37

19 0 0
                                    

"Daha ne kadar kızgın kalmaya devam edeceksin Jeon. Tamam, bir hata yaptı ama sence de iki haftadır konuşmamak fazla değil mi?" Kantinde etrafa bakınırken Yoongi'ye bakmadan yanıtladım. "Uzatan ben değilim, kendisi. Yanıma gelip konuşmadı bile."

Yoongi'den ses çıkmayınca bende umursamadım. Sonuna kadar haklıydım, üstüne onu affetmiştim ve affettiğim halde gelip benimle konuşmuyordu. Onun peşinde mi koşacaktım? "Belki de sinirinden korkuyordur." Dedi Namjoon. Ne kadar sinirli kalacaktım? En fazla üç gün. Ömrümün sonuna kadar ondan nefret edecek halim yoktu.

"Hayır, bu da geçerli bir neden değil." Dediğimdeyse bir daha ağızlarını açmamak üzere kapattılar. Kantine giren tanıdık yüzleri görmemle gülümseme yerleşti yüzüme. Beni birilerine sordurttuğunun ve bilerek gözümün önünde durduğunu biliyordum. Göz hapsimde olmak hoşuna gidiyordu.

Göz göze geldiğimiz anda bir süre gözlerime baktı. Ardından kendine gelerek beni tanımamazlıktan geldi ve önümden öylesine geçti. Hatta kendince o kadar kinlenmişti ki Jimin'in bile sevgilisine bakmasına izin vermemişti. Gerçekten, kaçıncı seviyeydi bu?

"Bu ne şimdi?" Omuz silktim Yoongi'ye. "Anlaşılan kendi tarafına çekmeye çalışmış. Gerçi öyle bir çocukluk yapacak biri değil. Anlamadım." Karşı masamıza oturduğu anda yere telefonunu düşürdü. Gözlerini bana çevirerek eğilip aldı. Az çok benimle flörtleşmeye çalıştığının farkındaydım.

Ayağa kalkıp kantin sırasına geçtiğinde bende ayağa kalkıp arkasından ilerledim. Kantin çok kalabalık olduğu için kimin kime dokunduğu belli değildi, o yüzden yapacağım şey anlaşılmayacaktı.

Arkasına geçtim anda belinden tutup kendime çektim. Sırtı göğsüme yaslandı. Kulağına yaklaşıp, "sence de biraz saçma bir çaba değil mi bu?" dedim. Yüzünü hafifçe bana çevirdiğinde nefeslerimiz birbirine değdi gibi oldu. Kalbi tekledi. "Ne çabası?"

"Benden kaçma çaban." Dedim gözlerine bakarak. "Senden kaçtığım falan yok. Bırak beni."

"Benden özür dileyip kendin mi küsüyorsun?"

"Ne küsmesi Jeon? Bana kızgın olan sensin." Bazı şeyleri çok yanlış anlamış olmalı. Sinirim geçeli çok olmuştu ama biraz daha yanlış anlamaya devam edebilirdi. Beni tanıyorsa buna son verecekti. O yüzden elimi belinden çekip onu serbest bıraktım ve sıradan çıktım. Bu ona yeterliydi.

...

Stüdyoya topladı hepimizi. Her zamanki gibi yeni bir şarkısı vardı. Gerçekten usanmadan şarkı yazıp besteliyordu. Tutkusu bu yönde olduğundan normaldi ama tüm fikirlerini böyle tüketiyordu.

"Hayır Jimin, hayır. Şarkıya uyumlu söylemeyi anlayamadın hala. Bas kısmı girdiği gibi 'My kinda love' demen lazım. Gecikiyorsun."

"Tamamdır. Bir daha." Müziği tekrardan verdi. Jimin'i izliyorduk dikkatle. Şarkıyı söylemeye başladı ama hissederek söylemediği için şaşırıyordu. Belki de şarkı ingilizce olduğu için zorlanıyordu. Bir anda durup, "Tae olmuyor. Sen gösterir misin?" dedi. Taehyung'sa hiç tereddüt etmeden koltuğundan kalktı ve içeri girerek mikrofonu taktı. Beni de bilgisayar başına oturttu.

Göz kırptığında şarkıyı devam ettirdim.

"Give me tough love
Leave me with nothin' when I come down
My kinda love
Push me and choke me 'til I pass out"

Gözlerini gözlerimden çekmedi. Benden ilham alarak söylediği fazla belliydi.

"We don't gotta be in love, no
I don't gotta be the one, no
I just wanna be one of your girls tonight"

Sesi güzeldi. Hissederek, ritme uygun söylemesi kolay oluyordu. Sebebi ya ben burada olduğum içindi ya da şarkıyı kendi yazdığı için. "Jeon, ona eşlik etmelisin." Hoseok'un söylediğiyle ona döndüm. Ben mi eşlik edecektim? Olmayan sesimle?

"Şarkı çöp olsun istiyorsun herhalde? Aptallaşma."

"Sesiniz çok güzel uyar Jeon asıl sen saçmalama. İkiniz seslendirmelisiniz bunu. Beğenmediğin bir yer olursa auto tone ekleriz. Önemi var mı?" Aklıma çok fena girmişti.

"Ama yayınlamayacağız, duydun mu?"

"Sen bir geç de, bakacağız ona." Başımı sallayarak ayaklandım ve Jimin'i dışarı çıkararak kulaklıkların tekini aldım. Taehyung bana anlamsız bakışlarla bakarken ona döndüm. "İkimiz deneyelim birde."

Gözlerinin içi parlar gibi olduğunda Hoseok'a bakarak başlatmasını işaret ettim. Şarkı başladığında ilk Tae söze girdi. Tek dileğim batırmamaktı.

"Lock me up and throw away the key
He knows how to get the best out of me
I'm no force for the world to see
Trade my whole life just to be."

Müzik devam ederken istediğim şeylerden biri de bu dışarıdaki iki malın bizi izlememesiydi. Salak salak tezahürat yapabilirlerdi.

Şarkıya gireceğim sırada Taehyung durdurdu. Diğer ikisine döndü. "Dışarı çıkar mısınız?" Bunu duyduğuma rahatlamıştım. Bizi izleyen insanlar olmayacaktı en azından. Hoseok ve Jimin aralarında sırıtarak dışarı çıktıklarında Tae bana baktı.

"Strese giriyordum. Duyguya bile giremedim." Aklımdan felaket bir fikir geçtiğinde gülümsedim. Yanına gidip elimi kalçalarına koyup boynuna nefesimi verdim. "Şimdi girersin işte." Başını salladı. "Evet." Kalp atışını duyabiliyordum. O kadar şey yaşamıştık ama hala en ufak şeye kalbi hızlı hızlı atıyordu. Haksız da değildi.

Kendi kısmımı söyledikten sonra derin bir nefes aldığını hissettim. Kayda nefes sesleri de karışıyordu ve tahmin ettiğimden daha iyi olacaktı. Tamamen doğal bir kayıttı. "Give me tough love," gözlerimin içine baktı.

"Leave me with nothin' when I come down
My kinda love
Push me and choke me 'til I pass out"

Notayı ayarında tutabilmesi şu durumda çok zordu çünkü onun her yerine elimi gezdiriyordum ama buna rağmen sesini koruyabiliyordu. Birkaç dövmesinin üzerinde gezdi parmaklarım. Deli oluyordu ve önümde kıvranmasını izlemek beni de deli ediyordu.

Nakaratı da düzgünce söyleyip ikinci parta geçti. Ellerini ellerimin üzerine koyup beni kendine bastırdığında karşı çıkmadım. Tonunu yükselterek, "i wanna take your light inside." cümlesini rahatça söyledi. Şaşırtmıyor değildi. Sesinin iyi olmasını hiç beklemezdim.

...

Kayıt işi bittikten sonra bir kere dinledik. Arkasını dönerek gülümsedi. "Sen çok fenasın."

"Şarkın içindi." Dedim omuz silkerek. Biraz da dokunmayı seviyordum ama gidip bunu ona söyleyemezdim. Zaten biliyordu. Yine de dillendirmeye gerek yoktu.

"Bana çok kızgınsın sanıyordum."

"Sinirim bir günden fazlaya taşmaz, bunu biliyor olmalısın."

"Evet ama bu olay büyüktü Jungkook, o yüzden emin olamadım." Başımı salladım ben de. Uzatmaya gerek yoktu. Olmuş, bitmiş sayılırdı. "Pekala, adımızın çıkmasını engelleyemedik, elden bir şey gelmez ama bundan sonra dikkatli olacaksın. Duydun mu beni?" Başını salladı. Memnuniyetle kolumu yasladığım koltuktan ağırlığımı aldım ve dik durdum.

Taehyung da kaydı alarak yanıma geldi. Üzerinde birkaç düzenleme yapacaktı sanırım. Yapsa iyi olurdu. Ne kadar iyi olsa da ikimizde de pürüzler olduğu belliydi.

"Yarın görüşürüz o halde, komutanım." Dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım. İzlediğim filmden etkilendiğimi nereden biliyordu?

Biraz daha olayın şaşkınlığında kaldım ama sonrasında, "Görüşürüz, asker." dedim. Gülümseyip ayrıldı yanımdan. Yoongi'ye her bilgimi satmasının hesabını da ayrı soracaktım.

aynaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin