkmazdı, yapardı. Başına milyon tane iş açılmasına izin veremezdim.

"Ne?" Lafı çıktı ağzımdan beni hiç tanımayışının verdiği kırıklıkla. "Ne, ne?" dedi sinirle. Sinirlenmeye başlıyordum. Ne kadar korksam da, beni tanımaması ve böyle konuşması sinirlenmeme yol açıyordu. "İstersen benimle yıllarca konuşma ama senin iyi olduğunu bileyim. Sen iyi ol diye kendimi yırtıyorum, nasıl diyebilirsin lan bunu bana? Hiç mi tanımadın beni? Beni delirtme!"

Sustu, cevap vermedi ama bunun sebebi haklı oluşum değildi. Konuşmam bittiğinde bitti mi deyip gidecekti. Tam onluk bir hareketti zaten. "Bitti mi boş yapman?" Güldüm sinirle. "Bana olan güvenin gözlerimi yaşartıyor."

"O kadar şeyden sonra kaldığına dua et bence." Gülüşüm durdu birden. Haklıydı, ona bu konuda hiçbir zaman haksız dememiştim zaten ama gelip bunu söylemesi hoş değildi. Beni üzmekten başka bir şey değildi. Gerçi umrunda değil.

"Haklısın."

"Tamam bitti mi? Gideceğim."

"Gidemezsin." Onu göndermeyecektim, gerekirse bu evi yaksın ama sakinleşmeden gidemezdi. "Senden izin mi alacağım amına koyayım? Kimsin sen? "

"Kendine gel artık." Kendini o kadar zor tutuyordu ki elleri titriyordu. Yumruk yaptığı elleri bembeyaz olmuştu ve sinirden titriyordu. Gözümü korkutmuyor değildi. "Ben kendimdeyim zaten, asıl sen kendine gel. Karşında kim olduğunu unutuyorsun." Karşımda kim olduğunu unutsaydım şu an biz birbirimize girmiş yerde boğuşuyor olurduk. Kimse bana böyle sesini yükseltemezdi.

Burada haksız kim bilinmezdi. İkimiz de haklı kim haksız kim diye düşünmüyorduk. O ne düşünüyor bilmiyorum ama ben kesinlikle şu kavganın bitmesi gerektiğini düşünüyorum. "Hala kendi çıkarını düşünerek beni bırakmıyorsun." Dediğinde sabır noktamı aşmıştı. "Ya senin beynin algılamıyor mu? Anlamıyor musun beni? Ya sana bir şey olsa dışarıda? Mantıklı düşünebildiğini mi sanıyorsun sen, şu an mantıklı davrandığını mı düşünüyorsun? Seni merak ediyorum ben, seni. Başka şeyler umrumda bile değil."

"Ne dedin sen?" Ne dediğimi fark ettiğimde geri adım attım. Beynin algılamıyor mu demeseydim keşke diye geçirdim içimden. Çünkü şu an gerçekten çok kötü görünüyordu.

Bana zarar vermemek için arkasındaki sehpayı dağıttı. Vazoyu fırlattı, duvara yumruk attı...

evi dağıtıyordu.

Bense onu izliyordum sadece. Bir şey olacak şimdi. Cam kırılma sesleri geldiğinde irkildim tekrardan ve biraz daha uzaklaştım ondan. Bana hiçbir şey olmuyordu, evi yerle bir ediyordu.

Bir süre daha etrafı birbirine kattı. Ardından durdu. Yüzüme bakmadan odasına gidip kapıyı sertçe vurdu. Kendimi tutmama gerek kalmadığında yere oturup ağlamaya başladım.

Evin haline baktıkça daha kötü oluyordum. Yumruk attığı yerde kan görmüştüm. Elleri kesilmişti. Benim fiziksel bir şeyim yoktu ama keşke fiziksel olsaydı diyordum içimden. Bir selam meselesinden nerelere gelmişti konu.

Onu da anladığımdan bir şey diyemiyordum, zaten kafası çok doluydu normaldi böyle tepki vermesi. Solda duran gitarıma baktım. Her şey birbirine girmişti ama o sapasağlam duruyordu. Ona dokunmamıştı.

Odasından da eşya kırılma sesleri geldi. Durmuyordu. Gidip durduramazdım da. Korkuyordum bir şey olacaktı. Elleri kesilmişti zaten. Gözlerimi kapısından çekip yere baktım ve sırtımı duvara yaslayıp kafamı dinlendirmeye çalıştım.

...

Üç saat geçmişti. Üç saattir yerde oturuyor ve onun sakinleşmesini bekliyordum. Odasından ses seda gelmediği için ayağa kalktım. Tutulan belimi kıtlatmaya çalıştım biraz. Canım acımaya başladığında bırakıp odasına ilerledim. Ayağımı kesmemek için dikkatle ilerleyip odasının kapısına hafifçe vurdum.

Ses gelmediğinde kapıyı açıp içeri baktım. Burada da her şey darmadağındı. Yatağında yatıyordu. Sakince yanına ilerleyip yatağına oturdum. Ellerine baktım. Yara olmuştu her yeri.

Elimi yavaşça yaklaştırıp parmağımla sevdim. Çok huzursuz görünüyordu. Uyuyup uyuyamadığı da belli değildi tabii. Ben elini sevmeye devam ederken başını bana çevirip gözlerini açtı.

Hafifçe yorganı üzerinden çektim. Bana baktı. Kırmızıydı gözleri, sinirden ağlamıştı. Saçlarına gitti elim. Sakince parmaklarımı gezdirdiğimde başını dizime koydu. "İyi misin?" Dediğimde başını salladı. "Sen iyi misin?"

"Evet." Bir şey demedi, öylece yatmaya devam etti. Bende demedim.

Ona karşı çok zayıftım, böyle olmam güzeldi. Esip gürleyen oydu. karşı gelirsem işler çok büyüyebilirdi de.

"Gitar çalayım mı sana? İster misin?"

"Başım ağrıyor." Sustum. Uyumasını istiyordum ama bu ağrıyla uyuyabilecek miydi emin değildim. Elimi saçlarından çektim ve yüzüne doğru eğildim. Kokusunu içime çektikten sonra başını dizlerimden kaldırıp ayağa kalktım. "Uyu. Bende evi toplayacağım." Odadan çıkmaya yeltendiğimde kolumdan tuttu. Ona döndüm. "Durur musun yanımda? "

Susup cevap vermedim. Durmak istiyordum ama beni görmemesi onun açısından daha iyiydi belki de. "Lütfen." Başımı salladım. O uyuyunca giderdim. Yatakta kenara kayıp bana yer açtı. Yanına uzandım. Ellerini belime sarıp kendine çekti. Sol bacağımı da üzerine attı.

"Benden gitmene izin vermem." Gülümsedim. Bende gitmezdim zaten. "Gitmem zaten." Başını salladı ve gözlerini kapattı. En azından kavgalı uyumamıştık.

aynaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin