Murat Bey ile Karamusallı sütnine arasındaki dostluk, esrarengiz bir şekil almaya başlamıştı. Onlar âdeta birbirlerine gizli randevular veriyorlar, tenha köşelerde ağız ağıza konuşurlarken yanlarına biri gelecek olursa hemen susuyorlardı.
Karamusallı sütninede kadına benzer bir taraf kalmış olsaydı, aralarında gizli bir münasebet bulunmasından şüphe edilebilirdi.
Büyük hanım, bu sıkı dostluğun sebebini merak ediyor, sütninenin ağzını aramak için münasip fırsat arıyordu. Fakat, o, daha evvel söyledi.
Bir akşam, ortalık kararırken Nadide Hanım ile Karamusallı sütnine, Murat Beyin köşkünden çıkıyorlardı. Caddede otuz yaşlarında eflâtun yeldirmeli, orta boylu, tıknaz bir kadına tesadüf ettiler. Elindeki şemsiye ile yol kenarındaki otlara vurarak salına salına yürüyor, yavaş sesle bir şarkı mırıldanıyordu.
Karamusallı sütnine bu kadına aksi aksi baktı; sonra kendi kendine söyler gibi:
— Gördün mü açıkgöz şıllığı, dedi, sen o lokmayı zor kaparsın...
Büyük hanım, hayretle:
— Ne oluyor sütnine? Sen neler söylüyorsun Allah aşkına? diye sordu.
— Ne olacak; karı, aklı sıra adamcağızı avlamaya çıkmış...
— Adamcağız kim?
— Kim olacak? Bizim Murat Bey... Kuzum hanımcığım, belli etmeden dön de bak... Karı yine döndü... Çıkasıca gözleri köşkün penceresinde... Dünya da bir tuhaf oldu canım... Bizim zamanımızda erkekler kadının peşinde koşardı.
Büyük hanım, hâlâ bir şey anlayamıyordu.
— Bu kadını Pendik'te herkes tanır... Üç kocadan boşanmış bir şıllıktır... Bizim Murat Beye göz koymuş... Adamcağıza hiç rahat vermiyor... Çarşıda karşısına çıkar... İstasyonda yolunu bekler... Akşamları böyle kapı önünde piyasa eder...
— Peki amma, sen bunları nereden biliyorsun?
— Murat Bey kendi söyledi canım... Paralı pullu, dünya güzeli gibi adam, kaldı kaldı da bu kokmuşa mı kaldı? Hem sade o değil, birçok kadınlar, kızlar da adamcağızın peşinde dolaşıyor... Hani karısı ölecek ya... Belki birimizden birini alır gibilerde...
— Kadın daha sağken böyle şey düşünülür mü a sütnine? Bu, ne vicdansızlık!..
Karamusallı sütnine, muammalı bir gülümseme ile başını yana aldı:
— Ey herkes biz değil. Dünyada gözü açıklar çok... Murat Bey neler anlatıyor... Adamcağıza mektuplar mı göndermiyorlarmış? Araya adamlar mı koymuyorlarmış?
— Ayıp şey doğrusu!..
— Ayıp amma, böyle. Hem doğrusunu istersen hakları da var. İyi şeyi kim istemez. Kadıncağızın üç günlük ömrü kaldı... öldükten sonra çocuklara kim bakacak?.. Hoş sağlığında da onun bir hayrı dokunmuyordu ya, neyse... Kadınsız ev olur mu hanım efendiciğim?.. Murat Bey de elbette er geç eve bir kadın getirecek...
— Aman sütnine... İğreniyorum... Kadın daha sağ canım..
— Onlar da hemen bugün bizi alsın demiyorlar ya... Üç ay sonra... beş ay sonra... Şeriatta erkekler için müddet yoktur amma...
— Peki, Murat ne diyor?
— Allah için Murat Bey, elmas gibi bir adam...
Sütnine, sinsi sinsi gülüyordu.
— Gözü başka yerlerde mi? Ne demek istiyorsun?
— Hiç... neme lâzım?..
Büyük hanım, bir şeyler sezer gibi olmuştu. Fakat sütninenin üstüne düşmeyi kibirine yediremediği için, merak etmiyormuş gibi:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızılcık Dalları
General FictionKızılcık Dalları'nda, bir evlatlığın başına gelen olayları, kendi diliyle eşleşen bir masal diliyle anlatışı göze çarpar. Mutlu bir aile yaşantısına özlem, büyük bir anlam zenginliğiyle dile getirilmiştir. Kızı erken yaşta ölen bir ninenin, yüreği y...