Jungkook baterinin başına oturup notalara baktı. Müzikten az çok anladığı için notalara hakimdi ama çalışması ve birinin ona bateriyi göstermesi gerekiyordu. Bu görev de Yoongi'ye kalıyordu.
"Bu ince olanlar küçüklerin, değil mi? Doğru anlıyorum." Bana soru yönelttiğinde gülümseyerek başımı salladım ve omzunun üstünden eğildim ona doğru. Bir anda bu kadar yaklaşınca geri bile çekilmemiş bateriye bakmıştı.
"Vururken zaten sert olmaman gerekiyor bunları biliyorsun, tek kalan ritme kendini kaptırmak oluyor." Gitarımın kablosunu takıp sesini açtım ve Jeon'un karşısına geçtim. "Hadi benimle." Wicked game'in notaları önündeydi zaten, ritme göre kafasında oluşturacaktı sadece.
Parmaklarım tellerde hareket etmeye başladığında Jungkook gerekli yerlerde ritim tutmaya başladı. Ritimle alışabilirdi zaten. "The world was on fire, no one could save me but you." Jimin güzel sesiyle araya girdiğinde gülümsedim.
Çok güzel olmuştu. Sanırım başarıyorduk.
Jungkook durup bana baktı. "Oldu mu?"
"Oldu sevgilim. Çok güzel oldu hatta." Sırıttı. "Biliyorum, teşekkürler." Gülüp başına vuracaktım ki bakışıyla elimi geri çektim. "Şaka."
"Bence de."
Ciddi olmadığını bildiğimden gitarı çıkarıp kenara koydum ve yanına gidip önüne düşmüş saçlarını düzelttim. "Normalde kimseye saçlarımı dokundurtmam, biliyorsundur umarım." Başımı salladım saçlarını düzeltirken. Saçlarına bayılıyordum, gür ve dalgalı olduğundan sağlıklı görünüyordu.
"Biliyorum. Zaten başkası dokunsa muhtemelen bir daha ben dokunmazdım."
"Neden?"
"Bildiğin şeyleri neden soruyorsun?"
"Ağzından duymak istiyorum." Bir anda saçlarına dokunmayı kestiğimde oturduğu yerden belimi kavrayıp kendine çekti. "Neden dedim? İkiletme." Gözlerinin içine baktım ve başımı sağ tarafa eğdim. "Kıskanıyorum." Dedim hiç ertelemeden. Sırıtıp beni bıraktı bir anda.
Bende ayağa kalkıp gitarımı geri aldım. Hoseok bana yaklaştı. "Kanka bu şarkı bize uygun değil. Bize biraz daha rock yakışıyor, farkındasındır umarım."
"Farkındayım ama Jungkook'un tamamen kavraması gerekiyor. Ki zekidir o, biliyorsun. Birkaç güne alışır." Bir anda duyduğumuz bateri ritmiyle ona döndük. Alışıyordu işte. Çok da yakışıyordu gerçekten eriyecektim şimdi karşısında.
"Hem bateri çalabiliyor, hem basketbol oynayabiliyor, hem derslerinde başarılı, oyunu da çok iyi oynuyor." Dedim ona yaklaşırken. Övgü yağmuruma kaşlarını kaldırarak baktı. Ne demiştim ki şimdi?
"Öyle mi dersin?"
"Daha ne isterim ki?" Dediğimde başını salladı. Çok özgüvenliydi çünkü kendinin farkındaydı. Aniden kapılar açıldığında o tarafa döndük. Seokjin hızla gelip kağıt verdi elime. "Sanırım okulu siz temsil edeceksiniz." Herkesle bakışıp kağıdı okumaya başladım.
"Sonrasında şirketlerde çalışmaya hak kazanabilirmişiz." Diye bitirdim konuşmayı. Herkesten önce Jungkook'un tepkisini merak etmiştim. Yüzüne baktığımda düşündüğünü gördüm. Bu kadar ciddi ne düşünüyordu?