İsmail'in sağlığı, Gülsüm'ü lalaya yaklaştırmıştı; ölümü, onu Nevnihal Kalfanın kucağına attı. Nevnihal Kalfa, konakla yaşıt bir ihtiyar Çerkezdi. Merhum Şekip Paşadan ferah ferah on yaş büyüktü. Paşayı o büyütmüş, o evlendirmişti.
Kalfa, büyük hanımla hiç geçinemezdi. Kırk sene evvel Nadide Hanım konağa geldiği zaman, Nevnihal Kalfa ona karşı bir kaynana tavrı takınmak istemiş, bu yüzden araları fena halde açılmıştı. O gün bugündür, iki kadın mütemadiyen birbirlerinin kuyularını kazıyorlar ve bu ihtilâf eskimiş hastalıklar gibi, ölümden başka bir şeyle geçmeyeceğe benziyordu.
Nadide Hanım, Nevnihal Kalfayı, kendisini mütemadiyen paşasına çekiştirir ve evini, barkını yıkmak istemiş olmakla itham ederdi.
Bu da pek yanlış değildi. Bilhassa Nadide Hanımın uzun hastalığı zamanında Kalfa, meydanı boş bularak paşayı avucu içine almış, hatta bir rivayete göre, karısının üstüne evlenmeye, yahut odalık almaya teşvik etmişti. Nadide Hanım, genç yaşında yatağa düşmesine bu kadının çok tesiri olduğunu söyler: «Ah, paşacığım, senin entarin kirlenmiş pantolonun buruşmuş... vah, vah, sen pek sefil oldun!» diye güya beni kötülemeye çalışırken, hırsımdan kendi kendimi yedim... Ne yaparsınız cahillik... Yoksa şimdiki aklım olsa, o fitne nogayı kolundan tuttuğum gibi sokağa atmak işten bile değildi...» derdi.
Mamafih, Nevnihal Kalfanın rivayetine göre, o da dadının ettiğini pek yanına bırakmış sayılamazdı. İhtiyar Çerkez, senelerce top ağzında gibi bir vaziyette oturmuş. «Ha bugün sokağa atılıyorum, ha yarın!» diye yürek çarpıntısı geçirmişti.
Kalfayı bu tehlikeden ancak paşanın ölümü kurtarmıştı. Paşanın cenazesiyle beraber, onun emektar dadısını da, bohçası kolunda, sokağa selametlemek ele güne karşı pek ayıp düşerdi. Sonra aile kavgalarında ölüm —ortada paylaşılamayacak bir miras olmadığı zaman— daima kısa veya uzun bir mütareke faslı açtığı için, zevce ile dadı, ömürlerinde bir defa ağlaşarak öpüşmüşler, velev ki üstünkörü, barış görüş olmuşlardı.
Nevnihal Kalfanın konakta artık topla yıkılmaz bir mevkii vardı, ölünceye kadar kimse ona ilişemezdi. Fakat, ihtiyar dadı, her şeyin bir haddi, hududu olduğunu bildiği için pek azıtmıyor, konağın bir köşesinde, namazıyla, niyazıyla meşgul olup gidiyordu. Ondan artık belli başlı bir iş bekleyen de kalmamıştı.
Sade, şimdiye kadar bu konakta doğup büyüyen çocukların bezini hep o yıkamış ve bunu bir nevi imtiyaz addetmiş olduğu, için Bülent'in bezlerini de teberrüken o üstüne almıştı.
Paşa öldükten sonra Nadide Hanımla Nevnihal Kalfa arasında hiç bir çarpışma vesilesi kalmamış oluyordu. Fakat, ibadetle, çocuk bezi yıkama —harabe haline de gelmiş olsa— bir insanı meşgul etmeye kâfi gelemeyeceği için, Nevnihal Kalfa, bir vehim icat etmişti. Konakta herkesin kendisiyle uğraştığını, aleyhinde lâkırdı söylendiğini zanneder ve bunu haber almak ateşiyle yanar, tutuşurdu.
Şimşek nasıl mutlaka uzak bir yerde bir fırtına olduğuna alâmetse, onun fikrince, kulak kızarması da konakta birinin kendini çekiştirdiğine alâmetti. Onu bilhassa belirli yemekler ve balık yediği akşamlar çekiştirirlerdi. Kocaman kulakları, tavaya atılmış yumurtalı hamur parçaları gibi yanmaya, kabarıp kızarmaya başladığı zaman:
— Yine beni söylüyorlar... Ne isterler bu garip Çerkezden Allah'ım? der ve ellerini açarak bedduaya başlardı.
Bereket versin ki, Allah'ın dünyada en titiz bir dikkatle takip ettiği yolsuzluk: çekiştirme, aleyhte bulunmadır. Hiç bir şey onu dedikoduculuk kadar kızdırmaz. Kulağı mütemadiyen anahtar deliklerine, duvarlara, tavan tahtalarına yapışıktır. Bütün gün, bütün gece, işini, gücünü bırakır, Nevnihal Kalfanın aleyhinde bulunanları dinler, ona dair söz yakaladı mı, «Gel bakalım!» hemen cezasını yapıştırır. Ne hikmet, artık ahreti beklemeye de sabrı kalmamıştır. «Sen Nevnihal Kalfanın bez yıkarken şarkı söylediğine mi güldün, aşçıbaşı! Ben de senin memleketine öyle bir kar yağdırayım ki, birçok insanlar ve hayvanlar telef olsun. O arada senin de öküzünün teki ölsün, zarara gir», «Sen ne diye bu garip Çerkezin turşuya döndüğünü söylersin, Karamusallı sütnine. Senin faizle borç verdiğin ihtiyar tekaüdü otomobile çiğneteyim de paran yansın.» Hâsılı, iki gözüm Allah, Nevnihal Kalfaya bir fenalık edene hemencecik sillesini indirir. Amma, bu sillenin asıl şiddetli tarafı başkalarına iniyormuş, o Allah'ın, sorulması değil, akla bile getirilmesi caiz olmayan bir hikmetidir. Nevnihal Kalfa, bu cezalara razı değil amma, iki gözüm Allah, kimsenin onu çekiştirmesine razı olmuyor.
![](https://img.wattpad.com/cover/361058944-288-k50395.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızılcık Dalları
General FictionKızılcık Dalları'nda, bir evlatlığın başına gelen olayları, kendi diliyle eşleşen bir masal diliyle anlatışı göze çarpar. Mutlu bir aile yaşantısına özlem, büyük bir anlam zenginliğiyle dile getirilmiştir. Kızı erken yaşta ölen bir ninenin, yüreği y...