"Senin?" Diye başladı cümleye. Gözlerimi yerden çekerek sevdiğime baktım. "Senin nasıl geçti bir ayın?" Otelde geçen günümüzün ardından izin alıp erken çıkmıştım. Beraber evime gelip terasa çıkmıştık. Takım yıldızlarının altında oturuyorduk. Jungkook'un dönmesine son iki gün kalmıştı.
"Seni düşünerek. İçtiğim gece adını sayıklayarak uyanmıştım." Başını salladı Anlattıklarının ardından bir ağırlık çöktü üstüme. Ne yaptım bize, diye düşünmeye başladım. Omuzlarıma yüklendi tonlarca yük bir anda. Çocukça düşüncelerim, hareketlerim, hayatımdaki insanlar, üstümde karar almalarına izin vermem... Geçmişe dönüp baktığımda o kadar çok hata görüyordum ki.
Bir ay öncesi geçmişti. Dün de geçmişti. Dün bile yaptığım hatalar vardı. Gün geçtikçe az da olsa olgunlaşıyordum ama onun kadar olmuyordu hiçbir zaman. İstemeden de olsa onun dönüştüğü karakter beni çok korkutuyordu. Ben zaten eskisi gibi değildim.
Ona eskisi gibi iyi gelmiyordum, güldürmüyordum, gün içinde sinirlendirmekten başka bir işe yaramıyordum. Yaptıklarımın farkındaydım ama yaptıktan sonra fark ediyordum. Tabii her şey için geçerli değildi bu.
Başıma ağrılar giriyordu bunları düşünmekten. Hiçbir şey eskisi gibi olmuyordu. Olmayacaktı da. Ben o şansı çoktan kaybetmiştim. Jungkook'u kaybedeli uzun zaman oluyordu.
"Ne düşünüyorsun?" O kadar çok şey düşünüyordum ki... Birinden başlasam diğerinin ucu geliyordu ve çıkış yolu yoktu. Ona anlatıp da sıkmak istemedim hiçbir zaman.
Arkamızdan silah sesi geldiğinde hızla ayağa kalkıp arkamı döndüm. Jungkook merakla bana bakmış arkasını dönmüştü. "Ne oluyor Taehyung?" Başımı sağa sola salladım. Silah sesini duymamış mıydı? "Silah sesini duymadın mı?"
"Hayır. Sen emin misin böyle bir şey duyduğuna?" Duymuştum. Çok belirgin bir sesti, o bunu nasıl duymazdı? "Jungkook asıl sen nasıl duymadın bu sesi? " Kaşlarını çattı. Onunla oyun oynadığımı düşünmüyordur umarım. Ayağa kalktığı gibi tekrar silah sesinin gelmesi ve Jungkook'un elini karnına koyup demirliklere tutunması bir oldu.
Anın şokuyla birkaç saniye etrafa bakındım. Yanına çöktüğümde,
"Jungkook!" Gözlerimi açıp ayağa kalktım hemen. Derin derin nefes almaya başlamıştım kalbim hızla atıyordu. Bir anda odamın kapısı açılmış Jungkook içeri girmişti. "Ne oluyor?" İyi olduğunu görmemle birlikte rahatlamıştım. Terimi silip düzgünce oturduğumda yanıma gelip yatağa oturdu.
"Kâbus mu gördün?" Başımı salladım sakince. "Ne gördün?"
"Vuruyorlardı seni."
"Sonunda." Dedi şakaya vurarak. Sinirle ona vurduğumda hiç etkilememiş olacak ki gülerek elimi tuttu. "Korkma, kim bana ne yapabilir?" Elini ittirdim hemen.
"Dokuz canlı sanki söylediğine bak." Gülerek ayağa kalkıp elini uzattı. "Hadi kahvaltıya. Son günlerimiz güzel geçsin." Onu onaylayarak yataktan kalktım ve salona ilerledim. Koskocaman masada herkes oturmuş beni bekliyorlardı. "Günaydın." Diyerek boş sandalyeye oturduğumda herkesten yanıt almıştım. Jungkook da karşıma oturmuştu.
"İyi misin? Sesini duydum." Başımı salladım Jimin'in sorusuna. Normal bir kâbustu işte. Her zamanki gibi. Bir şeyler yemeye başladığımda masadaki boş muhabbetleri dinlemeye başladım. "Hayır amına koyayım bu herif nereden bilsin adam dövmeyi. En son Bogum'u döveceğimiz zaman arkadaşlarından birinin kolunu ısırmıştı." Gülmeye başladım.
Jimin, Hoseok'a sinirli bakışlar atarken Yoongi araya girdi. "Jimin'i öyle hayal edemiyorum." Jungkook'a baktığımda kaşları çatık şekilde bana bakıyordu. Ağzımdakini yutup ona baktığımda, "bu ne zaman oldu ve ben niye bilmiyorum Taehyung?" dedi. Kaşlarım çatıldı.