23

6 0 0
                                    

Nadide Hanımın evlâtlık cihetinden olduğu gibi, aşçı ve oda hizmetçisi cihetinden de başı dertteydi.

Bunlardan en iyisini taş çatlasa konakta iki aydan fazla tutmazdı. Nedense erkek aşçıların kimi hırsız, kimi müsrif, kimisi âsi çıkıyordu. Kadınlar, onlardan daha beterdi. İhtiyarları pis ve pasaklı, tazeleri aşüfteydi. Kimi hırsızlık eder, kimi hiç yoktan dedikodular çıkararak konak halkını birbirine düşürürdü.

Hâsılı, Paşa öldü öleli konakta bir tabur hizmetçi ve aşçı değişmişti. Bunlardan bir tanesinin bile adam çıkmamış olmasına rağmen, hanımefendi, her yeni hizmetçiyi büyük bir ümit ve hüsnüniyetle karşılardı.

Bunların yüz verilecek insanlar olmadığını pek iyi bildiği halde, yeni hizmetçiyi kibar yüzünün en tatlı bir tebessümüyle karşısına alır, ailesini, hayatını sorar, kendi hayatım anlatır, biraz vefa ve sadakat gösterirse, ölünceye kadar bakacağını vaat ederdi.

Bu ilk konuşma esnasında hizmetçiler, ondan aldıkları cesaretle eski efendilerini çekiştirirlerdi.

Nadide Hanım, işin içyüzünü bilmeden hak verir, onlar, eski kapılarında çok yorulduklarından, yahut hakaret gördüklerinden şikâyet ederlerse, kendi, konaktaki işlerin hafifliğinden, kendinin ve çocuklarının tatlı dilinden bahsederdi.

Burası onların bildiği evler gibi değildir. Hizmetçi ile hanım arasında fark yoktur. Herkes, istediği kadar yer, istediği kadar çalışır. Yeter ki, hizmetçi, biraz iyi ahlâklı ve güler yüzlü olsun. Hatta şu soysuz Gülsüm'e bile bir aile çocuğundan iyi muamele edilmiştir. Fakat, ne çare ki, o adam değildir. Yalancıdır, pistir, tembeldir, fitnedir, hâsılı, ahlâksızdır. Hizmetçiler, başlarının dinç kaldığım istiyorlarsa, Gülsüm'e yüz vermekten ve onu işlerine karıştırmaktan çekinmelidirler.

Hanımefendiden bu öğüdü alan yeni hizmetçi, ilk günden bu ahlâksız çocuğu hırpalamaya başlardı.

Gülsüm, bu fena muamelelere ses çıkarmazdı. Çünkü aralarında bir kavga çıkarsa, büyük hanımın yeni hizmetçiye hak vereceği: «Kadını kaçırıp beni yine kendine mi muhtaç edeceksin?» diye üstüne yürüyeceği muhakkaktı.

Mamafih, bu tahammülünün bir sebebi daha vardı. Gülsüm, hizmetçiye verilen bu itibarın geçici olduğunu, onun er geç gözden düşeceğini tecrübeleriyle bilir, günü gelince öcünü alacağından emin, sakin ve sinsi, beklemeyi tercih ederdi. Derken aradan bir hafta on gün geçer, aşçı veya hizmetçinin zayıf ve fena tarafı kendini belli etmeye başlardı.

Büyük hanımda âdeta bir artist görüşü vardır. Bunun için, o, zayıf ve fena tarafı sezmekle katiyen gecikmez, için için sıkılmaya, kızmaya başlar.

Hizmetçi, hırsız veya aşüftedir. Bu, muhakkak. Nadide Hanımın hissi hiçbir zaman kendisini aldatmamıştır; hizmetçinin bu bakışı başka türlü bir bakıştır. Bu telâşlar ve yaltaklanışlardaki sebep göz önündedir. Fakat, gel gör ki, insana aşüfte, yahut hırsız damgasını vurmak için bu kâfi değildir. Aynı zamanda kuvvetli bir delile de ihtiyaç vardır. Kabahatliyi mümkünse iş üstünde bastırmak, bağırıp çağırmasına meydan vermemek lâzımdır.

Gülsüm'ün artık kulisten sahneye çıkmak, rolünü oynamak zamanı gelmiştir.

Bir köşede hanımefendi ile esrarlı bir fiskostan sonra takip başlar. Orta hizmetçisinin evin aşçısı, yahut komşunun oğlu ile münasebetinden mi şüphe ediliyor? Gülsüm, bir polis hafiyesi gibi kadının peşine düşer.

Gecelerce sofalarda dolaşarak konağın pırıltılarını dinler. Nihayet, sevda zedeleri bir arada yakalayarak, Hanımefendiye teslim eder. Mutfakta bir hırsızlık mı sezildi? Gülsüm, yine paçaları sıvar. Aşçının çaldığı erzakı nerelere saklayabileceği herkesten ziyade ona malûmdur. Kömürlüğe atılmış kırık su küplerini, merdiven altlarını, sıvası dökülmüş bağdadileri, hatta bahçe duvarlarındaki kovukları baştan başa tarar. Çalınan yağları, şekerleri bulup çıkarırdı.

Bu takip günleri Gülsüm'ün en mesut zamanlandır. Bu günlerde Hanımefendi ile evlâtlığın arasından su sızmaz. Gülsüm, hem onun ayaklarım ovar, hem anlatır. Nadide Hanım, çok kere ona direktifler verir. Fakat bazı müşkül zamanlarda ondan akıl, tedbir sorar. Gülsüm'ün bu işlerdeki maharet ve dirayetini teslim etmiştir.

Hizmetçi, yahut aşçı rezaletle kapı dışarı edilirken, Gülsüm, keyfinden ve iftiharından âdeta sarhoş olur. Büyük Hanımın memnuniyeti de tabiî ondan aşağı değildir. Gülsüm, ne de olsa evin çocuğudur, ellerden elbette on kat iyidir.

«Aferin Gülsüm kalfa... Büyü inşallah, beni bu nekeslerden kurtar, evime kilit kürek ol!» diye onun sırtını okşar.

Gülsüm, o hızla, kovulan hizmetçinin işlerine saldırır, fakat, fazla gayret onun yine birtakım beceriksizlikler, pislikler yapmasına sebep olur, bir zaman sonra Hanımefendi ile tekrar arası bozulmaya başlar. Sonra yeni hizmetçi gelir. Gülsüm'ün minder altında bıraktığı süprüntüler, yahut bulaşık yıkamaya çalışırken kırıp sakladığı tabaklar meydana çıkar.

Nihayet, bir kelepir yakaladığını zanneden büyük hanım, yeni hizmetçiye yine Gülsüm'ü çekiştirmeye, ona yüz vermemesini tembih etmeye başlar. Fakat, Gülsüm'ün onlar hakkında hanımefendiden daha kat'î bir kanaati vardır. Bu hizmetçinin on, on beş gün içinde bir yanından fire vereceğini bilir ve hakaretli bir bakışla kendisini muayene eden bu kadından intikam alacağı zamanın uzak olmadığım düşünerek müteselli olur.

Kızılcık DallarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin